0530 708 54 54
0530 708 54 54
15 Temmuz 2016 Cuma 00:00:00 - Güncelleme:15 Temmuz 2016 Cuma 00:10:00

Bir liberalin örümcekleşmesi 

AB Komisyonu eski Başkanı Jose Manuel Barroso da artık Goldman Sachs firmasının bir memuru. Yılda 15 milyar dolar kâr eden ve 35 bin personele sahip olan bu firmanın mensupları arasından değişik ülkelerde çok sayıda maliye bakanı, AB Komisyonu üyesi, merkez bankası başkanı ve üst düzey bürokrat çıkmış. 150 Yıllık bu firmaya işte bu nedenle Sachs hükümeti deniliyor.  

Sözde demokrasi 

Eski Başkan Barroso’nun yasal bekleme süresini tamamlar tamamlamaz Goldman Sachs’a müdür olması Avrupa’da fırtınalar kopardı. Fransa Hükümeti eski başkandan bu işten vazgeçmesini resmen talep etti, ama dinleyen kim… Bu durum örneğin bir başbakanın görev süresi bitince bir bankanın başına geçmesi kadar büyük bir skandaldır. Ama AB’nin “ileri” demokrasisi ve “çağdaş” seçmenleri böyle rezaletleri hazmediyor demek ki. 
Gerçi yeni Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker de Lüksemburg bankalarının çok yakın bir adamıdır. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi ise zaten Goldman Sachs firmasının eski elemanlarındandır. Bu şekilde AB tamamen dünya finans lobisinin kontrolü altında olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Adına Avrupa idealleri ve demokrasi denilen kavramlar tamamen bir göz boyamadır. Örneğin, Finans işlemleri üzerinde çok küçük, adeta sembolik denecek bir vergilendirme öngören Tobin vergisi bile Avrupa Parlamentosu’nda oylanmasına rağmen 16 yıldır bir türlü hayata geçirilememiştir. 

Sabıkalı Goldman 

AB’yi pratik olarak yöneten Goldman Sachs üstelik de sabıkalıdır. 2008 krizinin sorumlularından biri olarak yargılanmıştır, 500 milyonu doğrudan ceza olmak üzere şimdiden 4 milyar dolar tazminat ödemiştir. Ayrıca Euro krizinin, Yunanistan’ın batışının asıl aktörüdür. Euro bölgesine girmek isteyen Akdeniz ülkelerinin makyajlı, hileli bütçe sunumlarını da Goldman Sachs’ın sahtekâr uzmanları yapmıştır. 
AB Yönetimi kendi halklarına yabancılaşmış, tamamıyla çıkar odaklarının yörüngesinde oligarşik ve bürokratik bir yapıya dönüşmüştür. Buna karşı çıkan ve eleştiri getiren herkes, sistemin liberal aydınları ve medyası tarafından aşırı sağcı, popülist gibi suçlamalarla damgalanmaktadır. Oysa gerçek bunun tam tersidir. Liberallerin savunduğu piyasa diktatörlüğü ve para ekonomisi dünyayı hızla barbarlığa doğru sürüklemektedir. 2008 Finans krizinden sonra bir türlü toparlanamayan Batı’da ekonomik durum vahimdir. Bu sorunlarla ilgilenmesi gereken Türk aydınları da iki kulakları üzerine yatmışlar ve kapitalizm övgüsüne itinayla devam etmektedirler. 

Barroso’nun cehennem yolu 

Eski AB Komisyon Başkanı yeni Goldman Müdürü Barroso’nun hayatı bir Güney ülkesinden gelen, başlangıçta çok iyi niyetlere sahip olup sonradan yozlaşan bir aydının hikâyesidir. Portekiz’de 1974’de cunta devrilip demokrasiye geçilirken Barroso radikal sol bir partinin gençlik kollarındaydı. Bir Fransız yazarın “Mao parkasından Rotary Kulübe” adlı kitabında belirttiği gibi önce sosyal demokrat çizgiye oradan da 5 yıl içinde liberalizme transfer oldu ve vatanseverlik dâhil her türlü değerini yitirdi. 
Barroso’yu 2003 yılında Portekiz Başbakanı olarak görüyoruz. O dönemde Fransa ve Almanya,  Irak Savaşı’nda ABD’yi desteklemezken Barroso hemen Tony Blair ve George Bush takipçisi olmuştur. Bunun ödülünü 2004 Yılında AB Komiseri seçilerek almıştır. O seçimde İngiltere bir başka liberal aday Belçikalı Guy Verhofstadt yerine Barroso’ya oy vermiştir. Blair’in bu seçimle ilgili olarak “o da liberal bu da, ama o ‘fuc.ing’ liberal” demesi tarihe geçmiştir. 

Yunanlıyla yatta 

Barroso Komisyon Başkanı olur olmaz rezalet düzeyine bir aşama kaydettirip tatillerini Yunanlı milyarder Spiro Latsis’in yatlarında geçirmeye başlamıştır. Bu uygunsuz ilişkinin AB Komisyonu’nun Yunanistan’a desteğinde, Latsis’in bankalarına verilen borçlara ve Türkiye’ye karşı alınan olumsuz tavırlarda etkisi bilinmektedir. 
Barroso, AB’nin gelmiş geçmiş Komisyon Başkanları arasında en fazla seyahat ve yan harcama yapan kişi olmuştur. 2009 Yılında mali krizin tam ortasında Barroso yıllık 730 bin Euro tutarındaki harcırahla rekor kırmıştır. Karşılaştırma yapmak için bu meblağın komisyon üyeleri ortalamasının 6 misli olduğunu hatırlatalım. Ama Barroso kendisi milyarder hayatı yaşarken, sürekli kemer sıkma politikaları izletmiş, krizin yükünü çalışanlara ve yoksullara yükletmiştir. 

Sevsinler liberali 

Barroso, Başkan olarak kaldığı 2014 yılına kadar Merkel ve Sarkozy’nin sözünden çıkmamıştır. Sadece bir istisna hariç:  AB ile ABD arasında ortak pazar kurulması görüşmelerinde hükümetlerin çeşitli sektörlere yardımı ele alındığında Barroso Fransız hükümetine karşı çıkmıştır. Fransa, kendi kültürünü Hollywood etkisine karşı korumak için sinema, tiyatro ve diğer gösteri sanatlarında destekleme yapmak için kendisine muafiyet tanınmasını istemiştir. Barroso buna karşı ne demiştir biliyor musunuz: “İşte bu küreselleşmeye karşı bir adımdır ve ben bunu bir gericilik örneği olarak görüyorum.” 
Barroso tipik bir liberaldir ve Blair’in kullandığı ibareye tam olarak uyan biridir. Ama onun için asıl güzel benzetmeyi Fransız Bakan Montebourg yapmıştır: “Bu gibileri Front National’in (faşist parti) yakıtı gibidir, bunlar sayesinde aşırı sağ kendine enerji buluyor.”

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX