0530 708 54 54
0530 708 54 54
24 Ocak 2017 Salı 01:00:00 - Güncelleme:24 Ocak 2017 Salı 01:32:00

Amerikan gözbağcılığının bitişi 

Amerikan gözbağcılığı derken 1933’ten beri süren Ortadoğu’daki Amerikan yanlısı “İslamcılık” hareketinden söz ediyorum.

Amerikan gözbağcılığı derken 1933’ten beri süren Ortadoğu’daki Amerikan yanlısı “İslamcılık” hareketinden söz ediyorum. Amerika Müslümanların asla dostu olmadı. Ama bazı Müslümanlar Filistin sorununda bile Amerika’dan yardım istemeye kadar işi ileriye götürdüler. Olacak iş miydi? Amerika kendisinin 51’inci eyaletine tavır alır mıydı? Ama bu da yetmedi. Ortadoğu’daki otoriter rejimlere karşı “turuncu devrim” ya da “Arap baharı” ilan eden bu Amerikancılar ABD ile birlikte “cihat” olabileceğini düşünecek kadar şartlandırılmışlardı. 

Petrol hikâyesi 

Her şey 1919’da başladı. O dönemde Amerika dışındaki tüm petrol kaynakları ya İngilizlerin elindeydi, ya onlar tarafından yönetiliyordu, ya da işletmenin finansmanı kraliçe tarafından yapılıyordu. ABD dostlarından pay istedi. 

1928 Yılında Londra ve Paris, ABD’nin de Arap petrollerini işletebilmesini kabul ettiler. Çok acı bir gerçek, o zamanlar bölgedeki İngiliz şirketinin adı Turkish Petroleum Company idi. Daha sonra bu isim Iraq Petroleum Company olarak değiştirildi (IPC). IPC’nin ortaklarından hiçbirisi sadece kendi adına petrol aramayacak, diğerleriyle paylaşacaktı. Sadece Kuveyt Kraliçe’ye özel rezerv olarak ayrılmıştı. 

Garip ama o yıllarda Suudi Arabistan’da petrol kaynaklarının önemi İngilizler tarafından tam anlaşılmamıştı. Bu nedenle IPC sondaj yapılmasına izin vermesi için İbn-i Suud’un istediği parayı ödemeyi reddetti. Amerikan Standart Oil hemen fırsatın üzerine atladı ve İbn-i Suud’u kafaya aldı. İşte bugün Trump ile birlikte sona ereceğini umduğumuz ABD’nin çakma “İslamcılarla” olan dansı o tarihte başladı. 

Amerikan tuzağı 

İbn-i Suud Amerikalılarla anlaşarak İngilizlerden kurtulduğunu sanıyordu. Zaten o zamanki Arap aydınları arasında bütün problemin İngiltere’den geldiği, Amerika’nın ise kurtarıcı olduğu fikri vardı. Yıllarca İngiltere tarafından aldatıldıktan sonra tam akılları başlarına geliyordu ki, bu kez de Amerikan tuzağına düşmüşlerdi. 

Bu konularla ilgilenen okuyucularıma şu bilgiyi de vermek isterim, ünlü bir İngiliz ajanı olan Sir John Philby,  İbn-i Suud’un özel danışmanı olmuştu. Ama ne İngilizlere ne de Araplara, fakat aslında Amerikalılara çalışan bir elemandı. Standart Oil başka Amerikalı firmalarla iş birliği yaparak Suudi’deki tek petrol arama firması olan Aramco’yu kurdu. İngilizler ajanları Philby’den gelen raporlara bakarak ABD’nin bu işte kazıklandığı kanısındaydılar. Ancak birkaç yıl sonra anlaşıldı ki dünya petrol rezervlerinin yüzde 25’i bu ülkededir. İşte bu durum Amerikan İmparatorluğu’nun ortaya çıkışıdır. 

1945’de dünyanın paylaşıldığı Yalta Konferansı’ndan dönen başkan Roosevelt Quincy Zırhlısında İbn-i Suud’la buluştu. Roosevelt,  İbn-i Suud’a Suud ailesinin istikbalinin Amerika’nın hayati çıkarları arasında bulunduğunu söyledi. Hanedanı iç ve dış her türlü tehlikeye ve rejim karşıtlığına karşı her zaman kayıtsız şartsız koruyacağını ilan etti. 

ABD,  İslam dünyasında Suudi Arabistan’ın ve Suudi çizgisindeki bir İslam anlayışının egemen olması için elinden geleni yapacaktı. Bu amaçla adına Rabıta denilen bir örgüt kurulmuştu. Bunun karşılığında Suudiler Amerika’nın bütün petrol ihtiyacını giderecekti ve dünya politikasında Suudilerle ABD arasında stratejik işbirliği olacaktı. Bu anlaşma son yıllara kadar devam etmiş, ülkesine ve halkının ekonomik çıkarlarına sahip çıkan en son kral Sayın Salman Bin Abdülaziz El Suud’a kadar devam etmiştir. Suudilerin yeni kralı İslam dünyasındaki uyanışa paralel olarak bölge halklarından yana tavır almış, Amerikan İran anlaşmasına ve Batı’nın Suriye politikasına karşı çıkmıştır. 

Petrol işi bitti 

ABD’nin yeni başkanı Trump’a gelinceye kadar Suudilerin Amerika’ya sattığı petrol oranı devamlı düşme göstermiştir. Son dönemde yüzde 11’e kadar düşen ABD  pazarındaki Suudi payı tamamen ortadan kalkacaktır. Exxonmobil adlı petrol şirketinin genel müdürünü dış işleri bakanı yapan Trump’tan beklenen de budur. Zaten Trump Suudi’deki kendi özel şirketlerini de kapatmıştır. Bunun nedeni Hillary’nin baş finansörünün bazı Suudi prensleri olmasıdır. 

Bayan Clinton’un yanından ayırmadığı Huma Abidin Suudi Rabıta örgütünün dış ülkelerdeki Müslüman azınlıklar sorumlusudur. Annesi kadınlar kolu başkanı, merhum babası ise ilahiyatçısıdır. İşte PKK ve PYD’ye yardım eden, FETÖ’yü destekleyen ve Türkiye’mize büyük sıkıntılar yaşatan bu tür bir Suudi ABD iş birliği olmuştur. Neyse ki yeni kralın yurtsever tutumuyla bu ilişki bozulmuştur. Öte yandan Trump da Ortadoğu’dan çekileceğini, Amerika olarak artık kartları açık oynayacağını her zaman her yerde “sadece Amerika” diyeceğini ve 51inci eyaleti olduğunu bildiğimiz İsrail’i de açık açık destekleyeceğini ilan etmiştir. 

Reel Amerika bu! 

Daha önce Hillary ile Trump arasındaki farkı bana soranlara “Demokrat aday daha çok finans kesimlerini, Trump ise reel ekonomiyi temsil ediyor” demiştim. Trump işte reel Amerika olarak İsrail’in yanında, bunda şaşacak ne var? Ben asıl bugüne kadar İsrail’e karşı ABD’den yardım dilenenlere şaşarım. Obama’nın ve ondan önce gelenlerin ne hayrını gördüler de bu konuda Trump’ı hedef alırlar? ABD yanlısı entellerin  “ama Trump İsrail’i destekliyor” diye kışkırtma yapmaları onları uyandırmalı. 

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX