Yayın Tarihi:
02 Ocak 2024 Salı 06:58:00
Riyad'da bol gollü maç
Evettt!
Yeni yıla girerken bir oyun turnusolumuz oldu!
Oldu olmasına da acaba, turnusolun gösterdiğini görebildik mi?
Hayır, hayır, hayır!
Yeni bir yıla, dahası yeni bir çağa girerken, Filistin'de tarihin en büyük soykırımı yaşanırken, hemen yukarımızda Ukrayna 'da kan gövdeyi götürürken, gün geçmiyor ki, sınırın öte yanından Kınalı Kuzular şehit cenazeleri gelirken, ülkemizdeki gündeme bakın!
Mahalle arasında çocukluğumuzda tanıyıp sevdiğimiz, daha sonrasında da vahşi kapitalizmin endüstrileştirdiği, bugün özellikle kumar ile kara paranın cirit attığı futbol müsabakası!
Bizzat içerisinde olmasam ve ne olup bittiğine bizzat şahit olmasam, şu gündeme kapılmamam mümkün değil!
TFF Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi Bey'in davetiyle Riyad'daydım ve gelelim meselenin hülâsasına:
Birincisi, Suudi Arabistan yönetimi iki taraf arasında yapılan anlaşmaya aykırı hiç bir şey yapmadı.
Ne İstiklal Marşı'mız ne de Al Bayrağımızla alakalı her hangi bir çekince ortaya koymadılar.
Dahası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk resimli tişörtlerle oyuncuların ısınmaya çıkmaları bile bir sorun olmadı.
Peki ne oldu?
Fenerbahçe'nin, "Yurtta sulh cihanda sulh", Galatasaray'ın, "Ne mutlu Türküm diyene" pankartlarıyla müsabakaya çıkmak istemeleri problem oldu!
Aslına bakarsanız, bu problem aşılmayacak, aşılamayacak bir problem de değildi!
Ta ki, Türkiye' de -genellikle en enteresan anlarda olageldiği gibi- Uğur Dündar sanki bir görevliymişçesine, her iki takımın kulüp başkanlarının maça çıkmayacakları mahiyetinde X'den bir paylaşımda bulunana kadar. Ve yine kendisi bir anda televizyon kanallarına röportaj yaptı, inanılmaz bir şekilde mesaj ve röportaj hızla yayıldı ve sadece Türkiye değil dünya gündemine oturdu!
İşte, olan bundan sonra oldu, Sayın Ali Koç ve Sayın Dursun Özbek bir anda panikleyince, iş içinden çıkılamaz hale geldi!
Maça çıksalar, kendilerini havaalanında bir linç bekleyecekti!
Çıkmasalar, bizi ayrıştıracak, nurtopu gibi bir problemimiz daha olacaktı!
Biz, ikinci şıkkı seçtik, maç iptal edildi.
Mesele, aynen budur!
İkinci olarak, gelelim işin en acı verici yönüne...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bir anda her iki takım taraftarının havaalanında futbolcuları karşılamaları için toplu taşım araçlarını 24 saat ulaşımda tutma kararı aldı!
Yüzlerce insanımız da İstanbul ve Sabiha Gökçen Havaalanı'na toplanıp, hançereleri yırtılırcasına slogan attılar!
Oysa, birkaç gün öncesinde 12 şehidimizi karşılamaya aynı alaka gösterilemedi!
Evettt!
Artık, başımızı kuma gömmenin gereği yok, gerçi kıçımıza yediğimiz tekmelerden başımız kuma saplandı bile!
Ülke ekonomisine nefes aldıran ve özellikle de turizm sektörümüze motor gücü olan Arapları itibarsızlaştırma, bir Arap düşmanlığı haline getirilmeye çalışılıyor!
Yıllardır yırtınarak haykırıyorum, "Aidiyet ve mensubiyet duygumuz yok oluyorrrrrr"!
Bakınız, ben Riyad'a varıp otelin lobisinde bir bardak çayı, ne Türkçe ne de Arapça isteyemedim, İngilizce isteyebildim!
Oysa, biz o topraklarda 1000 yıldır varız!
O toprakları bizden, İngilizler kopardı!
Ve işte, o günden sonra, bir İngiliz tezgahı ile af buyurun koyu renkli köpeklerimizi, "Arap Arap" diye çağırır olduk!
Sonuç, bugüne kadar gelen Arap düşmanlığı ve o düşmanlığı savunan bir siyasi parti...
Ey, başta Uğur Dündar ve bugün halisane duyguları suistimal edilerek işi Arap düşmanlığına ve ülke krizi haline getiren kardeşlerim, sizlere dahasını da diyeyim!
Ey Fenerbahçeli kardeşim, sen Fenerbahçeli Arif'i tanır mısın?
Ey Galatasaraylı kardeşim, sen Galatasaraylı Hasnun Galip'i tanır mısın?
Ey Beşiktaşlı kardeşim, sen Kaptan Kazım'ı tanır mısın?
Biliyor musunuz, üçü de Çanakkale'de İngiliz kurşunlarıyla şehadet şerbeti içtiler!
İşte o Çanakkale Tarihi Alan'da, Arap, Türk şehitler hala koyun koyuna yatıyorlar!
Bir çift sözüm de devletimi yöneten büyüklerime, bundan sonraki reformların tümü, aidiyet ve mensubiyet duygusunun pekiştirilmesi üzerine olmalıdır. Bu da kültür ve sanatla olur.
Bir çift sözüm de üniversitelerimize, acil olarak sosyolojik bir terminoloji yenilenmesi zaruridir.
Bu hususta yapılacakların mihengine de merhum Mehmet Akif Ersoy'un Safahat adlı eseri konulmalıdır.
Buyurun!
Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık ne de Türklük kalacak, aç gözünü!
Dinle Peygamberi zîşânın ilahi sözünü.
Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der delidir.
Arap'ın Türk ise hem sağ gözü hem de sağ elidir.
Veriniz baş başa, zira sonu hüsranı mübîn,
Ne hilafet kalıyor ortada, billahi ne din!
Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret olacakken hâlâ,
Ne bu şûrîde siyaset ne bu fasit dava?
Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki Arnavut'um,
Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!
Keşke, sadece şu şiiri beynimize ve gönlümüze kazısaydık ve iki kelimenin yeriyle oynayıp, "Arap"ın yerine "Kürt"ü koysaydık, o zaman 1984-2024 yılları arasında binlerce kardeş birbirimizi boğazlar mıydık?
2024 aklımızı başımıza aldığımız ve aklettiğimiz bir yıl olsun inşallah!