0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Esad'ın ince taktikleri 

Ortadoğu uzmanı Fransız François Burgat geçtiğimiz hafta “Le Monde” gazetesinde yayınlanan bir röportajda Suriye’deki durum ve Esad’ın taktikleri konusunda çok ilginç tespitler yaptı. 

Asalak devrimler 

Burgat, Suriye olaylarının aslında diktatörlüğe karşı bir halk ayaklanması olduğunu ve öyle kalacağını söylüyor. Ona göre, 5 yıl içinde kriz iyice karmaşık bir hale gelmiş ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. PYD’nin ve DEAŞ’çıların bambaşka amaçlarla işin içine dâhil olmaları bunun bir parçasıdır. 

PYD devlet kurma hayaliyle meşguldür, Suriye’nin bir parçasını istemektedir. DEAŞ da Suriye’nin bir bölümünü ve ayrıca Irak’tan büyük bir toprak talep etmektedir. Bu iki akım Suriye’nin bölünmesini isterken gerçek muhalefet ülkenin birliğini savunmakta fakat rejim değişikliği arzu etmektedir. Bu durumun başından beri çok iyi farkında olan Esad iki “parazit devrimi” kullanarak asıl büyük halk devrimini çıkmaza sokmayı başarmıştır.  “Kürt” gruplarla kâh barışıp kâh savaşarak onları diğer muhalif gruplardan koparmıştır. DEAŞ ve benzeri grupları ise korkuluk olarak kullanmıştır. DEAŞ’ı gösterip kendisine karşı olan tüm muhalefetin Arap ve dünya kamuoyunda kötü gözle görülmesini sağlamıştır. 

İhanet 

Suriye devrimini bir yana bırakıp kenarda köşede kendi devrimlerini yapmaya çalışanlar halka ihanet etmiş ve bugünkü insanlık dışı durumun başlıca sorumlusu olmuşlardır. Burgat’ın bu tespiti son derece haklıdır. Kürtler adına hareket ettiklerini söyleyen PYD teröristleri aslında yüzbinlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulmalıdırlar. Yaratılan ortam en çok rejimin işine yaramış ve gerçekten özgürlük isteyen direnişçiler ağır darbeler almışlardır. 

Burgat, diktatörlüğe karşı ayaklanmayı ezmek isteyenlerin son derece akıllı ve tutarlı davrandıklarını, diğer kesimlerin ise son derece dağınık ve çelişkili tavırlar gösterdiklerini kaydediyor. İran, bölgedeki etkinliğini arttırmak için uğraşırken, Rusya başlangıçta sadece tepkisel olarak bölgeye gelmiştir. Batıya Ukrayna saldırısının bedelini ödetmek ve Libya’da görüldüğü gibi bir yıkıma izin vermemek Rusların başlıca hedefleri olmuştur. 

Kırmızı görmüş boğa 

Batı Avrupa kamuoyunun olaya bakışı egoist ve tek yanlıdır. Kendi ülkelerinde meydana gelebilecek terör eylemlerini engellemek (ve tabii göç konusu) onların tek uğraşısı olmuştur. Sonuçta Batılılar “Haydi herkes DEAŞ’a karşı mücadele etsin ve sadece DEAŞ’a karşı mücadele etsin” demek noktasına gelmişlerdir. Burgat’a göre bu tavır istenilen etkinin tam tersini verecektir.  Üzerinde hiç de iyi düşünülmemiştir. Fransız Uzman Batının pozisyonu ile ilgili çok güzel bir benzetme yapıyor. “Batı kırmızı pelerine saldıran bir boğa gibi DEAŞ’ın peşinden koşuyor.” Sonuçta tüm Batı dünyası bu taktik yüzünden Esad’ın iktidarını korumuş, bu şekilde krizin uzamasını ve katliamların birbiri ardından gelmesini sağlamışlardır. Kısa vadede kendi çıkarlarını korumuş ama sonunda kulislerde gizlice yardım ettikleri Rusya’yı güçlendirmekten başka bir şey yapmamışlardır. 

Burgat’ın bu görüşüne geniş ölçüde hak veriyorum ve Batı’nın bunca onursuzluktan sonra Halep’in bombalanması üzerine sulu gözlü ve basmakalıp kampanyalar düzenlemesine tahammül edemiyorum. Hele Türkiye’deki o Batı işbirlikçisi liberaller yok mu, yıllardır rejime karşı mücadele veren Halep halkını mezhepçilikle suçladıktan sonra şimdi sözde bombardımanları eleştiriyorlar. Tam sahibinin sesi gibiler. 

Mezhepçilik yalanı 

Burgat’a göre de mezhepçilik suçlaması Esad’ın en çok istismar ettiği konudur. Burgat haklı olarak sormaktadır. “Neden toplumun sadece yüzde 10’unu oluşturan Aleviler askeri okullarda çok büyük bir çoğunluğa sahiptirler? Mezhepçilik ile suçlanan Müslüman Kardeşler 1980’den beri verdikleri mücadelede Alevileri asla hedef almamışlardır. Mezhepçilikle suçlanması gereken birileri varsa o da rejimin ta kendisidir.” 

Muhalifleri bölmek için mezhepçilik bahanesini ortaya atan ve ayaklanmanın görünümünü “Sünnileştiren” rejimin ta kendisidir. Örneğin Esad’a karşı gösteri yapan Dürziler gaz bombalarıyla dağıtılırken Sünni mahallelerdeki barışçı gösterilere derhal ateş açılmıştır. DEAŞ'a ise hiç dokunulmamıştır bile. Başkalarını mezhepçilikle suçlayan Esad’ın İran ordusundan, İran yanlısı Lübnan Hizbullah’ından, Afgan ve Iraklı Şii milislerden destek alması manidardır. Sanki bunların hepsi de “laikliğin” savunucularıdır! Ve de Burgat’ın dediği gibi Batılılar da nedense hep çoğunluğa karşı azınlık grupların yanında yer alırlar. 

Burgat’a göre DEAŞ rejimin bir ürünüdür. Esad çok şiddetli bir baskıyla muhalefeti radikalleştirirken DEAŞ unsurlarının hiç rahatsız edilmeden gelişmesini sağlamıştır. Esad’ın yok etmek istediği sadece halk muhalefetidir. Korkuluklara ise uzun ömür dilemiştir. Bunun bir örneği Suriye’nin 27 Mart 2015’te Palmira şehrinde maksatlı olarak çekilmesidir. Esad oraya DEAŞ’ın geleceğini ve teröristlerin bu şehirdeki heykelleri kıracaklarını çok iyi biliyordu. Burada Batı’ya göstermek için bir senaryo hazırlamıştı.  Şam’da El Nusra’ya ya da DEAŞ’a atfedilen birçok eylem aslında rejimin işiydi. 

Batının ürünü 

Irak’ta önce Amerikan ordusunun, daha sonra El Maliki’nin mezhepçi rejiminin büyütüp beslediği DEAŞ  Suriye’de de böyle gelişmiştir. Sonuç olarak Batı Müslümanların önüne şöyle bir ikilem koymaktadır: “Laik olacaksanız ya tam laik olun, ya da DEAŞ gibi olun”.

 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX