0530 708 54 54
0530 708 54 54
28 Kasım 2016 Pazartesi 00:00:00 - Güncelleme:28 Kasım 2016 Pazartesi 00:03:00

Şanghay'a giden yol Cerablus'tan geçer

Bazı gerçekleri anlamak için ille de bazı sıkıntıları yaşamak mı gerekiyor?

Bazı gerçekleri anlamak için ille de bazı sıkıntıları yaşamak mı gerekiyor? Devlet, Fırat Kalkanı operasyonunu başlatmasaydı PKK terör örgütü Türkiye’nin güneyinde Akdeniz’e kadar uzanan bir koridor kuracaktı. Yıllardır bazı liberallerin ve FETÖ’cü Amerikan yanlılarının barış süreci ve çözüm kavramlarını istismar ederek kurdukları tezgâhın varacağı yer buydu işte. Ama bugünün asıl gündemi bu konu değil, yoğunlaşan dış politika tartışmaları içinde özellikle vurgulamamız gereken bir başka gerçek var. ABD, NATO ve AB’den göreceli bir uzaklaşmayı, daha bağımsız bir tutum almayı göze almasaydık bugün hepimizin iftihar ettiği Fırat Kalkanı’na girişebilir miydik?  Girişemezdik ve terörle güneyden çepeçevre sarılmış hale gelirdik. 

Cerablus dönüm noktası 

Fırat Kalkanı Batı’yla ilişkilerimizde bir dönüm noktasıdır. Artık Türkiye birilerinin takipçisi, yandaşı, yanlısı değildir, dostlarıyla eşit ilişkiler kuran bir ülkedir. Asıl kavranması gereken nokta da budur. Aşağı yukarı 70 yıl süren ve birçok nesli etkileyen soğuk savaş anlayışına artık bir son vermemiz gerekiyordu ve son verdik. Türkiye son yıllarda izlediği politikalarla kamp değiştirmiyor, diğer ülkelerle kurduğu ilişkilerin biçimini değiştiriyor. Başka bir deyişle, Türkiye’nin ekseni kaymıyor, Türkiye başkalarının eksenini reddediyor, Washington ya da Brüksel odaklı değil artık “Ankara odaklı” bir çizgi izliyor. 

Türkiye, dış politikasını daha sağlam temellere oturtarak tüm ülkelerle, ilerde dünyadaki tüm güç odaklarıyla arasına eşit bir mesafe koyabilme iradesini şimdiden gösteriyor.  Bunun yolu politikamızı gittikçe Doğu’ya kaydırmaktan geçiyor. Ama bunun anlamı daha önce Batı’yla hatalı biçimde kurmuş olduğumuz çarpık bağımlılık ilişkisini bu kez Doğu ülkeleriyle kurmak değildir. Zaten Doğu ülkelerinin bugün böyle bir yaklaşımları da bulunmamaktadır. 

Şanghay bambaşka 

Bu noktada Avrupa Birliği ile Şanghay İşbirliği Örgütü birbirleriyle karşılaştırılamaz bile. AB bir entegrasyon örgütüdür, oraya üye olan ülkeler ulusal egemenliklerini AB kurumlarına devrederler ve egemenlik paylaşımı yaparak bütünleşmeye giderler. Üye ülkelerin sistemleri, yasaları, kuralları, hatta yaşam biçimleri, örfleri değişecektir. AB sisteminin hukuksal altyapısına göre üyelik süreçleri de işte bu değişimin yaşanması gereken dönemlerdir. Şanghay Örgütü ise bağımsız ve egemen devletlerin bir birliğidir. Karşılıklı saygı, içişlerine karışmama ve gönüllü işbirliği Şanghay’ın temelidir. 

“AB ile Şanghay Örgütü birbirlerinin alternatifi değildir” denildiğinde bazıları bunu yanlış anlıyor. Sanıyorlar ki Türkiye AB’ye katılım hedefini devlet politikası olarak sürdürmeye devam edecek ve Şanghay’la da iyi ilişkiler kuracak. Bu olanaksızdır, Türkiye’nin kapısına kilit vurup anahtarını da PKK’ya teslim etmek istemiyorsak AB ile üyelik sürecine devam etmek olanaksızdır. Bizim yapabileceğimiz, haklarımızı savunarak ve güç gösterisinde bulunarak AB’nin Türkiye’ye olan düşmanca tavrını yumuşatmasını sağlamaktır. Üstelik AB’nin de daha ne kadar ayakta kalacağı da bilinmemektedir. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda işgal ettiği Avrupa’da Marshall Planı’nın bir devamı olarak kurduğu AB,  bürokratik işleyişi nedeniyle başarısızlığa uğrayıp iflas etmiştir. 

Şanghay NATO değil 

Bazıları da Şanghay Örgütü’nü sadece askeri ya da politik bir işbirliğinden ibaret sanıp NATO’ya benzetiyor. Ufukları ve kavrayışları Batı’nın kendilerine öğrettiği ve CIA’nın 70 yıl boyunca doktrin haline getirdiği Soğuk Savaş kalıplarına mahkûm olanlar için bu hatalar olağandır. Her şeyden önce son yıllarda Şanghay’ın yatırım bankasıyla, serbest ticaret ve kredi ilişkileriyle aynı zamanda ekonomik bir birliktelik halini aldığını ve bu bakımdan Türkiye için hayati önemde bulunduğunu hatırlatalım. Ama daha da önemlisi Şanghay’ın NATO ile olan felsefe farkıdır. 

NATO, ötekileştirici, düşmana karşı “ittifak” kurucu bir zihniyet içindedir. Sovyetler çöktükten sonra da ittifakın kime karşı olduğu açıkça söylenmese bile yine Rusya’nın ya da Ortadoğu’nun adı konulmaksızın hedef alındığı da ortadadır. Türkiye’nin böyle bir “ittifakta” bulunması bile sorunludur ama NATO’daki varlığı kazanılmış bir mevzi olarak da düşünülebilir ve bu konum bir diplomatik mücadele konusudur. Şanghay’ın amacı ise şu veya bu “düşmana” karşı ittifak değil üye ülkelerinin ulusal savunmalarında birbirlerine yardımcı olmaları, dayanışma yapmalarıdır. 

Ulus devletler dünyası 

Şanghay İşbirliği Örgütü eskiden NATO’nun karşı cephesinde bulunan Varşova Paktı’ndan çok farklıdır. Şanghay’da bulunan devletlerin rejimleri birbirlerinden çok değişiktir, kendisini piyasa ekonomisi uygulayan sosyalist bir rejim olarak adlandıran Çin, liberal demokratik Hindistan, karma ekonomi olan Rusya, anayasası İslam’a dayalı Pakistan gibi ülkeler birbirlerinin rejimlerine saygı içinde bir arada bulunabilmektedirler. Kısacası Şanghay bir ulus devletler birlikteliğidir. Karşı tarafta ise imparatorun ABD olduğu NATO ve AB gibi emperyal örgütleri vardır. 

Yeni, çok kutuplu bir dünya doğuyor. Bu dünyada çok kutuplu ve çok yönlü ilişkiler beliriyor. Görülüyor ki Türkiye bu yeni yapıyı hem kendisi kuracak, hem de orada yerini alacaktır. Mesut Yılmaz yanıldı, AB’ye giden yol Diyarbakır’dan asla geçemezdi, Şanghay’a giden yol ise Cerablus’tan geçiyor. 

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX