Yayın Tarihi:
01 Şubat 2022 Salı 08:00:00
Sanırım bize yine ölmek düştü!
Şaka maka, 2022'nin ikinci ayına da girdik...
Ne zaman yeni bir yıla girsek, benim aklıma bir zamanlar TRT'de oynayan, "Uzay 1999" isimli dizi gelir.
Düşünsenize, yasadığınız köyde elektrik yok, telefon yok, şehre sadece BMC kamyonla inebiliyorsunuz! Peki, yaşadığım yerde elektrik yoktu da televizyonu nasıl seyrediyordum? Kuzenim Kenan ağabey, köyümüzün ilkokuluna öğretmen olarak atanmıştı, kendisi aynı zamanda elektronik tamiri işiyle de alakalı olduğu için, jeneratörle çalıştırdığı 35 ekran siyah beyaz televizyonu vardı. Bazen yanına gitmeye utanırdım da yattığım bitişik odadan sadece sesini dinlerdim. Daha telefona bile elini süremeyen ben, "Uzay 1999" isimli dizide, şimdilerin cep telefonuna benzeyen telefonları gördükçe, hayalini bile kuramadan sadece bakardım.
Şimdilerde ise, bırakın sadece TRT'yi seyretmeyi, sayısını bile bilemediğim kadar ülkenin televizyon kanallarını istediğim yerden, istediğim zaman seyredebiliyorum!
Sanırım, bu keyifli halimizin de sonuna geldik, bambaşka bir aleme daha doğrusu bambaşka bir çağa giriyoruz! Kimse farkında mı bilmem, ama dünyanın ilk beş yüz markası arasında bir tek Türk markası olmadan giriyoruz, "Dijital Çağ" a!
Eskiden, dünyanın ilk beş yüz zengini arasında, bizden kaç kişi var diye bakar, bir ya da iki tanesiyle de gurur duyardık!
Hoş, dünyanın en zengin beş yüzler listesinde yine bizden bir aile var hala, tabii ki geliri kayıtlı olanlardan...
1453 tarihinde, dünya, dedemiz Fatih Sultan Mehmet Han'ın açtığı yeni bir çağa girerken, daha sonrasında başkalarının açtığı, isimlendirdiği ve şekillendirdiği çağlara girip çıktık. Her bir çıkışımızda da kendimizi daha arkalarda bulduk! Tam, ayağa kalktık, dediğimizde de her 10, bilemediniz 20 yılda başımıza gelmedik bela kalmadı!
1970 ile 1980 yılları arasında ve 1983 ile 2022'nin bu ayına kadar, neredeyse 100 000 (yüz bin) kardeş birbirimizi boğazladık, kiminin kafasını gözünü yardık, kimini sehpalar kurup astık, kimilerini de işkencelerin altında öldürdük, kimileriyse dağa kaçtı!
Farklılıklarımızı bizlere çatışma konusu yapanlar, bizden alacaklarını aldıktan sonra öyle bir semirdiler ki, günün diliyle öyle bir obezleştiler ki, artık doymaz hale geldiler!
Hızlı yaşattılar, bizi!
Hızla tüketirdiler, bize!
Hızdan başımız döndü, hızlı tükenişimizi göremedik, fark edemedik!
Topu topu 1 gramlık mikropla bizi öyle korkuttular ki, kendi ellerimizle yaptığımız çok korunaklı evlerimizde, bir düğmeyle bizi sürü gibi yönetmeye başladılar!
Gidişat nedir, bilmiyorum?
Hayal bile edemiyorum!
Biz, daha vatan toprağı üzerinde ağız tadıyla yaşamayı tadamamışken, Meta... bilmem neler, falan filanlar...!
Dün haberleri izlerken, baktım ki Kanada Başbakanı başkentten kovulmuş!
Sebep...?
Aşı karşıtlarının gösterileri...!
Hadi, hayırlı olsun!
"Dijital Çağ" ın birbirimizi boğazlama sebebi de karşıtlık- taraftarlık!
Biz ne mi yapacağız?
Biz, eskiden olduğu gibi ne için kavga ettiğimizin, öldüğümüzün, öldürdüğümüzün farkında bile olamayacağız!
Sanırım, bize yine ölmek düştü!