0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Bir Amerikan kabusu 

Hani özellikle eskinin merkez medyasında sık sık yapılan Batı güzellemeleri vardı ya, ben de bu yazımın birinci bölümünde bir “liberal demokratik sistemi göklere çıkarma” denemesi yapayım istedim. Şu gerilimli günlerde biraz da gülümseyelim. 

Hayaller demokrasi 

Demokrasilerde iktidar kadar muhalefet de önemlidir. Muhalefet partileri ülke kamuoyunun bir kısmının görüşlerini yansıtır. Batı demokrasilerinde muhalefete geleceğin iktidarı gözüyle bakılır. Ana muhalefet partisinin İngiltere’de görüldüğü gibi bir “gölge kabine”si dahi vardır. Bu kabinede iktidara geçildiği takdirde bakan olacak siyasiler, geleceğin bakanı olarak düşünülen insanlar yer alırlar ve kendi konularında uzmanlaşmaya daha muhalefetteyken başlarlar. Gölge kabinenin başındaki kişi, aynı zamanda ana muhalefetin de başıdır, geleceğin muhtemel başbakanlarından biri olarak saygı görür. Zaten bizdeki protokol da öyledir, ana muhalefet lideri başbakanın hemen yanına oturtulur. 

“Medeni” dünyada bir lider bir başka ülkeyi ziyaret ederse muhalefet liderleriyle de görüşür. Onların tespitlerine önem verir. Kendi ülkesinin politikasını saptarken, özellikle müttefik ülkelerdeki muhalefet liderlerinin söylediklerini de hesaba katar. O ülkedeki medyayla görüşürken muhalif gazetecileri pür dikkat dinler. 

Örneğin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı John Kerry işte bu tür “Batı demokrasisini özümlemiş” liderlerdir. Hatta öyle ki Türkiye’ye geldiklerinde Kılıçdaroğlu’nun görüşlerine önem verir, medyayla görüşürken de sırf muhalifleri çağırırlar. Biden ile muhalif medya arasındaki aşk o kadar derindir ki, Türkiye’de “Biden bana baktı” diye ser ser sevinenler de vardır.  

Hayatlar darbe 

Böyle bir demokrasi aşkına sahip olan Biden ve Kerry’nin ülkesinde Başkan adayı olan Donald Trump, ki kendisi muhalefet liderinden daha önemli biri, belki de Kasım ayından itibaren ABD’nin yeni başkanı olacak kişidir, bakın ne kadar hayati bir saptamada bulunuyor: “DAEŞ’in kurucuları Barack Obama ve Hillary Clinton’dur”. 

Şimdi soruyorum, demokrasilerde sadece iktidarın değil, iktidara gelmek isteyenlerin de görüşleri önemli olduğuna göre Trump’ın bu suçlaması hiç hesaba katılmayacak mıdır? Biden ve Kerry’nin “büyük demokratlar olarak” kasım kasım kasılıp muhalefet, muhalif medya ve muhalif görüşler konusunda Türk kamuoyuna ders verecek kadar ileri giden davranışlarına defalarca tanık olduk. Şimdi bu iki kafadar Türkiye’ye geldikleri zaman kendilerine “Sayın Bakan sizce DAEŞ’i kim kurdu, Başkanınız Obama mı?” diye soracak yürekli bir gazeteci görecek miyiz?  

Araştırılmayacak mı? 

Daha da ötesi, ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. Bırakın dumanı Ortadoğu’dan alevler yükseliyor! Gerek Türk yetkilileri, gerekse İran, Rusya gibi komşu ülkeler, gerekse DAEŞ’in saldırılarına hedef olan Avrupalılar bence Trump’ın suçlamalarına önem vermeliler. Karşımızda o “yüce ABD demokrasinin”, Kasım ayında yapacağı “son derece demokratik ve insanlığa örnek olacak” seçimlerinde aday olan iki kişiden biri var ve diyor ki: “DAEŞ’i-Obama ve-Clinton-kurmuştur.” Bu sözün hiçbir anlamı yok mudur? 

ABD hariç dünyadaki bütün ülkelerin liderlerini Donald Trump’ın sözlerini değerlendirmeye almaya, politikalarını ona göre revize etmeye en azından kendi istihbarat örgütlerini harekete geçirip Trump’ın sözlerindeki gerçek payını araştırmaya davet ediyorum. La Haye’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığı’na da konu hakkında acilen bir soruşturma açılması için uyarıyorum. Eğer dünyada bırakınız demokrasiyi, ilke, dürüstlük, tutarlılık diye bir şey varsa bu işin peşi bırakılmaz. Ne yazıktır ki, demokrasi hakkında Batı’da çekilen tüm nutuklar bir aldatmacadan ibarettir ve ABD’deki komedi de bunun küresel bir kanıtıdır. 

Biz kendi ülkemizde bu “liberal demokrasi rüyasını” maalesef bir Amerikan kâbusu olarak yaşadık. Darbeyi destekleyen ABD, AB ve onların çizgisindeki Batılı liberal demokratlar 15 Temmuz’dan sonra halkımıza olan düşmanlıklarını, insanlık değerlerine olan gerçek nefretlerini, vahşet ve acımasızlıklarını bir kez daha gösterdiler. 

Yalana karnımız tok 

Hâlâ bu memlekette “AB değerlerinden”, “Batı değerleriyle Batı’yı eleştirmekten”, “liberal demokrasinin öneminden” söz eden varsa kusura bakmasın, ben onu samimi bir insan olarak kabul edemem. Bugün idam cezasına ilke olarak karşı çıktıklarını söyleyen liberaller de emin olun darbe gerçekleşseydi kitabı açıp bir yerlerden idamı “ilke olarak haklı” gösteren kanıtlar bulurlardı. Mesela her fırsatta çok övdükleri liberal düşünür John Stuart Mill’in İngiliz Parlamentosu’nda 18 Nisan 1868 tarihinde yaptığı idam cezasını savunan konuşmadan örnekler verirlerdi. 

Onlardan her şey beklenir 

Yapmazlardı demeyin, mesela bu akademisyenler ilke olarak “fuhuşun bir suç olmadığını” söylerler, nitekim bu konudaki ceza yasası değişikliğinde kampanyalar da yaptılar. Ama FETÖ’cü hâkimler İzmir’de sözde Askeri Casusluk Davası açıp da vatansever olmaktan başka suçları olmayan subayları fuhuş yapmakla, muhabbet tellallığıyla, fahişelikle suçlayınca liberal Taraf gazetesi ve liberal Taraf yazarları maalesef buna bütün güçleriyle katıldılar. Tarih Eylül 2013, çok eski değil. Bu şekilde iftira kampanyaları atıp insanları manen öldürenler, işlerine gelince idamı da savunurlar. Batı’dan, Batı demokrasilerinden, Batı yanlısı liberallerden her şey beklenir.

 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX