0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

ABD'nin bitmeyen kültür savaşı

ABD seçimleri tam anlamıyla Amerikan toplumunun farklı unsurlarının kültür savaşına dönüştü.

*

20 Ocak 2021’de başkanlık koltuğuna kim oturursa otursun temel gerçek bu bitmeyen kültür savaşıdır. 2020’ler boyu bu savaş devam edecektir.

*

ABD’nin bu bitmeyen kültür savaşını yorumlama konusunda akademisyen Gökhan Çınkara’nın analizini okudum ve çok beğendim.

*

Çınkara’nın da dediği gibi Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılı dünya üzerinde karizmatik liderlerin yükselişiyle tanımlanabilir.

*

Siyaset bilimciler karizmatik liderlerin merkezde olduğu ve halka yönelik siyasetin esas girdi olduğu bu politik stile “popülizm” adını veriyorlar.

*

Popülizm üzerine epeyce yazılıp çizilse de, günün sonunda, burada temel tartışma hatları halk ve yöneticiler arasında yükseliyor.

*

Liderlerin söylem ve pratikleriyle sıradan halkın gündelik ve yalın taleplerinin ve bunları şekillendiren arzuların siyaset yapmanın temel kodu olduğu konusunda mutabakat vardır.

*

Günümüz siyasetinde liderlerin gerçekten de süreçlerin, olayların ve dönüşümlerin temel aktörü olup olmadığı önemli bir sorudur.

*

Liderlerin mutlak muktedirliği, hakimliği ve bilgeliği, popülist siyasette iyice belirginleşen bir hal olarak, halk düzeyinde ön kabul gören bir gerçeklik olarak öne çıkıyor.

*

Liderlere atfedilen bu derece güçlü olma durumunun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ise buradaki temel tartışma sorusu.

*

Liderler gerçekten ülke içinde ve dışında vuku bulan hadiseleri yönlendirme konusunda güce sahipler mi?

*

Liderlerin karar verme süreçlerini sınırlandıran iç ve dış faktörler neler? 2020’lerin dünyasında siyasi liderlik nereye doğru evriliyor?

*

Esasında tüm bu sorular, siyasal temsil yetkisi verdiğimiz liderlere yönelik bakış açımızı dönüştürebilen yanıtları da içeriyorlar.

*

Liderlerin demokratik temsil siyasetinde esas olarak üstlendikleri misyon, bürokratik kurumların koordinasyonunu sağlamak ve buna yönelik politika ortaya koyarak kurumların, elitlerin ve halkın mobilizasyonlarını temin etmek olarak görülür.

*

Bunu yaparken yerleşik elitlerin hilafına bir pozisyona konumlanmak ise temel siyasi güdü olarak sivriliyor.

*

ABD’de Donald J. Trump, Macaristan’da Victor Orban ve Birleşik Krallık’ta Boris Johnson bu tipte liderlere örnek teşkil ediyor.

*

Bu siyasi figürlerin ortak özelliğini, halk tabakalarından gelmemelerine rağmen halkçılık iddialarının kuvvetli olması oluşturuyor.

*

“Elit çevrelerden gelen bu siyasi figürler nasıl oldu da halkçı siyasetin başat aktörleri oldular” sorusu bu noktada anlamlı gözüküyor.

*

Ayrıca bu liderlerin ülkelerine yakından bakıldığında, dış politikadaki istikrar istekleri ve coğrafi genişleme arayışlarının, iç politik bileşenlerde görülen kutuplaşmayla eş güdümlü ilerlemediği görülüyor.

*

Küresel siyasi ve ekonomik gerçeklik, bu ülke liderlerini toplumsal reform projelerine de zorlamıyor.

*

Trump’da görüldüğü gibi, dış tehditlere sürekli yapılan vurgu, iç adaletsizlikleri ve aksaklıkları örtmede kullanışlı bir araç olarak kullanılmakta.

*

Trump, Orban, Johnson ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu halk kitleleri içindeki duygu kümelerini kendi siyasi sermayelerine bükmede mahirler.

*

Kişiliklerinin getirdiği çekicilik, kahramanlık halesiyle birleşince, siyasi liderliği bir başka boyuta taşıyorlar.

*

Trump’ın “kurtarıcı” (savior) olarak görülmesi veya Netanyahu’nun “kral” (meleh) olarak imlenmesi, halkın liderle kurduğu ilişkide ona atfettiği temel misyonun ana normunu vermesi açısından kritik önemde.

Mevcut küresel siyasi ve iktisadi sistemin dramatik bir değişikliğe doğru yol aldığını söylemek mümkün.

*

Özellikle 2008 finansal krizinin küre çapında etkili olmasıyla, finans merkezli kriz hali derinleşerek sınıfsal yerinden edişlerle ve üretim araçlarını değiştirerek toplumsal katmanlara sızmaya başladı.

*

Bu ise siyasetin içeriğini ve dinamiklerini yerinden etti.

*

2008 krizinin ardından mevcut elitlere karşı yükselen toplumsal ve lider yönelimli tepkiler, esasında bu kriz halinin bir yansıması olarak da okunabilir.

*

2008 kriziyle, uzmanlaşmaya şüpheyle bakılmasına ve radikal çözümler sunulmasına yönelik taleplerin popülerleştiği görüldü.

*

Küresel aktörlerin siyasal temellerinde görülen istikrarsızlık, temel politik durum haline gelmişe benziyor.

*

İstikrarsızlık, uzmanlaşmaya yönelik şüpheler ve radikal çözümlere duyulan arzu, liderlerin seçilmeye yönelik stratejilerini şekillendiren başat faktörler olarak öne çıkıyor.

*

Yirmi birinci yüzyılda liderliğin güç kapasitesini sorgulamak, aslında temsili demokrasinin kurumsal etkinliğini test etmek anlamına geliyor: Temsili demokratik kurumların siyasal gücü toplumsal meşruiyeti besliyor.

*

Liderliğin kurumlar vasıtasıyla dengelenmesi, belirlenmesi ve sınırlandırılması istikrarlı bir yönetim şekli sunsa da, bir süre sonra gündelik işlerin yeteri kadar hızlı ve düzgün işletilmemesi sonucunu doğuruyor.

*

Bir yanda mekanikleşen liderlik, diğer yanda dinamik toplumsallık, birbirleriyle gergin bir ilişki tesis ediyorlar.

*

Trump’ın yükselişinde de bu tür bir sistemin etkili olduğunu söylemek mümkün.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX