0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Paralel yapılara bir daha kanmamak için

Vatandaşlarımızın çoğu FETÖ terör örgütünün gerçek yüzünü 17-25 Aralık 2013’teki hukuk darbesi girişiminden sonra, Cumhurbaşkanımızın yaptığı uyarılarla anlamaya başladı. 15 Temmuz iç işgal girişimi ise örgütün terörist karakterini bütün açıklığıyla herkese gösterdi.  Bugün pek çok insan FETÖ’nün kendisini de aldatabilmiş olmasına hayıflanıyor. 

FETÖ’ye aldanmak herhalde sadece adi bir suçun, bir dolandırıcılık vakasının kurbanı olmaktan ibaret değildir. Casusluk yapan, istihbarat ve sızmayla uğraşan bu yapılanma her şeyden önce siyasal bir örgüttür. O halde, FETÖ’nün bizi aldatabilmesinde siyasal bir yön olduğunu da kabul etmemiz gerekir. 

Sarkaç 

Cumhurbaşkanımızın özellikle 3 Temmuz 2013 Mısır darbesinden sonra sıklıkla tekrarladığı bir “dört ilke” vardır: Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak. Ancak birçok muhafazakâr demokratın zihni özellikle geçmiş yıllarda bu konuda oldukça bulanıktı. Türkiye insanları olarak siyaset çerçevemiz neydi? Hangi temelde bir araya gelmiştik? Kısacası bir kimlik bunalımı içinde dost ve düşman kavramları arasındaki çizgi silinmeye başlamıştı. Bunun nedeni geçmişin halktan kopuk devlet ve siyaset anlayışına karşı mücadelede sarkacın öteki uca savrulmuş olmasıydı. 

Geçmiş dönemde birçok aydın tarafından devlet karşıtı bir propaganda yapılıyordu.  Devletimiz, değişik köken, görüş ve katmanlardan Türkiye halkının devleti olarak kabul edilmiyordu. Devlet bürokratik bir kabuk, asker ise hayali bir Kemalizm, ya da CHP’lilik yaftasıyla sunuyordu. Hâlbuki sadece subay lojmanlarının olduğu yerlerdeki seçim sandıklarından çıkan sonuçlara bakmak bile muhafazakâr çevrelerde yaratılan Kemalizm öcüsünün maksatlı ve boş bir iddia olduğunu kanıtlamaya yeterdi. Ama sonuçta, 1990’larda çoğu yine FETÖ’nün teşvikiyle yapılan bazı yanlış uygulamalar halkı devletinden uzaklaştırmıştı. 

Evet, devlet ve millet 

Türkiye 1946’dan itibaren ABD’nin yörüngesine girmişti. Devlet içinde derin ya da paralel bir devlet varsa bu Kemalist falan değil, doğrudan ve çeşitli kılıklarda bir ABD uzantısıydı. 1990’dan sonra ise bu yapılanma esas olarak FETÖ’den ibaretti. Muhafazakârlara düşen devletle kavga edip, ona sırt çevirmek değil, devlete sahip çıkıp içindeki Amerikancı unsurları temizlemekti. Oysa kendini “İslamcı”, veya nasıl oluyorsa “liberal İslamcı” olarak tanımlayan birçok çevre şu veya bu şekilde devlet kavramına da,  devletin kural koyucu ve düzenleyici niteliğine de soğuk bakıyordu. Sanki ideolojisiz bir anayasa, ordusu olmayan bir savunma, istihbaratı bulunmayan bir yönetim mümkünmüş gibi sığ, yüzeysel ve ilkel bir devlet anlayışı benimsenmişti. Bu tam ABD’nin istediği gibi liberal yumuşaklıkta ve FETÖ sızmasına uygun omurgasız ve ilkesiz bir yapı olabilirdi ve öyle de oldu. 

Demokratik bir sistem rasyonel, liyakate dayalı memur tercihi yapan, vizyon sahibi bir devlete ihtiyaç duyduğu kadar siyaset çerçevesini belirleyecek bir insan toplumuna da yani millete de ihtiyaç duyar. Var olmayan, anılarda ya da hayallerde yaşayan bir ümmet kavramı milletin yerini alamaz. Ortada reel olarak böyle bir birliktelik bulunmazken siyaseti ümmet çerçevesine dayamak millet gerçekliğini reddeden liberal anarşizmin İslam sosuna bulanmış biçimidir.  İşte bu da tam FETÖ’nün istediği gibi aidiyet duygularını yıpratıp insanları bölmek, birbirine düşürmek ve geride sadece “Mehdi’ye” bağlılık bırakmak için ideal çözümdür. 

Ülke ve bayrak 

Demokrasi kendine temel olarak bir ülkeyi alır ve demokratik siyaset tek bir bölge, tek bir yaşam biçimi, ya da bir kökenin siyaseti olmaz. Geçmiş dönemde kimlik siyasetleri yapılması FETÖ’nün bazen bir tarafta, bazen diğerinde yer alarak halkı çapraz ateş altında tutmasını sağlamıştır. Bu da toplumdaki kutuplaşmayı azamiye çıkarıp, FETÖ’nün etkisini arttırmasını kolaylaştırmıştır. 

Nihayet bayrak... Türkiye’de muhafazakâr saflarda bile o kadar korkunç bir liberal etki olmuştur ki ay yıldızlı bayrağı “devletin bayrağı, ümmetin değil” diye karalayan “İslamcı” Lawrence özentileri ortaya çıkmıştır. 

İşte birçok insanımız FETÖ’nün sinsi faaliyetlerinin farkına varamadıysa, aldatmacaları ve kandırmacaları anlayamadıysa bu sisli hava yüzündendir.  Şairin dediği gibi ufukları inatçı bir duman kaplarsa, bir beyaz karanlık gittikçe yoğunlaşır, o sisin her taneciğinde riya, yalan ve sahtekarlık yatar. Geçmiş geçen günde kalmıştır ve işgal girişiminin gecesi Erdoğan’ın çağrısıyla sokaklara dökülen milletimiz bu sis perdesini bir hamlede kaldırıp atıvermiştir. 

Tavizsiz uygulama 

Tek devlet, tek millet, tek ülke, tek bayrak fikri sadece ülke yöneticileri tarafından değil, tüm siyasiler, bürokratlar ve halkımız tarafından benimsenirse bu topraklarda yeni FETÖ’lerin ortaya çıkmasının önüne geçeriz. Ama bunu sadece benimsemek değil uygulamak da gereklidir ki bu ilke kendini somut olarak gösterebilsin. 

Tek millet kendini 7 Ağustos Demokrasi ve Şehitler mitingiyle kendi varlığını ortaya koymuştur. Tek ülke ilkesi bölücü terör örgütüyle mücadele içinde şekillenmektedir. Tek bayrak 15 Temmuz’dan bu yana herkesin ellerindedir. Tek devlet ise FETÖ terör örgütünün paralel devletinin amansız bir şekilde ve en seri biçimde tasfiyesiyle binlerce yıllık geleneğine layık olacaktır. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX