0530 708 54 54
0530 708 54 54
08 Ağustos 2016 Pazartesi 00:00:00 - Güncelleme:08 Ağustos 2016 Pazartesi 00:12:00

Darbenin siyasal ayağını açıklıyorum 

Darbenin sivil kanadı içindeki siyasetçiler nasılsa ortaya çıkacak. Doğrusu benim üstünde durmak istediğim konu bu değil. Darbenin siyasal kanadı denilirken bir politik çizgidir söz konusu olan ve sormamız gereken bu politik çizginin nasıl olduğudur. Darbecilerin siyasal vizyonları herhalde mevcut hükümetin çizgisinden çok farklı olmalıdır. Benzer olsa, ya da mevcut hükümetin çizgisine çok yakın olsa zaten darbe yapmaya gerek kalmaz. Peki, darbe yapmak isteyenler ülkemizin politikalarını ne yönde değiştirmek istemiştirler? Bunu anladığımız zaman darbenin siyasal kanadının kimlerden oluştuğunu da anlarız. 

Polisiye olay değil 

Siyasal konular asla polisiye vakalar gibi ele alınamaz. Polisiye vakalarda suçun kimin işine yaradığı araştırılır. Darbe de, evet bir suçtur ve bir suç örgütünün işidir. Ancak siyasal bir suçta varılmak istenen hedef mutlaka siyasaldır, belli bir siyasetin uygulanmasını sağlamak amaçlanır. O halde nasıl adi suçlarda “olayın kime yarayacağı” araştırılıyorsa, siyasal suçlarda da kimin işine değil, eylemin hangi siyasete hizmet edeceği hesaplanır. 

Aslında açıklandı 

Türkiye’de darbeyle varılmak istenen hedefin ne olduğu kendisine “Yurtta Sulh Konseyi” adını takmış olan cuntanın TRT’de okuttuğu bildiriden bellidir. Buna darbeden hemen sonraki yazımda değinmiştim. Şimdi meseleyi daha açık bir şekilde ele alıp, özetleyeyim. 

Darbe açık ve kesin bir biçimde Cumhurbaşkanı’nı hedef almaktadır. Bildiride ülkedeki temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı iddiası vardır. Bu nedenle ülkemizin uluslararası itibarının yitirildiği öne sürülmektedir.  Darbeciler uluslararası planda Türkiye’nin müttefikleriyle (NATO vb.) bozulmuş olan ilişkilerini yeniden düzeltmeyi vaat etmektedirler. 

Bu durumda o müttefiklerin neden dolayı Türkiye ile aranın bozulduğuna, nelerden şikâyet ettiklerine bakmak gerekir. Darbeden sonra aradan 20 günden fazla bir zaman geçmesine rağmen kesin bir kınama yapmayan ABD ve AB’nin derdi nedir? Obama yönetimi ve ABD medyasının Türkiye’ye yönelik eleştirilerini hatırlayacak olursak akim kalan darbe ile nelerin değiştirilmek istendiğini de görebiliriz. Bu noktaları tek tek saptadıktan sonra, okuyucularıma düşen pek az bir iş kalmaktadır. Türkiye’de hangi siyasetçilerin bu noktalarda ABD’ye yakın olduklarını hatırlamak ve analizlerini ona göre yapmak. 

Neden rahatsızdı? 

ABD, Türkiye’nin son dönemde Rusya ve İsrail’le barışmasından rahatsız olmuştur. Türkiye’nin Suriye’de esas düşman olarak Rusya’yı almasını istemiştir. Türkiye’den Rusya’ya karşı Ukrayna’da ve Kırım üzerinde yaptığı kumpaslarda NATO’ya yardımcı olmasını talep etmiştir. Türkiye’nin yeni Suudi yönetimiyle ve Katar’la iyi ilişkiler kurmasından rahatsız olmuştur, bunun yerine Türkiye ile İran’ı özellikle de Ruhani’yi yaklaştırmaya çalışmıştır. 

En önemli konulardan biri de Türkiye’ye AB karşısında boyun eğdirmektir. Türkiye’yi hem göç anlaşmasına razı ederek başka bedel ödemeden sadece 3-5 kuruş karşılığında Suriyeli hapishanesi rolü oynamayı kabul ettirmeyi düşünmüştür. Hem de Türkiye’ye terörle mücadele yasasını değiştirterek PKK’ya tavizler verilmesini arzu etmiştir. 

İç politika 

Bu noktada iç politikaya geçmekteyiz. ABD, PKK ile bir şekilde yeniden görüşülmesini ve PYD ile ilişki kurulmasını dayatmıştır. Politikacıların bu konuda kapıyı kapamamalarını, en azından lastikli tavır almalarını tercih etmiştir. HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istememiş, Türkiye’yi savaş suçlusu ilan eden akademisyenleri korumasına almıştır. 

1 Kasım seçim sonuçlarını olumsuz karşılamış, daha öncesinde AK Parti-CHP koalisyonu istemiştir.  Başkanlık sistemine kesinlikle karşı çıkmış, mevcut dengesiz idari sistemin devamını savunmuştur. AK Parti’nin politikalarının sistem dışına çıkmamasını tavsiye etmiş, “onlar konuşur, biz yaparız” düzeyinde kalmasından hoşnut olmuştur.  Bu çerçevede özellikle yüksek faiz oranlarını devam ettirmek yoluyla Türkiye’nin faiz lobisine teslim olmasını sağlamaya çalışmış ve her zaman “Türkiye’deki adamımız” zihniyetiyle Türk politikasına yaklaşmıştır. 

Şahsi konu değil 

Görüldüğü gibi şahıslarla değil olayların politik yönüyle, benim de parçası olduğum Türkiye halkının her bir ferdini ilgilendiren politik kararlarla ilgiliyim. Partilerin içişlerini, kamusal açıklığa kavuşmadıkları sürece partilere bırakalım ve vatandaşlar olarak ülkemizin geleceğini ilgilendiren politik çizgiye bakalım. 

Elbette ki Batı’nın istediği ve yukarda özetlediğimiz politik çizgiye aşağı yukarı uyan bazı politikacılar vardır ve darbe başarılı olsaydı FETÖ’cüler kendi metinlerinde ifade ettikleri bir “milli mutabakat hükümeti” çerçevesinde o politikacıları Başbakan, Cumhurbaşkanı yapacaklardı. Bu kadar açık ve basittir. Yukarıda dediğim gibi bir polisiye film izlemiyoruz ve aslında her şey herkesin, yani sivil güçlerin gözleri önünde cereyan ediyor ve bu güçler hiç de koyun gibi olmadıklarını 15 Temmuz’da dosta düşmana ispat etmişlerdir. 

Son söz:  ABD destekli darbe başarısızlığa uğramış ve yenilmiştir. Darbenin siyasal ayağını oluşturanlar şimdi başka bir görev yerine getiriyorlar. Darbenin ardındaki ABD’yi gözlerden gizlemek, saklamak, düne kadar kendilerinin gizli müttefiki olup şimdi sattıkları FETÖ ile işi sınırlayıp, olayı kapatmak. Bu “ya tutarsa” zihniyetidir, tutmaz. 

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX