0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Hem milli devlet hem yerel değerler 

Cumhurbaşkanımızın son dönemlerde kullandığı çok önemli bir kavram var: “Milli ve yerli olmak”. Neden hem milli, hem de yerli? Bu bir tekrar mıdır, yoksa hamaset midir? Ben, bu konudaki düşüncelerimi emperyalizmin taktikleri ve ona karşı mücadele çerçevesinde ele alacağım. Yerli ve milli olmanın önemini anlamak için 20’inci yüzyılı, Kurtuluş Savaşımızı ve son 35 yıllık dönemi yeniden değerlendirmek gerekir. 

Bir sistem var 

Bilindiği gibi emperyalizm imparatorluk amacı gütmek demektir. Ancak son üç yüzyıldaki emperyalizm kapitalist sistem içinde düşünülmeli, tarihi çerçevesine oturtulmalıdır. İmmanuel Wallerstein adlı sosyoloğun sistem teorisine göre 19’uncu yüzyıldan itibaren kapitalizm dünya geneline egemen olmuştur. 20’inci Yüzyılın başında bu sistemin merkez ülkeleri kesin olarak ortaya çıkmıştır.  ABD ve Batı Avrupa finans kapitalin merkezini oluşturmuştur. Bir de sistem dışı sayılabilecek dünyanın teknolojik bakımdan geri kalmış yöreleri belirmiştir. 

Öte yandan, bu iki grup arasında kapitalizmin çevresi ya da etrafı adı verilen, bazı yönleriyle merkez ülkeleri, bazı yönleriyle sistem dışı ülkeleri andıran ülkeler bulunuyordu. Türkiye, İran, Rusya, Çin, Mısır gibi ülkeler bunlara örnektir. Bu gibi ülkelerde kapitalizmin gelişmesini sağlayacak bir sermayedar sınıfı ve ücretli işçilik (ücretli kölelik) henüz yeterince gelişmemişti. Ancak Batılı eğitimden geçirilmiş güçlü bir aydın sınıfı vardı ki bunlara Karl Marx “kapitalizmin fikir çavuşları” demişti. 

Değerleri bırak, bağımsız ol 

Bundan bir asır kadar bir zaman önce küresel hâkimiyeti ele geçirmek için birbirleriyle mücadele eden “emperyalist” ülkeler, dünyanın her tarafını kendi ordularıyla ya da paralı askerlerle işgal edemeyeceklerini anladılar. Milli Kurtuluş savaşımız emperyalizme ağır bir darbe indirerek ezilen milletlere örnek oldu. Bu aşamada kapitalizmin fikir çavuşlarıyla üstü örtülü ve dolaylı bir anlaşma yapıldı. Bu ülkeler yerli olmaktan vazgeçecekler, tarihlerini, değerlerini ve yaşam tarzlarını unutacak karşılığında “milli” egemenliğe kavuşmalarına, yani siyasal bağımsızlıklarına hoşgörü gösterilecekti. 

İslam ülkelerinde o dönemki modernleşmenin, başka deyişle kapitalizm merkezine eklemlenmenin özeti “İslam ilerlemeye engeldir” sözünde yatıyordu. Bunun bir başka ifadesi yerlilikten vaz geçilip milli olunacağının sanılmasıydı. Batıya benzeme ve kimliksizleşme karşılığı elde edilen bir bağımsızlığın örnekleri arasında Türkiye, İran, Afganistan vardı. Bu, bir bakıma emperyalizmin saldırıları sonucu bitkin düşmüş ülkelerin zorunlu tavizi olarak da nitelenebilir. Ama verilen taviz az mıydı, fazla mıydı, daha değişik tercihler ne olabilirdi o da ayrı bir konudur. 

Bağımsızlığı bırak, değerlerini al 

Dünyamız 1970’lere vardığında, o döneme kadar sürekli tepeden inmeci, modernleşmeci “fikir çavuşu milliyetçilerin” yönetiminde kalmış çevre ülkeleriyle işbirliği yapan emperyalizm taktik değiştirdi.  Sermaye genişlemesi yeni bir aşamaya girmişti, yeni pazarlar açılması gerekiyordu. Ayrıca Rusya karşı özellikle İslam dünyasının ve İslam’ın istismar edilmesi ihtiyacı vardı. 

Eski dönemde “yerlilikten vaz geçilmesi” karşılığında bağımsız milli devlet seçeneğine rıza gösteren emperyalizm yeni dönemde “bağımsız devletten vazgeçilmesi” karşılığında yerliliğe izin ve destek vermeye başladı. Yeni dönemin eğilimi siyasette ABD’ye ve AB’ye, ekonomide İMF ve Dünya Bankası’na, savunmada NATO’ya bağlı olma, yani siyasi bağımsızlığını verip kurtulmaydı. Bunun karşılığında göstermelik ve kıyafetten başka hiçbir şekilde İslam’ı anımsatmayan bir ucubeliğe izin verildi. Sanki ABD ile birlikte İslam savunulabilirmiş, ne kadar faizci ve liberal olunursa o kadar Müslüman olunurmuş gibi yoz bir ortam yaratıldı. 

İslam dünyasında Batı yanlısı aydınların 1920’lerdeki sloganı İslam’ın ilerlemeye engel olduğu şeklindeyken, 1980-90’lardan itibaren “ulus devlet demokrasiye engeldir” ilkesi FETÖ’cüler ve her boydan ve soydan hain tarafından savunulmaya başlandı. Her soydan diyorum çünkü ulus devlete karşı olanlar sadece Amerikancı çakma İslamcılar ve liberaller değildi. Aynı zamanda PKK teröristleri ve onların emrindeki seküler ve “dinci” enteller, Ermeni teröristleri, Pontusçular ve her çeşit Türkiye düşmanı ulus devlet modelinin aleyhtarı kesildiler. 

Temmuz dersleri 

15 Temmuz kalkışması sadece FETÖ’nün işi değildi. Eski kafa Batı yanlısı NATO’cular, yeni tertip CIA ajanı FETÖ’cülerle işbirliği yapmıştı. Bunlara PKK terör örgütü silahla, medyadaki çakma İslamcı, liberal ve ayrılıkçı hainler de kalemleriyle destek verdiler. 

Milletimiz 15 Temmuz direnişiyle şu mesajı vermiştir. Sırf şekilsel bir bağımsızlık için yerli değerlerimizi, inancımızı, yaşam tarzımızı feda edemeyiz. Ama gösterişten ibaret kalacak yerli değerlerimiz için de bağımsız devletimizden asla vaz geçmeyiz. Biz ABD kapitalist sisteminin suyunda giden ve bu sayede din özgürlüğüyle ancak yetinen gariban bir Müslüman azınlık değiliz. Onların kapitalist değerlerini evrensel değer kabul edemeyiz ve küresel bir güç olmalıyız ki varlığımızı hem savunabilelim hem de kendi kimliğimizle yaşayabilelim 

Tam bağımsızlık 

Onun için hem yerli, hem de milli değerlerin yüzde yüz yanındayız ve tam bağımsızlık, yani “istiklal-i tam” diyoruz. Yerli ve milli olmak işte budur. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX