0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Sykes-Picot ve bir Osmanlı projesi 

Adına “Sykes-Picot Anlaşması” denilen ve 1916 yılında İngiltere ile Fransa arasında imzalanan Osmanlı’yı parçalama belgesi, son günlerde fazlasıyla gündemde. Ancak gerek ABD medyası, gerekse bazı politikacılar 2010-2011 yıllarından beri, hatta bazıları 2001 yılından beri bu anlaşmayı dillerinden düşürmüyorlar. Batılıların Sykes-Picot’tan söz ederek bölgedeki sınırların suni olduğunu vurgulamaları çok dikkat çekici. Sınırları tartışmaya açtığınız zaman bölge ülkelerinin birlik ve bütünlüğünü tanımamış oluyorsunuz çünkü. Bunu “Arap Baharı” adı verilen devlet yıkıcılığının bir aracı olarak kullananlar da oldu. Sözde halklar ayaklanarak sınırları kaldıracak ve demokrasiyi getirecekti. Ne geldiğini hep beraber görüyoruz işte.  Ancak, Batılıların bu anlaşmanın adını telaffuz etmeleri bile her şekilde kuşkulu iken bölge politikacılarının Sykes-Picot üzerinde durmalarının bir anlamı olmalı. Bunun için ABD’ye ve politikalarına bir göz atalım. 

ABD İmparatorluğu 

Daha önce de yazılarımda değindiğim gibi ABD,  soğuk savaşın bitmesi ve Sovyet kampının çökmesinden beri dünya politikasını adeta bir imparatorluk gibi düzenlemiştir. Eski emperyalizm dönemlerinde askeri ya da diplomatik yollarla ülkelerin iç politikasına karışan, çeşitli devletlerin silahlı kuvvetleriyle kurduğu özel ilişkiler sayesinde darbeler yaptırarak etkili olan ABD, artık bu yöntemleri aşmıştır. Amerikan hegemonyası, tarihteki Roma İmparatorluğu’nu örnek almıştır ve etkili olduğu yerlerde topyekûn egemenlik peşindedir. Bu çerçevede, küreselleşme olarak adlandırılan gerçekliğin bir yüzü de ABD’nin sadece ekonomide, dış politikada, hatta orduda egemen olması değil, aynı zamanda poliste, yargıda, üniversitede, medyada ve özellikle siyaset alanındaki düzenleyici rolüdür. Bu dönemde, eski ve terkedilmiş bir ABD doktrini olan “stay behind (cephe gerisi)” yani kontrgerilla anlayışları demode olup yerini “soft power” yani yumuşak güç etki ajanları almıştır.  

Bölge birlikleri 

ABD’nin bu yeni yöntemine uygun olarak geliştirdiği bir strateji vardır. ABD yönetimlerinin akıl hocası ünlü uzman Brzezinski’nin eserlerinde de ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi, Amerika tek tek ülkelerle ayrı ayrı uğraşmak yerine onları bölgesel birlikler etrafında toplamak ve bunlar üzerinde etkinlik sağlayarak kontrolü elde tutmak istemektedir. 
Dünyamıza kaba bir bakış dahi Brzezinski formülünün uygulamada olduğunu anlamamıza yeter. Örneğin, ABD Avrupa’yı ikiye bölmüş, birçok devleti AB adı altında bir araya getirmiş, onların karşısına ise Rusya’yı yerleştirmiştir. Aynı şekilde, birçok Asya ülkesini de ASEAN’da birleştirip Çin’in karşısına çıkarmıştır. 

İşte bunları bildiğimizde Sykes-Picot’u eleştirme adı altında Ortadoğu için düşünülen hayali bir “tasavvur” tüm belirginliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, Ortadoğu’da da devletler, Avrupa ve Asya’da olduğu gibi bir araya gelebilir. Asya’da nasıl sarı ırkın ticaret ve barış değerleri, AB’de ise Avrupa değerleri denilen kavram bir rol oynadıysa Ortadoğu’da ortak tarihin derinliği bir temel oluşturabilir. 

Sıfır sorun 

Tabii, bu birlik de yumuşak güç eliyle gerçekleşecektir. Sykes-Picot anlaşmasıyla oluşturulan sınırların değişmesine gerek bile yoktur, yalnız komşular arasında “sıfır problem” olmalıdır. Tek tek ülkeler Batı normlarında ve de her şekilde ABD’nin destekleyeceği demokratik modellere yönelirse Osmanlı’nın toprakları üzerinde bir Ortadoğu Birliği kurulabilir. Tabii, AB’nin başlangıçta ABD finansmanıyla gerçekleşen Marshall yardım planın bir parçası olduğunu bilen bu politikacılar “demokrasi finanse edilen bir şeydir” demekten de geri durmamışlardır. Etki ajanları bu sayede Ortadoğu ülkelerinde ekonomide, finansta, yargıda, üniversitede, medyada egemen olacaklar, bölgeyi “medeniyet” alanına çekeceklerdir. 

Aldatıcı proje 

Sonunda ortaya Avrupa Birliği gibi, üstelik de büyük enerji kaynaklarına ve transit boru hatlarına sahip dev bir ekonomi ve açık toplum ortaya çıkacaktır. Ve AB içinde merkezi bir güce sahip olan Almanya nasıl kilit bir öneme sahipse, Türkiye de Ortadoğu Birliği içinde o mertebede olacaktır. Ne güzel! 

Bu bir tasavvurdu tabii. Elbette ki Osmanlı motifleri, tarihsel temalar taşıyordu. Ama aslında bu da bir AB gibi, ASEAN gibi bir Amerikan projesiydi, hem de en aldatıcı cinsinden.  

Irmak akıyor 

Türkiye’de 2009 yılında uyanık bir işadamı bol gazlı ABD kolasını üzerinde “Mekke Kola” yazılı bir şişe içinde pazarlamak istemişti. Mahkeme, bu adı  “Dini değerlerin istismarı” olarak niteleyerek markanın tescilini haklı olarak reddetmişti.  İşte Osmanlı’nın dirilişi projesini ABD ile birlikte gerçekleştirebileceklerini sananlar da tabii ki yanılgı içindeydiler. Sadece ABD’nin emperyal niyetleri bakımından değil, aynı zaman da bölgede Türkiye’den başka aktörler de bulunduğunu hesaba katmadıkları için. Sykes-Picot’a gelince, bölgede ayakta kalacak birkaç petrol devleti dışında her taraf kan gölü haline gelecek, anarşi ve kaos hakim olacaksa eğer, halklar eski sınırlar üzerindeki devletleri, Saddamları, Mübarekleri, Kaddafileri mumla arar, bu da bilinsin. 
Ancak, Türkiye’nin yeniden güçlenip tarihine sahip çıkması, bu hayali ve güdümlü projelerle sabote edilemez. Nehir akacak, er geç yatağını bulacaktır. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX