0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Güçlü Türkiye için bütünlüklü devlet 

Dünkü yazımda Batı’nın Türkiye’deki devlet yapısını kendi çıkarlarına göre tasarımlandırdığını, bunun karşılığında güvenliğimizi ve bağımsızlığımızı korumayı vaat ettiğini belirtmiştim. Batı sözünü tutmadı. Kıbrıs, Ege, Batı Trakya, 1915 olayları, PKK terörü gibi milli davalarımızın tümünde bizim karşımızda yer aldı. Bugün, bu konuyu biraz daha açmak istiyorum. 

Parlamentarizm ve NATO 

Türkiye’nin Amerikan güdümüne girdiği 1946’da ortaya atılan ve tarihçilerin tam olarak doğrulayamadığı “Stalin’in Kars ve Ardahan üzerinde hak istediği” şeklinde bir iddia vardı. Bu tehdit nedeniyle NATO’ya girdik ama NATO’nun kendisi bundan çok daha önemli tehditlere ön ayak oldu. Bizi korumak bir yana ülkemizin düşmanlarından yana yer aldı. Stalin’in istediği Kars ve Ardahan, NATO’nun PKK’yı destekleyerek bizden koparmak istediği topraklar karşısında devede kulak değil midir? 

Başta küreselci ABD olmak üzere Batı, bize karşı FETÖ’yü kurdu, büyütüp besledi, hatta darbe yaptırdı. 15 Temmuz öyle sıradan bir darbe değil bir işgal hareketiydi. Bu kalkışma ne 27 Mayıs’la, ne de 12 Eylül’le karşılaştırılabilir. Olayları çarpıtmaya ve saptırmaya gerek yok, “biz her türlü darbeye karşıyız” deyip de işin içinden sıyrılmak da mümkün değildir.  15 Temmuz gerçek bir istila girişimiydi ve Türkiye liderliğini ortadan kaldırmayı hedefliyordu. 

NATO ne işe yarar? 

Darbeler, terör, hatta işgal girişimleri bir yana, Batı’nın bize yaptığı en büyük ihanet, en azından uluslararası hukuk açısından 24 Kasım 2015 sonrası dönemde yaşandı. Sınırımızda bir Rus uçağının düşürüldüğü bu tarihten az önce, NATO anlaşmaları çerçevesinde sınıra yerleştirilmiş bulunan Alman ve Amerikan Patriot savunma sistemleri bu ülkeler tarafından geri çekildi. Bunun nedeni ve kurulan kumpasın korkunç niteliği ancak daha sonra anlaşılabildi. 

8 Ekim 2015 tarihinde NATO’nun Türkiye’yi her türlü tehlikeye karşı koruyacağını söyleyen Genel Sekreter Stoltenberg, 25 Kasım’dan sonra ağız değiştirip “konunun Rusya ile Türkiye arasında olduğunu” gevelemeye başladı. Ülkemiz bir oldubitti ile karşı karşıya kalmıştı, adeta bir savaşa itiliyorduk ve tarihsel şuurumuz geri adım atmamıza da izin vermiyordu. Bu noktada Batı’nın kurduğu tuzağı Rusya lideri Putin’in politik zekâsı çözdü. 

Beka sorunu var 

15 Temmuz’dan sonra başlayan yeni tarihsel dönemde 1946’dan beri bize enjekte edilmiş bulunan tüm kalıpları ve önyargıları unutmalı, Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya bulunduğu dış saldırılardan kendisini nasıl koruyabileceğine odaklanmalıyız. 

İçinde bulunduğumuz yeni tarihsel dönem, Batı’nın bize dayattığı parlamenter sistemin yerine Başkanlık Sistemi’nin getirmemizi zorunlu kılıyor.  Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı güçleri vardır. Yasama kural koyar (yasa yapar), yürütme bunu uygular, yargı ise bu ikisi arasındaki uyumu gözetir. Bu güçler ayrı ayrı çalışmaz ve birbirlerinin alanlarına müdahale ederlerse hem kargaşa doğar ve devletin işleri aksar, hem de dışardan müdahale ve lobi faaliyetleri mümkün hale gelir.  Batının bize yaptığı parlamenter sistem dayatmasının nedeni de budur. 

Derebeylikler 

Devletin güvenliği ve ülkenin bağımsızlığı açısından en ön saftaki güç, yürütme organıdır. Parlamenter sistemde yürütme çift başlıdır. Bir yanda Cumhurbaşkanı bulunurken, diğer taraftan yasama organı içinden çıkmış Başbakan da yürütmeye başkanlık yapar. Bu durum iki başlılık yaratır, ancak sorun bununla da kalmaz. 

Türkiye’de de dünyada kendilerine parlamenter sistem dayatılmış bazı ülkelerde olduğu gibi (örneğin İtalya’da) sadece iki başlılık değil çok başlılık vardır. Sadece Başbakanlar değil, bakanlar, vekiller, iktidar, koalisyon hatta nadiren muhalefet partilerinin il ve ilçe başkanları, belediyeler yürütme organındaki otoriteye çeşitli şekillerde müdahale ederler. Devlet içinde küçük derebeylikler doğar. 

Vesayet ve lobiler 

İngiltere, Japonya gibi imparatorluk gelenekleri sıkı bir şekilde korunan, ya da Almanya gibi aşırı parti disiplini olan ülkeler dışındaki yerlerde parlamenter rejim her zaman yürütme organını iflas ettirmiştir. Bu üç ülke dışında da kriz içinde olamayan parlamenter sistem yoktur. ABD, Fransa, Rusya gibi ülkeler başkanlık sistemi sayesinde yürütme organını istikrarlı tutmaktadırlar. Parlamentarizmde dış güçler, iç vesayet odakları, ordu, polis, iş dünyası ve çeşitli lobiler at oynatır. Zaten işte asıl bunun için emperyalist güçler işgal ettikleri yerlerde parlamenter rejim kurarlar ki, bir sorun çıkarsa hemen müdahale edip ülkeyi yönetilemez hale getirebilsinler. 

Parlamenter sistemde yürütme organı genel olarak zayıflayıp, yapının bütünlüğü ortadan kalkınca,  ayakta kalabilen ve disiplinini koruyabilen bazı kurumlar diğerlerinin önüne geçebilirler. Parlamentarizm olan kimi ülkelerde ordunun, kimi ülkelerde polisin fazla ön plana çıkmasının nedeni de budur. 

Örnekler önümüzde 

Bir ülke parlamenter sistemde nasıl yönetilmez hale getirilir bunu anlamak için iki büyük örnek 12 Eylül öncesi ve 1999-2002 koalisyonudur. Ancak ülkeleri ve devletleri etkisiz hale getirmek de küresel güçler için yeterli bir çözüm olabilir, bu amaçla parlamenter sistemde devlet içindeki çok başlılık kullanılır. Son 15 yılda yaşanan zorluklar da bir bakıma bundan olmuştur.  Konuya devam edeceğim.

 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX