0530 708 54 54
0530 708 54 54
03 Ağustos 2016 Çarşamba 00:00:00 - Güncelleme:03 Ağustos 2016 Çarşamba 13:22:00

Sorumluluk tartışması ve Bülent Arınç 

FETÖ’nün TSK içine bu derece sızmasından kim sorumludur? Elbette, ülkedeki her olumsuz gelişmeden kâğıt üzerinde işbaşındaki hükümetler sorumludur. Ama seçilmiş hükümetlerin ordu üzerindeki denetiminin yetersiz olduğu bir sistemde bu sorumluluğun ne kadar hayata geçirilebileceği de ayrı bir meseledir. Gerçekte ancak 15 Temmuz sonrası alınan kararlarla sivil idarenin asker üzerindeki denetimi sağlanmıştır ki, eğer bundan sonra aynı nitelikte gelişmeler olursa rahatlıkla sivil yöneticilere söz söyleyebiliriz. 

Çatlaklarda yaşayanlar 

Her hâlükârda bu tartışmadan yeni asker-sivil gerilimleri yaratmaya çalışmak abestir. Bilinmelidir ki FETÖ ve benzeri ABD yanlısı girişimler hep bu çatlak üzerinde oynamış, bunu kullanarak gelişip palazlanmışlardır. Bence bu konu üzerinde fazlaca durmaktansa ileriye bakmalı, hükümetin arkasında durmalı ve bir yandan sivilleşmeyi desteklerken, diğer yandan FETÖ’ye karşı olan bütün güçlerle işbirliğine özel bir önem vermelidir. 

Bazı kesimlerin, İslamcılık maskesi altında Türk askerine, Türk ordusuna düşmanlığa devam ettiklerini görüyoruz.  Öte yandan, eski askeri vesayetin emekli ya da emektar savunucuları da tabii ki işbaşındadır. Bunların bir kısmı millilik ve yerlilik düşmanı ABD yanlısı odaklardır. Ancak eski ezberlerini ve önyargılarını aşamadıkları için yanlış düşüncelere kapılanlar da vardır. Bir de yüzeysel özgürlük düşkünleri vardır ki bunlar müzmin muhaliftir. Bu bakımdan, FETÖ’ye karşı mücadelede samimi olarak yer almaları kaydıyla değişik düşüncelerin bir arada bulunması da olağandır. 

Kimlik politikasına son 

İçinde yaşadığımız dönem artık milli politikalar izlenmesini hayati önemde gerekli kılıyor. Laik-dindar, asker-sivil, Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi kimlik çizgisi izlenmemeli 80 milyonun tümüne yönelik kapsayıcı politikalar savunulmalıdır. Medyanın özellikle dikkat etmesi gereken nokta şudur: Kaos ihtimalinin kesinlikle ortadan kalkmadığı, amiyane tabirle at izinin it izine karıştığı bir ortamda bölücülük ve ucuz suçlamalar üzerinden prim yapmak oldukça kolay ancak tehlikelidir. Az veya çok,  şu veya bu ölçüde FETÖ’ye ve arkasındaki ABD’ye karşı alınan tavırların tümü bizim için değerli olmalıdır.  

17-25 Aralık tarihi 

Ayrıca, geç de olsa FETÖ’ye karşı tutum alanlar elbette ki FETÖ’yü hâlâ savunanlardan ve 15 Temmuz ve sonrası bütün yaşananları tiyatro olarak görenlerden daha olumludur. Ancak özellikle devlet memuru olup da FETÖ örgütünün yanında duranlar için saptanan 17-25 Aralık hukuksal darbe girişimi tarihi çok önemlidir. O tarihe kadar kamuoyu tarafından açık olarak bilinmeyen ve kimileri tarafından dinsel bir cemaat sayılan FETÖ’nün gerçek yüzü 2013 sonunda ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonra bilerek ve isteyerek terör örgütünün yanında yer alan, onun faaliyetlerini öven ve destekleyen herkes FETÖ’cü sayılır. Bu tanımlama fikir planında FETÖ’cülük yapan aydınlar, gazeteciler, köşe yazarları ve akademisyenler için de geçerlidir. Çünkü terörü veya terör örgütünü övmek suçtur ve Türkiye’nin bu unsurlara karşı aldığı önlemler Batı ülkelerinin DAEŞ veya El Kaide gibi örgütleri öven aydınlara karşı uyguladıkları muameleden daha ağır değildir. 

Ancak 17-25 Aralık 2013 tarihinin bir dönüm noktası olarak alınması sadece FETÖ’yü dışardan destekleyen unsurlar için geçerlidir. Bu tarih örgüte sadece yardımcı olanlar için masumiyet karinesinin bitiş tarihidir. Örgüt mensupları ve örgütle yakın ilişkisi olanlar için ise suç ve suçluluk 30 yıl öncesine, yani olağan zaman aşımına kadar gitmelidir. Çünkü Fetullah Gülen başından beri bir haindir ve Gülen örgütü ta kuruluşundan beri teröristtir. Masum bir FETÖ cemaati hiçbir zaman mevcut olmamıştır. Bir terör örgütüne bilerek üye olanlar da teröristtir. FETÖ’nün din istismarı yapmış olması kimilerinin FETÖ’ye hoşgörülü yaklaşmalarına neden olmuş olabilir. Ama nasıl DAEŞ’in yaptığı istismar ona karşı sert önlemlerin alınmasına engel olmuyorsa, FETÖ’ye de aynı tavrı almak gerekir. 

Arınç Kozmik’i açıklamalı 

Ayrıca 17-25 Aralık hukuksal darbesi öncesindeki kumpaslara dâhil olanlar da hangi konumda ve bugün hangi kampta bulunurlarsa bulunsunlar, ya gönüllü olarak bilgi vermeli ya da en azından ifadeye çağrılmalı ve karıştıkları kumpaslar hakkında adalete bilgi vermelidirler. Bunlardan biri 28 Aralık 2009 tarihli Kozmik Oda kumpasıdır. Bu kumpas sonucu Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı gizli bilgiler FETÖ tarafından ele geçirilmek istenmiştir. Kozmik Oda’daki aramanın 15 Temmuz darbe girişimine yönelik FETÖ hazırlıkları çerçevesinde yapıldığı artık kesindir. Bu baskın, kendisine suikast yapılacağı konusundaki yalanı Bülent Arınç’ın medyadan defalarca haykırması sonucu yapılmıştır. Kozmik Oda baskını amacına ulaşsaydı, 15 Temmuz başarılı olurdu ve Bülent Arınç herhalde bugünkü gibi emekli bir politikacı olarak kalmazdı. Bu konuya da bugün değiniyor değilim ve son üç yıl boyunca ve hatta Arınç görevdeyken de bunu defalarca yazdım. O halde soğukkanlı bir açıklamayı ya kendisinden, ya da Savcı’dan beklemek hakkımızdır. 

 

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX