0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Portakal, gül ve diken

Bu Pazar günü politikadan ve politikacılardan değil meyvelerden bahsedelim. Daha kış bitmedi, bu günlerde televizyon karşısındaki sehpalarda en çok yer alan gündemdeki meyvelerden biridir portakal. Artık Mart ayına da girdiğimiz için içi biraz geçmiş, gözden düşmeye başlamış, tadı acılaşmıştır. 

Portakalın özellikleri 

Portakal,  turunçgillerden acımtırak olan turunca ve ekşi limona nazaran tatlımsı bir meyvedir. Diğer meyve ve sebzelere nazaran çok yüksek bir oranda olmasa da bir c vitamini deposu olarak kabul edilir. Yetiştirilmesi yaygındır, dünyadaki meyveler arasında yeri dördüncü sıradır. Bir de kan portakalı vardır ki rengini Antosian adlı pigmentlerden alır.  Burada ilginç olan nokta bu pigmentin aslında mavi olmasına rağmen portakalın içindeki asitle birlikte kırmızı renkte görünmesidir. 

Portakalın tarihi 

Portakal (citrus sinensis) bir Çin meyvesidir. Portakalın iki türünün Batı Avrupa’da tanınması iki ayrı döneme denk düşer. İlk tür portakal acımsı olan turunç karışımı bir portakaldır ki ona Arapça “naranç” denir. Bildiğimiz narenciye. Bu cins portakal Çinlilerden dolaylı olarak Türk tüccarlar eliyle önce İranlılara, İranlılardan Araplara geçmiş, Haçlılar da onu gemilerle Akdeniz sahillerine götürmüştür. 

Bilindiği gibi Haçlılardan bir kısmı Antakya ve Kudüs’e deniz yoluyla ulaşmışlar, bu seyahatlerinde Cenovalı tüccarlardan gemi kiralamışlardır. Bu gemiler asker bıraktıktan sonra dönüşlerinde Avrupa’ya portakal taşımışlardır. Haçlılar portakalı Araplardan almış oldukları için Arapça “naranç” sözcüğü İspanyolca “naranja”ya, İtalyanca “arancia”ya, Fransızca “orange”a, Normanların Fransızca dilindeki sözcükleri adaya götürmeleriyle İngiltere’de yine “orange”a dönüşmüştür. İspanya taşrasında bu sözcük “Arınça” şeklinde kullanılır. Portakal, Batı Avrupa’ya Fransa’dan zamanında büyük bir ticaret şehri olan Orasio üzerinden dağıtılmıştır. Şehrin adı bu ticaret nedeniyle Orange adına dönüşmüştür. Aynı dönemde Sicilya’da yaşayan Araplar portakal yetiştirmeye başlamış fakat bu portakal acımsı tadı nedeniyle fazla rağbet görmemiştir.  

Portakalın adları 

Aradan birkaç yüzyıl geçtikten sonra 16’ncı yüzyılda turunca benzemeyip tatlımsı olan bugün tanıdığımız portakal cinsi Portekizli denizciler tarafından Avrupa’ya ulaştırılmıştır. Portakalın asıl başarısı deniz yoluyla gemilere yüklenip doğrudan Çin’den gelen bu cinse aittir. Bu bildik portakala bu nedenle Hollandalılar Çin elması derler: “Sinaasappel”. Bu kuzey ülkesi halkı fazla meyveleri olmadığından her meyveyi elma çeşidi gibi adlandırıyor. 
Biz Türklere gelince, geçmişimize karşı yeterince vefalı olmadığımızdan, portakalın atasını Çin’den ilk getiren biz olduğumuz halde tatlı cinsini Portekizli tüccarlardan almış olduğumuz için ona portakal demiş ve yemişiz. Çünkü 16’ncı yüzyılda Portekiz’e Türkler “Portakal” derlerdi. Aslında bu adlandırma daha doğrudur, çünkü son dönemlerde Fransız etkisiyle almış olduğumuz Portekiz sözcüğü aslında Portekizli anlamına gelir. Tıpkı fotoğrafçı anlamına gelen fotoğraf kelimesini monşerlerin yarım yamalak Fransızcalarından yanlış şekilde edindiğimiz ve Fransızları kendimize güldürdüğümüz gibi. 

Benzeme benzet 

Zamanında biz başkalarından etkilenmez, başkalarını etkilermişiz. Osmanlı portakala portakal demeye başlayınca Yunanlılar “portokali”, Bulgarlar “portokal”, Romenler “portocaliu”, İranlılar ve Araplar “burtuqal” demeye başlamışlar. Bu bakımdan “benzeme, benzet” sloganını yeniden hatırlamamızda fayda var. 
Eskiden “kaptan-ı derya” derdik mesela. Sonra modernleşme olsun diye “amiral” unvanı kullanılmaya başlandı. Aslında “kaptan” sözcüğü Latinceden yani Batı dillerinden gelir, “amiral” ise Arapça “el-emir” sözcüğünden. Modernleşmeciler iyi ki cahillermiş, yoksa Arapça kökenli bir sözcüğü katiyen tercih etmezlerdi. 

Portakal adı 

Portakal sözcüğü sadece bir meyve adı değil, aynı zamanda tanınmış bir soyadıdır. Osmanlı hizmetinde uzun süre bulunmuş Ermeni asıllı Portakal ailesi bunun bir örneğidir. Bu soyadı herhalde aile fertlerinden bazılarının batı Avrupa’daki Portekiz temaslarından kaynaklanmıştır. Musevi cemaatinden de benzer soyadları taşıyanlar var mıdır? Portakal, Aranca, Aranci gibi, bilmiyoruz. Çünkü mesela Fransa’da Portugez, Portal gibi birçok ünlü soyadı vardır ki bunlar Portekiz’den gelen Musevilerdir.  Nitekim Musevilerde ailelerinin uzun müddet yaşadığı şehirlerin adını almak bir gelenektir. Toledo gibi, Antebi gibi… 

Sakın ola ki 

Türkiye’de de oranj, aranca ya da portakal gibi sözcükleri soyadı olarak alan başka kimseler var mıdır, bilmiyoruz. Sakın bu sözlerimle Bülent Arınç’ı kastettiğim sanılmasın. Arınç sözcüğü bence taşra İspanyolcasındaki “arança”dan daha çok “arınça” sözcüğüne, yani İspanyolca olmaktan çok, İspanya’nın Bask bölgesinde konuşulan Baskçadaki “aranxta (arınça)”  sözcüğüne benziyor. Aynı adda bir kasaba da vardır. Bu sözcüğün portakalla bir ilgisi olmayıp diken anlamına gelir. Daha çok da “çalı dikeni” anlamında kullanılır. Çalı da ne tesadüf İngilizce “Bush” demektir. Ama “arınça” sözcüğü aynı zamanda “gülün dikeni” olarak da kullanılır. 
Pek siyaset düşünmediğimiz bir Pazar günü aklıma eski müzisyenlerden İskender Doğan’a ait şarkı sözleri geldi. İskender Doğan ne tesadüftür ki Manisalıdır, belki de bu sözleri yine bir Manisalı için yazmıştır. Bir dönem gençlerin dilinden düşmeyen şarkının sözleri şöyledir: 

Gülle diken 
Aşkım ve sen 
Birbirine dönük sırt 
Sen ve ben 
Bilmem anlatabiliyor muyum? 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX