Ömer Özkaya


Yayın Tarihi:

07 Ekim 2018 Pazar 00:00:00

“Yüce İsa, neler oluyor böyle?”

Trump'ın Suudi Arabistan Kralı’na söylediği “Güvenliğinizi biz sağlıyoruz, yoksa o tahtta oturamazsınız” tespiti, reel politik değil sürrealist politiktir ve bu sürrealist politikalar süreci devam edecektir. Çünkü sürrealist politika süreci, kitleleri, bireyleri, devletleri ve bileşenleri “ikna edecek” enstrümanların kıtlık derecesinde azaldığını göstermektedir. Bu durumda politik estetik kaybolur, diplomasi bir anda dilsopası olur. 

Trump'ın diplomasiden dilsopası dönemine geçiş için en uygun profil olduğunu da teslim etmek gerekir. Suudi kraliyet ailesinin Trump'ın dilsopası kullanmasını “kişisel” bir hakaret olarak algılamamış olma olasılığı çok yüksektir. Çünkü konuşulan “iş”tir. Suudi ailesi “iş” görüşmelerindeki ABD'li üslubuna yabancı değildir. 

Bu arada Euroswift kurulması, yani paranın dünyadaki dolaşımı ile ilgili ABD finansal-teknoloji tekelinin kırılması ile ilgili AB ve Rusya arasındaki fikir ve eylem birliği arayışları, müthiş bir haber olarak piyasalara düştü. “Dolar”dan ziyade ABD finansal-teknolojik tekelini hedef alan bu stratejik girişim, dünyadaki birçok finansal, ticari ve mali piyasada “Yüce İsa, neler oluyor böyle?” nidalarını yükseltti. Gerek “Konsensüs bozuldu” ve gerek “Çalışılmış olasılıklar” başlıklı yazılarımızda bu gidişatın zuhuruna işaret etmiştik. 

ABD için AB’nin Euroswift ile ilgili projeleri sürpriz değildir, çalışılmış olasılıklardan birisidir. Böyle olması AB'nin Euroswift kurma çabalarının değerini düşürmediği gibi daha da önemli hale getirmektedir. Dolar’sız alan yaratma çabası yani ABD'nin AB, Çin ve Rusya hassasiyetini yükseltme operasyonları olarak da okunabilecek bu girişimler, Soğuk Savaş gibi “soğuk para savaşları” adı konulabilecek bir sürecin başlangıcında olduğumuzu göstermektedir. 

ABD’nin dünya ticaretini tekeline alma operasyonlarındaki siyasal, finansal, ticari ve mali “dilinden” tüm devletler payını almaktadır. Bu da ABD’ye karşı küresel bir soğukluk atmosferi oluşturmaktadır. Böyle bir süreçte “at pazarlığı” ve ticari risk alma ve zarara uğrama sınavlarından başarı ile geçmiş Trump’dan başka bir portre bulunamazdı. Dolayısıyla yaşananlar sürrealist politikalar sürecinden enstantanelerdir ve her bir enstantane yoğun analize ihtiyaç duymaktadır. ABD için artık “ABD’nin seçtiği başkanın ayrıntılı özgeçmişini verin, size ABD’nin gelecek 8 yıldaki politikalarını yazayım” ibaresi rahatlıkla kurulabilir. Bu hususta Rusya da AB ülkeleri de ABD’nin başkan adayları profiline bakarak analizler üreten epey politik öngörü ve politik kişilik analizi uzmanına sahiptir. Tersi durum da ABD için geçerlidir. 

Böylesi sürrealist politikalar sürecinde neoliberal kapitalizmin yine krizde olduğuna vurgu yapılır. Gerçekten de neoliberal kapitalizm zaten kriz özürlü doğmuş, büyümüş ve sona gelmiştir. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” gibi bir sloganla politika arenasına çıkan bir eko-ideolojik sistemin tahripkâr zihniyetinin krizler üretmesine şaşmak da Batı’ya özgü bir paradoks olsa gerektir. Bu bağlamda “Yüce İsa, neler oluyor böyle?” diye hayret etmek 24 saati 2.400 saatlik hızla yaşayan neoliberal kapitalizmin iktisat tarihini unutması olarak da kabul edilebilir. 

Batı'nın kendi oluşturduğu bu eko-zihniyet ve sürrealist politikalar girdabına tüm dünyayı da sürüklemesi ilginçtir. Stratfor özel istihbarat kuruluşunun başkanı George Friedman’ın ABD’nin rakipsiz olduğunu vurgulayan “ABD’nin Gizli Savaşı” adlı kitabı şimdi daha da çarpıcı hale gelmektedir. Rusya, Çin ve Türkiye ile güçlendirilmiş bir AB para bloğu ile ABD ve Ortadoğu ülkelerinin bazılarının oluşturduğu Dolar bloğu, ileri dereceli ülke bağımlılık analizleri çerçevesinde irdelendiğinde ABD’nin hâlâ kırılamayacak siyasal, askeri, teknolojik, diplomatik ve küresel organizasyonlar tekeline sahip olduğu görülecektir. George Friedman da bunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak küresel konsensüs bozulmuş ve çalışılmış olasılıklar bağlamında Batı'nın iç rekabeti genleşerek küreselleşmektedir ve bu da tarihte bu büyüklükte ilk defa yaşanmaktadır. 

Uluslarüstü ezoterik ve okült organizasyonlar gidişatı ve akıbeti geçmişte olduğu gibi belirleme gücüne sahiptir. “Anlık tanrılık” gücünü kurumsallaştırma çabaları daima Tanrı tarafından bozulmuştur fakat Tanrı da çalışana vermiştir. Akıbetin değişmesinin sırrı Musa ile Firavun kıssasında gizli olabilir mi?