0530 708 54 54
0530 708 54 54
15 Ekim 2015 Perşembe 00:00:00 - Güncelleme:15 Ekim 2015 Perşembe 00:00:00

Dil ve Müzakere 

Arapların Emeviler devrinden intikal eden üstünlük iddiaları, Abbasiler devrinde de sürmüş, Abbasi hizmetindeki Türk askerleri, ilk yıllar, Arap halifelerine sadakat yemini ederken, zamanla işin rengi değişmiş ve nihayet Arap halifeleri, Türk askerlerine sadakat yemini etmeye başlamışlardı. Bu durum, Türk milliyetinin, Arap olmayan diğer tüm milletlerden üstün olduğunu iddia eden Arap milliyetiyle mücadelesinden muzaffer çıkması demekti. 

Bu hali tetkik eden Hristiyan Arap tarihçilerinden Corci Zeydan (1861-1914), Abbasiler devrinde Türklerin, Araplarla ilişkilerinde gösterdikleri milli şuuru şöyle anlatır: "O asırlarda Şii veya Sünni olsun, hangi devlet kurulmuşsa Türkleri, ordu hizmetlerinde istihdam etmişti. Türkler, Bağdat'a ve diğer meşhur İslam beldelerine fevc fevc getiriliyordu. Bunlar alel-ekser buralarda evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak istemezlerdi. Daima Türkçe konuşurlardı. Bazen Arapçayı öğrenirler fakat tekebbür saikasıyla Arapça konuşmak istemezlerdi." 

Abbasi hizmetindeki Türk askerlerinin bu tavırlarının kaynağı, din birliğine ve dönemin ilim dili Arapça olmasına rağmen, Arap memleketinde ve Arap hizmetinde; Türk diliyle Türk kanını muhafaza hususunda göstermiş oldukları milli şuurdur. 
Eski Türkler'in nazarında ana dil ve milli kültür, devletin selametinden bile üstündür. 
Dilin zayıflatılması 

Biz de arı dil, yalnız Arapça ve Farsça kelime düşmanlığı şeklinde anlaşılıp bunlar atılırken, Batı dillerine ait kelimelere, Türkçe'nin bütün kapıları sonuna kadar açılmıştır. Dil alafrangalığının ilk müteşebbisi devlettir. Devlet kanunları, dil kanunlarını hükümsüz bırakmıştır. Dil Kurumu’nun Türk dili üzerindeki keyfi tasarruf hareketleri, okullar ve üniversiteler vasıtasıyla yeni nesillere, “milli dil hamleleri” diye telkin edilerek, ana ile evladı anlaşamayacak hale getirilmiş ve işte bu yüzden yeni Türkler'in, eski Türkler'le her türlü fikri, edebi, ilmi ve ruhi alaka ve irtibatı kesilmiştir. 

Dilden dile geçmiş kelimeler meselesine muhtelif eserlerinde temas etmiş olan ünlü Fransız dil bilimci Antoine Meillet’in bu husustaki görüşleri şöyledir: 
1-Dünyada saf dil yoktur ve olması mümkün değildir. 
2-Medeniyet mefhumlarına ait kelimeler, bütün medeni milletlerin müşterek malıdır. 
3-Her medeni dilde, muhtelif Doğu ve Batı medeniyetlerinden doğrudan doğruya veyahut bir vasıtayla intikal etmiş yığınlarla yabancı kelimeler vardır. 
4-Dil servetinin en mühim sermayesi, yabancı kelimelerdir. 
5-Bazı milletlerin siyasi, tarihi ve hissi sebeplerle tasfiyeciliğe ve uydurmacılığa kalkışmaları, hem gayr-i ilmi, hem zararlı ve hem de gülünçtür. 
Eski bakandan tarihi itiraf 

Kültür ve Turizm eski Bakanı (1987-89) Sayın Tınaz Titiz Bey'in konuya ilişkin bir hatırası şöyledir: “Bir yabancı, pek kimsenin söylemediği bir gerçeği bana şöyle dile getirmişti: Biz normal bir ticari, siyasi ya da diplomatik müzakerede sizin anlayacağınız kadar basit bir dille konuşuruz. Sizin dilinizde yaklaşık yüz bin, bizimkinde ise beş yüz bin sözcük ve kavram var. Dolayısıyla bizim, sizin gibi konuşmamız mümkündür. Ama siz bizim gibi konuşamazsınız. Çünkü dilinizde olmayan kavramları kullanmanız imkansızdır. Müzakere bizim çıkarlarımızın tehlikeye düşeceği bir noktaya gelirse biz öyle bir dil kullanmaya başlarız ki siz anlayamazsınız, ama anlamadığınızı da söyleyemezsiniz. İşte bizim size karşı en büyük üstünlüğümüz dilimizdir…” 
Türkçe’nin kısırlaştırılması, Rum, Ermeni, Musevi vd. azınlıkların bu coğrafyadan uzaklaştırılması, Türkiye’nin yeniden büyük devlet olma potansiyelinin elinden alınmasıdır aslında.

Etiketler :
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX