0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Kongre sonrası yeni hamleler 

AK Parti kongresinden sonra yeni dönemde dış politikada ne gibi hamleler beklenebilir? Başkanlık sistemiyle birlikte daha etkin ve daha aktif hale gelecek olan dünya politikamız nasıl bir ivme kazanacaktır?  

ABD ve Ortadoğu 

18 Mayıs günü yayınlanan “Sykes-Picot ve bir Osmanlı projesi” başlıklı yazımda, eskiden ABD’nin Ortadoğu’da AB benzeri veya ASEAN gibi bir yapılanma kurma peşinde olduğu imajının bulunduğunu anlatmıştım.1990’lardan beri bir dünya imparatorluğu gibi davranan ABD, her ülkeyi tek tek kontrol etmek yerine her yerde bölgesel birlikler kurma ve bunları yönlendirmek amacındaydı. Türkiye’de 2001 yılından beri geliştirilen ve adına stratejik derinlik denilen bir tasavvur da aslında bu ABD projesine yapıştırılmış bir “alt akıl” olarak kabul edilebilirdi. Ortadoğu’da ABD çıkarlarına paralel olan bu vizyonda bence en büyük hata ABD’nin aslında Ortadoğu’da barış ve huzuru hiçbir zaman sağlayamayacak ya da sağlamayacak konumda olduğu gerçeğini hesaba katmamasıydı. Hemen belirtelim ki, Türk dış politikasında bu yaklaşım hiçbir zaman belirleyici olmamış, sadece hamaset düzeyinde kalmıştır. Bunun en iyi kanıtı, Obama’nın “Suriye’de kırmızı çizgi aşıldığında müdahale edileceği” yalanına Türkiye’nin inanmaması, kendini asla kullandırtmaması ve maceralara girmemesidir. 

Aynı hevesli yaklaşım Arap Baharı denilen bir dizi tezgâha da meyletmiş, ancak Gezi olayları ortaya çıkınca yarım yamalak uyanabilmişti. Burada amacım sadece analizdir ve bu sayede doğru bir strateji için bir fikir jimnastiği yapmaktır. Bu çerçevede bu stratejik tasavvurun aynı zamanda 19’uncu yüzyıl sonundaki Alman stratejisi olan “weltpolitik” (dünya politikası) anlayışını taklit ettiği bilinmelidir. “Komşularla sıfır sorun”, “yumuşak güç” gibi kavramlar da oradan alınmıştır. Almanya’nın 1888’de başlayan bu vizyonu büyüyen ekonomisiyle orantılı bir dünya gücü olmasını sağlamayı amaçlıyordu. Bu yaklaşım Almanya’nın birliğini sağlayan ünlü Şansölye Bismarck’ın “Real politik” anlayışından bir kopmaydı. Eski politika daha gerçekçi ve yavaş bir ilerleyişe uygunken, yenisi daha atılgan bir tavrın işaretiydi. Ancak bugün tarihçiler iki politika arasındaki önemli farkın ihtiyat değil yönelimin yanlışlığında olduğu noktasında birleşiyorlar. “Weltpolitik” yaptığı hatalarla ülkeyi o hale düşürmüştür ki, etrafındaki ülkeler birleşerek Almanya’yı kuşatmışlardır. Almanya’nın yenilmesiyle, onunla kader birliği yapan ve “Alman İslamcılığı” peşinde koşan İttihatçılar eliyle Osmanlı da yıkılmıştır. Burada hata kullanılan yöntem ve taktiklerin karşı tarafça da kullanılacağının hesaba katılmamış olmasıdır. 

Türkiye’nin gerçek derinliği 

Gelelim Türkiye’nin gerçek stratejik derinliğine. Türkiye bir ulus devlettir. ABD İmparatorluğunun dünyadaki tüm ulus devletleri dağıtmak ya da AB tarzı üst birliklere sokarak egemenliklerini zedelemek ya da üniter yapılarını bozmak istediğini tekrar anımsatayım. Amaç, dünyanın tamamına ABD sistemini yaymak ve iktidar merkezini küresel sermayeye taşımaktır. Ancak Samuel Huntington’un dediği gibi,  ABD’nin zorladığı bu dünya devleti projesine asıl ve en önemli direniş İslam’dan gelmektedir. Özellikle vurgulamak gerekiyor ki, İslam’ın gücü aslında ulus devletlerin bekasına hayati bir katkı olabilir. Çünkü ulus oluşumunda önemli faktör tabii ki dindir. Türkiye Cumhuriyeti, “tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek vatan” ilkesinin cisimleşmiş varlığıdır. Dış politikanın bu ilkeyle bir devamlılık içermesi gereğini vurgulayayım.  Ancak şunu da bilelim ki, Türkiye’de millet değişik etnik unsurlardan oluşur. Bunlar Türkler, Kürtler, Araplar ile Kafkasyalı ve Balkanlı çeşitli Müslüman etnik gruplardır. Uluslararası metinlerde de Türkiye’deki tüm İslam unsurlarının milletin parçası olduğu kabul edilmiştir. Türkiye’nin bu niteliği hamasi olarak değil, reel ve somut bir biçimde ülkemizin eski Osmanlı ve civar coğrafyasındaki halkların ezici çoğunluğu için büyük ve güzel bir ev olması anlamına gelir, zaten alternatifi de yoktur. 
Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bu özelliği vizyonları sadece Batı ile sınırlı olanlar tarafından anlaşılmasa da Ortadoğu’da çok iyi anlaşılıyor. Ayrıca Türkiye’nin kutlu yürüyüşünde hesaba katılması gereken ilk özellik bu, ikinci özellik de gerçek demokrasimizdir. Bu da Türkiye’nin sadece İslam âleminin değil tüm mazlum milletlerin savunucusu olması anlamına gelir. Demokrasimizde dünyanın tüm ezilen insanlarına yer vardır ve ülkemiz onların da evidir. 

Başarı uzak değil 

Bu çerçevede ülkemizin dünyada atacağı adımların iki özelliği olacaktır: ABD İmparatorluğunun saldırganlığını ve kaos çıkarıcı politikalarını dizginlemek ve başta İslam milletleri olmak üzere, bütün ulus devletlerle ve mazlumlarla dayanışma içinde olmak. Böyle bir politika ayrı fikirde olduğumuz müttefiklerle arayı bozmak anlamına gelmez, Cumhurbaşkanımızın diklenmeden dik durmak ilkesi de budur. Türkiye’nin giderek genişleyen ve çeşitlenen ilişkileri büyümesine de katkı sağlayacaktır. Önce İslam milletlerini ve daha sonra tüm mazlum ülke ve halkları etrafında toplayacaktır. Gerçek stratejik derinlik Almanya eksenli politikalar değil, Osmanlı, Türk-İslam ve Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkarak genişlemektir. “Dünya 5 ten büyüktür” ilkesinin hayata geçeceği günler pek uzak olmayabilir.

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX