0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Solun ABD Biatı

Solun geniş kesimlerinde mevcut olan Erdoğan düşmanlığı, açık ABD yanlısı bir pozisyona dönüşünce bize sadece siyaset hakkında değil başka konularda da pek ilginç bilgiler veriyor. Yıllar boyu basit antiemperyalist propaganda ve ilkel anti Amerikancılıkla kafa şişiren solcular, nasıl oldu da bu kadar hızlı ABD hayranı haline geldiler?  Türk solunun 2009’a kadar en azından liberal kesimleri Erdoğan’a sempatiyle bakar, birçok radikal etnikçi ve mezhepçi akımlar da orta yolcu bir çizgi izlerken bu duruma nasıl gelindi?  Erdoğan aynı Erdoğan’dır, Türk solunu buraya sürükleyen nedir? 

Müslüman demokrasinin kışı 

Bu sorunun cevabı öncelikle değişen Batı politikalarında yatmaktadır. İslam dünyasına yönelik politikalarını belirli bir süre sözde “ılımlı İslam’a destek” yalanına dayandıran ABD, 2009’dan sonra daha açık ve saldırgan bir çizgiye yönelmiştir. 2008 Dünya finans kriziyle zor duruma düşen Batı,  “Arap Baharı” kumpasıyla daha önce sadece eski Doğu Bloku ülkelerinde uyguladığı “Turuncu devrim” taktiklerini Ortadoğu’ya yaymıştır. Burada amacın elbette ki otoriter rejimleri yıkıp demokrasi getirmek olmadığı hem Mısır’da, hem Suriye’de görülmüştür. Tam tersine ABD, Ortadoğu’da “Müslümanlara kış mevsimini yaşatmak” çabasında olmuştur. Bu ortamda Filistin, Mısır, Suriye’de ve bölgenin diğer ülkelerinde tüm dünyaya ilkeli olma, dürüstlük ve barış çağrıları yapan Cumhurbaşkanımızın hedef tahtasına konulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Türkiye solu da ABD’nin bu manevralarından kendisine iktidar ya da hiç olmazsa güç olanakları yaratmak istemiştir. 

Kapitalizmin son bacağı 

Ancak solun değişiminde sadece taktik nedenler yoktur. 21’inci Yüzyılda sadece Türkiye’de değil bütün dünyada sol politikalar ABD politikalarıyla paralellik içindedir. Son dönemde Türk solunun Erdoğan’a karşı ABD’den, CIA’dan, Pentagon’dan yardım dilenmesi dünyada bir istisna değildir. Batı Avrupa’da da sol, hatta aşırı sol kesimler arasında birçok örgüt İslam’a karşı verdikleri mücadelede Amerikan güçlerinin yanındadır. Bunun nedeni Batı ülkelerinde çok açık olarak görülmektedir. Batı’da sağ ve sol arasındaki fark, solun daha çok kapitalizmin üst yapısını yani kültürünü ve yaşam biçimini desteklemesi, sağın ise ekonomik sitemi, piyasa ekonomisinin kurallarını ön plana çıkarmasından ibarettir. 

Eski dönemlerde sol, yozlaşmış ve insani değerlerini yitirmiş bir serbestiyeti savunurken sağ buna kısmi eleştiriler getirip gelenek muhafızı geçinmekteydi. Aynı dönemde sağ, adına serbest piyasa ekonomisi denilen çevre ve insan katliamını vaaz ederken, sol tüm fikir ve uygarlık değerlerini paylaştığı kapitalizmin adaletsizliğini sözde eleştirir görünmekteydi. Ancak bu dönem artık tarih olmuştur. Kapitalizmin alt yapısıyla, üst yapısıyla tamamen yerleştiği, olgunlaştığı, duraklama hatta gerileme devrine girdiği bu dönemde solun muhalefette kalmasına da, kendini başka türlü göstermesine gerek kalmamıştır. 

Türk solunun makûs tarihi 

Bu alanda ülkemizdeki gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz: Türkiye’de sol 1990’lı yıllardan, yani Sovyetlerin çöküşünden beri küresel kapitalizm ve yerli temsilcileriyle barışma, onlara kendini beğendirme hevesindeydi. Örneğin, Cem Boyner’in seçimlerde ancak yüzde 0,047 oy alan komik ve ilkel liberal partisi kurulduğunda birçok eski ünlü solcu koşa koşa yanına gitmişler ve biat etmişlerdi. Bunların arasında eskiden Sovyet gizli servisleri emrinde çalışan ve Moskova’dan yönetilen tarihsel komünist partisinin yöneticileri de vardı. Türk solunun geri kalan çoğunluğu ise asıl biat eylemini 28 Şubat’ta yapmıştır. Kimileri ilk defa kendilerinin tutuklanmadığı bir darbe görmekten sonsuz haz duymakta, ellerine geçen fırsatı sonuna kullanmaya çalışmaktaydılar. Ancak bin yıl sürecek sandıkları darbe rejimi birkaç yıl sonra çöküp iktidara Ak Parti gelince sol harekette alışık oldukları üzere bu kez liberal bir kılıkla ortaya çıkmışlar, ABD’nin “ılımlı İslam” palavrasından vazgeçtiği 2009’a kadar da bunu sürdürmüşlerdir. 

ABD’ye yaltaklanma için bahane 

Bütün bu gidiş gelişlere, bitip tükenmez ihanetlere, halkın ve vatanın tüm değerlerine düşmanlıklarına rağmen küresel sermaye ve yerli uzantılarında sola karşı bir çekingenlik, bir güvensizlik olmuştur. Solcuların sermaye ve ABD ile barışıp tam anlamıyla bu güçlerin gözüne girmelerini sağlayacak bir fırsata gerek duyulmuştur. Bu olanağı onlara Erdoğan düşmanlığı sağlamıştır. Son yıllarda dış ve iç medya tarafından itinayla oluşturulmak istenen Erdoğan düşmanlığı işte soluyla, sağıyla küresel kapitalizmin bütün unsurlarını bir koalisyon içinde birleştirmek içindir. 

Lukas İncili (20-12) Hz. İsa’nın (A.S.) çarmıha gerilmesi iddiası olan “Passion” olayını anlattıktan hemen sonra şöyle der: “Daha önce düşman olan Pilat ile Herod aynı gün arkadaş oldular”. Bu Batılı zihniyette ortak bir düşman bulma yoluyla biat etmektir. Yahudilerin lideri Herod Filistin’i işgal etmiş olan Romalılara Hz. İsa’yı (A.S.) şikâyet ederek onların (gentilelerin) gözüne girmek ve onlardan biri sayılmak istemiştir. Aslında hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olan bir projeydi bu ve tam 37 yıl sonra yani 70 yılında büyük bir felaketle sonuçlandı. Bizim solcular düşmanlarını, dostlarını iyi tanımamışlar. Küresel sermaye Batılı solcuları kendi içlerine kabul edebilir, ama bir Türk solcusu asla “gentile” olamaz. Örgütleri başlarına yıkılır ve her şeylerini kaybederler, anlamadıkları işte bu!

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX