Yayın Tarihi:
14 Temmuz 2022 Perşembe 08:27:00
MÜJDE ARTIK BİZ DE BİREYCİYİZ!
Yıllardır anlatılır; Doğu toplumlarının kökeninde toplumcu bakış, batı toplumlarında ise bireyci bakış hakimdir. Genel kabule göre toplumcu bakış, bireyler arasındaki kaynaşmanın vurgulanması ve grubun birey üzerinde önceliklendirilmesi ile karakterize edilen bir değerdir. Bireycilik ise bireyin özgürlüğüne büyük ağırlık veren ve genellikle kendine yeterli, kendi kendini yönlendiren, görece özgür bireyi ya da benliği vurgulayan siyaset ve toplum felsefesidir.
Doğaya baktığımızda ise kimi canlıların bireyci kimilerinin ise toplumcu olduğu görülür. Mesela, aslan, kurt, yunus gibi hayvanlar toplumcu bir hayat sürer ve ortalıkta göğsünü gere gere kabilesi ile dolaşır. Bireysel olanlar ise ne kadar güçlü olursa olsun, gizlenme konularında ustalaşmıştır. Tabii ki, arada istisnalar da vardır.
İnsanı da diğer canlılar gibi kategorize edersek, dağlarda inzivaya çekilen bir takım keşişler dışında, insan toplumcu olmak zorundadır. Hatta, budist keşişleri bile dağ tepelerinde toplu yaşar. Son yüzyılda, dünya çapında insanoğluna empoze edilen bireycilik anlayışı, değerlendirmeye muhtaçtır. Bireycilik anlayışı, insanın kendi çıkarlarını toplumun önüne almasını öğretir. Bu, ilerleyen süreçte bencilliği beraberinde getirir. Bencillik ise, toplumda güvensizliği ve ardından yalnızlaşmayı doğurur.
Batı toplumunun bireyci anlayışı, ekonomik refah içindeki ülkelerde fazla göze batmaz ve içten içe çıkarcı çoğunluklar üreterek yozlaşma sağlar. Evsiz insan sayısının üst limitleri aştığı ABD ve Avrupa devletlerinde, evsizlerin köprü altlarında veya otobüs duraklarındaki banklarda uyumalarını engellemek için, söz konusu mekanlara bazen çivi benzeri çıkıntılar ya da yatma pozisyonunu engelleyen dizaynlar yapılır. Düşmez kalkmaz bir Allah var dediğimiz olguda, ekonomik refahlar elbet bir gün biter, tekrar gelir. Bu döngüleri toplumlar veya ülkeler peyderpey yaşamıştır. Eğer, bireyciliğin iyice yükseldiği ve çıkarcı çoğunlukların oluştuğu toplumlarda bir terse dönüş yaşanırsa, yalnızlaşmış ve çıkarcı insan toplulukları, içinden çıkılamaz kaoslarla mücadele etmek zorunda kalır.
Günümüzde bireycilik algısı batıda olduğu gibi, hem fiziki hem de sosyolojik olarak geçiş güzergahında yaşayan bizim toplumumuza da sirayet etmiştir. Zamanla, önce benim akrabam, önce benim ailem ve son olarak da önce ben anlayışı neredeyse oturtulmak üzeredir.
Evet, bireycilik aile arasına kadar girmiş durumdadır. Bir insanın yuva kurduktan sonra, eski anlayışındaki birey gibi hareket etme çabası, önce ailesine sonra toplumuna geri dönülemez bir silsile şeklinde zarar vermektedir. Kadın veya erkek fark etmeksizin, benim hayatıma kimse karışamaz olgusu ebeveynlik ve eşlik olgusunu yerle bir eder. Nasıl ki, bir siyasi parti üyesinin her hareketi veya bir şirket çalışanının dışarıya karşı tutumu bulunduğu kurumun sicilini de etkilerse, bunlardan çok daha etkili bir şekilde aile olmuş eşlerin tutumları da aile kurumunun içerisindeki herkesi etkiler. Yalnızca kendisinden sorumlu olduğu eski günlerdeki gibi, hareket edemez.
Ne yazık ki, günümüzde boşanmış ve parçalanmış ailelerin temel sorunlarından birisi de küresel gündemin empoze ettiği bencillik olgusudur. Eşini ve çocuğunu umursamadan hareket eden bireyler, kendi ailelerini yıkmakla kalmayıp, çocuklarının ileride kuracakları ailelerinin altına dinamit döşemektedir.
Aile kurumunu kendi bile isteye oluşturan her kişi, artık bireyden ziyade kendi isteğiyle akitleşerek, küçük bir topluluk oluşturmuştur. Oluşturduğu topluluğun çıkarlarını, kendi çıkarlarının önüne koymayı taahhüt etmiştir. Artık alışveriş yaparken, bir yere giderken, evine dönüş saatini hesaplarken kendisinden önce eşini ve çocuklarını hesaba katarak hareket etmek zorundadır. Eş ve çocukların hayatlarına göre planlama yaparak, hayatına belli ölçülerde kısıtlama getirmek zorundadır.
Günümüzde her şeyi oyun gibi gösteren ve çocukluktan ergenliğe, hatta yetişkinliğe kadar oyun bağımlısı yaptığı topluma, aile kurumunu da oyunmuş gibi empoze etmektedir. Fakat aile toplumun temel hücresidir. Aile kurmayı oyun zanneden insanların yaptığı veya yapabileceği her mızıkçılıkta nesiller ifsad olmaktadır. Eskiden insanlar çevrelerindeki aile yapılarını gözlemleyerek, aile nedir öğrenip adım atardı. Artık çevreden daha çok evdeki televizyonu ve cepteki telefonu gözlemledikleri için, oradaki hayat tarzları ve aile yapıları örnek teşkil etmektedir. Unutmayalım ki, televizyonda gösterilenlerin %99.9'u gerçekten uzak kurgu yapımlardır (Buna haberleri bile katabilirsiniz). Sosyal medyanın %100 yalan hayatlarla dolu olduğu tüm toplum tarafından bilinse de bilinç altlarına hayatın bu olduğu işlenmektedir.
Kişiler evlenmeden önce aile sorumluluğunu öğrenmeden evlenmektedir. Dolayısı ile bekar hayatlarının devam edeceğini zannederek, yola çıkılır. Bu durum evine sahip çıkmayan, eşinin dertlerini dinlemeyen ve çocukları ile ilgilenmeyen bireyler yaratır. Eşini cinsel obje olarak görmekten öteye geçemeyen erkekler ve evdeki baba figürünü iskele babasına çeviren kadınlar, ifsad edilmiş yeni nesiller doğurur.
Bu ülkenin insanına barış adı altında nasıl terör propagandası yapılıyorsa, özgürlük adı altında da bencillik propagandası yapılmaktadır. Devlet de yıllardır bu propagandanın aleti olmuştur. Vel hasılı kelam bu durumla mücadele de yine bireye kalmıştır. Evlendikten sonra evin içi de dahil her nerede olursa olsun; ağızdan çıkan cümlelerden tutun da çiftlerin birbirine bakışına, ilgi alanlarınızdan tutun da giydiğiniz kıyafete kadar neredeyse her şey eşinizin ve çocuklarınızın toplumdaki yerini etkileyecektir. Bu sorumlulukları taşıyamama ihtimali olan kişilerin, yuva kurma sevdasına düşmemesi, en azından, doğru kafalarına dank edene kadar evliliğe yanaşmamaları en sağlıklısıdır. İnsanlara yuva kurmanın sorumlulukları, psikoloji ve sosyoloji uzmanları tarafından liselerde ders veya seminer olarak gösterilmesi bile, bir oyuna dahil olur gibi, bodoslama dalmamaları açısından büyük fayda sağlayabilir. Küresel hegemonyanın yalnızlaşmış insanı ne için istediği ise aşikardır. Aile kurumuna sahip çıkılması umuduyla, kalın sağlıcakla.