0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Kemalist değil küresel darbe 12 Eylül-4

12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili yazımın ilk üç bölümünde dönemin küresel gelişmelerini, Basra Körfezi'nin dünya enerji ihtiyacı bakımından kilit rolünü, ABD Ortadoğu Komutanlığı CENTCOM’un Türkiye’de doğuşunu ve Afganistan Savaşı’nı incelemiştim. ABD’nin bölge stratejisinin Türkiye’deki darbelerin tek nedeni olduğunu vurgulamıştım. ABD’nin İslam dünyasına karşı emperyal stratejisi ile 12 Eylül arasındaki ilişkileri ele almaya devam edelim. 

11. ABD’nin İslam ile büyük savaşı 1973’te başladı 

Yazımın daha önceki bölümlerinde ABD’nin bölge stratejisinin petrolün kontrolüne dayandığını belirtmiştim. O dönemde bölgedeki tüm gelişmeler de bu konunun etrafında şekillenmekteydi. Ancak petrolün hayati önemi 1973 krizinde ortaya çıkmıştı. Mısır ve Suriye’nin birlikte İsrail’e savaş açtıkları 6 Ekim 1973’de siyonist devlet ağır yara aldı ve ancak ABD’nin kurduğu hava köprüsü sayesinde toparlanabildi. Neredeyse yıkılacak olan İsrail’e verilen bu inanılmaz ABD desteği tüm Arap ülkelerini birleştirdi ve Batı’yı hedef alan bir petrol boykotu başlatıldı. Fiyatlar yüzde 70 arttırıldı ve işgal edilmiş Filistin toprakları boşaltılana kadar her ay üretimin yüzde 5 kısılacağı ilan edildi. ABD ve Hollanda’ya ise ambargo uygulanması kararlaştırıldı. Petrol fiyatı birkaç hafta içinde 6 misli arttı. ABD gerekirse bölgeye askeri müdahale yapacağını, petrol alanlarını işgal edeceğini açıkladı. 

Daha sonra Mısır lideri Enver Sedat’ın manevralarıyla yatıştırılan bu kriz, birçok gerçeği ortaya çıkarttı. İran Şahı, ABD’nin beklediği desteği kendisine göstermedi. ABD, İran’da bir Şii İslam devriminin Müslümanları bölmek için daha iyi olacağına karar verdi. Ayrıca ve daha önemlisi 50-60 yıllık bir strateji olarak bölgedeki petrol üreten veya üretmeyen tüm ülkeler ve tüm İslam ülkelerinin parçalanması, küçük ülkeciklere bölünmesi, bu tam olarak sağlanamıyorsa yok edilmeleri kararlaştırıldı. 1980’lerde bu plan İsrailli bir uzmanın adıyla “Yinon planı” olarak açıklandı. ABD, bu amaçla İngilizlerden öğrendiği Lawrence taktiklerine başvurdu. 

12. ABD İslam dünyasına “Mehdilik” kavgası soktu 

12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili yazımın birinci bölümünde değindiğim gibi Mescid-ül Haram 20 Kasım 1979’da kuşkulu bir terör saldırısına sahne oldu. Mehdi olduğunu iddia eden bir şahıs etrafındaki silahlı kişiler ve bazı hacılarla birlikte Muharrem’in birinci günü kutsal mekânları işgal etti. Suudiler saldırıyı ancak Batılıların desteğiyle bitirebildiler ve Suudi Kralı bu olaydan ABD’ye tam teslim olmuş durumda kurtulabildi. Suudi dış politikası ve Suudilerin dünyadaki kültürel etkinlikleri ABD kontrolüne girdi ki olayın en önemli etkisi de buydu. 

İkinci mehdilik vakası 1979’da yeni bir Mehdi doktriniyle ortaya çıkan Humeyni hareketinin İran’da devrim yapması oldu. Petrol krizi sırasında ABD’ye destek vermeyen Şah tasfiye edildi. İslam dünyasını karıştıracak, mezhep çatışmalarına yol açacak bir dizi gelişmenin fitili ateşlenmiş oldu. 

1979 yılındaki üçüncü ve bizim için en önemli gelişme ABD yanlısı Mehdici FETÖ hareketinin “Sızıntı” dergisini yayın hayatına sokarak su yüzüne çıkmasıdır. Bu da ülkemizdeki liberal “ılımlı İslam” tuzağının başlangıcı oldu. 

Bu arada Kenan Evren’in samimi arkadaşı Pakistan darbecisi Ziya da halifeliğini ilan etmeye teşebbüs etmişti, Neyse ki Pakistan uleması onu bu yanlış düşüncesinden güçlükle de olsa vazgeçirdi. 

13. ABD’nin İslam dünyasına içerden müdahalesi 12 Eylül 

Küresel sistemin bekçisi rolünü üstlenmiş olan ABD, 1970’lerin sonlarına kadar İslam dünyası içindeki sorunlara ve tartışmalara doğrudan müdahil olmuyordu. Türkiye’de Komünizmle Mücadele Derneği, Fikir Ajansı gibi İslami görünüşteki kurumları finanse etse de genellikle dini propagandadan uzak duruyordu. Türkiye’deki 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte ilk kez Müslüman bir ülkede ABD yanlısı generaller laiklik propagandasını değil kendi Amerikancı, sözde “ılımlı İslam” anlayışlarını ön plana almaya başladılar. 12 Eylül Hükümeti’nden birçok bakan daha sonra bu çizgideki İslami veya muhafazakâr kurum ve kuruluşlarda çalıştılar. 

ABD, daha önceleri Ortadoğu’daki Arap milliyetçisi Baas hareketlerine karşı sözde İslamcı ama ABD ile iyi geçinen kimi çevreleri desteklemiş, onların liderlerini Oval Ofis’te bile ağırlamıştı. Ama ancak 1980’lerden sonra merkezini Suudi Arabistan’da kurduğu ABD yanlısı muhafazakâr-liberal banka, işbirliği kurumu, cami derneği, kültür vakfı gibi kurumlar vasıtasıyla Müslüman ülkelere kendi piyonlarını yerleştirmeye başlamıştı. General Kenan Evren, 12 Eylül askeri darbesiyle bu sürece start veren kişi oldu. O dönemden sonra Türkiye’nin pek çok ünlü devlet yöneticisi Suudi-ABD damgalı kurum ve kuruluşlardan ithal edildi. 

Bu Suudi’de yetişmiş kişiler, kendileri Mehdici FETÖ hareketinden olmamakla birlikte devlet ve ordu içine CIA desteğiyle 200 bin kadar FETÖ mensubunu yerleştirdiler. Dolayısıyla lafta son Türk devletini kurtarmak için darbe yapan Evren, aslında son Türk devletini köleleştirmek için başlatılan bir sürecin ilk adımını atmış oldu. Bu süreç ancak 15 Temmuz 2016’da son buldu. 

Yarın devam edeceğim. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX