Ahmet Yenilmez


Yayın Tarihi:

05 Ocak 2023 Perşembe 07:01:00

Allah sonumuzu hayretsin!

Son yüzyılda, gelişen bilimle insan sağlığının sadece maddesel etkenlerle değil, duygu durumlarıyla da iyileşebildiği ya da kötüleşebildiği ortaya çıkarıldı. Hastalanan insanların moral ve motivasyonlarının yüksek tutulmasıyla bağışıklık sistemlerinin daha güçlü hale getirildiği görüldü. Vücudumuzun yönetimine büyük etkisi olan hormonlarımızın sadece iç etkilerle değil, sosyal hayatımızda başımıza gelenlerle değişkenlik gösterdiği herkesin bildiği bir gerçek.

Yüksek stres altında çalışan veya yaşayan insanların kanser vb. hastalıklara daha fazla yakalandığı malum. Anlıyoruz ki, Allah metabolizmamızı madde ve duyguyla sağlam bir bağ içinde yaratmış. Melatonin denilen madde, vücudumuzun mutluluk vb. durumlarda salgıladığı bir hormon olmakla birlikte, eksikliği bağışıklığımızın ileri düzeyde düşmesine sebebiyet veriyor.

Duygu durumlarımız ise sadece anlık yaşanan olaylarla değil, gördüklerimiz, duyduklarımız kısacası, bilinçaltımızla da büyük ilişkili. Bilinçaltı, hislerimizi yönlendirir, olaylar neticesinde hissedeceğimiz duyguları yönlendirir. Bilinçaltı allak bullak olmuş ve sürekli negatif meselelere maruz kalmış birinin bir olaya vereceği tepkiyle, normal olan birinin aynı olaya vereceği tepki, bambaşkadır. Sosyal bir canlı olmamız sebebiyle, hayatımızı etkileyen durumlar sadece kendi tepkilerimizden ibaret değildir, çevremizdeki insanların tepkileri de etkilidir. Sizin bilinçaltınız temiz olabilir, lakin sıkıntılı bilinçaltına sahip insanların arasında olduğunuz taktirde, uzun süre sağlıklı kalamayabilirsiniz.

Son üç dört yıldır zaten insanoğlu, dünya genelinde, hastalık korkularıyla evlere kapanarak, savaşların artık her an her yerde olabileceği korkusuyla, ekonomilerin sürekli düşüşe geçmesinin yarattığı geçim sıkıntılarıyla, aşırı derecede demoralize halde. Mantıklı düşünürsek, bu durumlara maruz kalmış toplumlarda, insanları umutla dolduracak, bozulan morallerini düzeltecek güzel görüntülere maruz bırakmak gerekir ki, bozulan psikolojik ve sosyolojik durumlar düzelebilsin.

Bulunduğum meslekten itibariyle, medyanın doğru kullanıldığı taktirde nasıl geliştirici bir özelliği olduğunu, fakat yanlış kullanıldığı taktirde de nasıl bir yıkıma yol açacağını az çok biliyorum. İnsanların evlere kapanması, televizyonla olan bağlarının çoğalmasına sebep oldu. Şehirlere doluşulması ve sokak hayatının yok olması, çocuklarımızın ve gençlerimizin sosyal medya ile bağlarının çoğalmasına sebep oldu. Ne izlediklerine baktığımızda ise; gündüzleri vahşice işlenmiş cinayetleri bulmaya çalışan ve işin tüm detaylarını seyirciye sunan programlar... Birbirlerini iğrenç şekillerde aldatmış çiftlerin ilişkilerini, tüm kirli çamaşırlarını en ince detayına kadar seyirciye aktaran programlar... Akşam üzeri de memleketin hangi köşesinde, hangi suç işlenmiş, seyirciye detayları ile aktaran haberler... Daha sonrasında ise çarpık ilişkiler, entrikalar, cinayetler ve ihanetlerle dolu diziler... Komedi yapımlarına dönecek olursak, karakterlerin birbirini rencide etmesi ve ezmesiyle seyirciyi güldürmeye çalışan diziler, filmler...

Sosyal medyaya dönersek; bundan beş on sene önce yaptıkları hareketleri görsek, bırakın yanımızda gezdirmeyi, insan içine çıkmasını istemeyeceğimiz insanların saçmalık dolu kısa videoları... Birbirlerine yaptıkları eziyetleri komedi gibi yayınlayan çiftlerin oluşturduğu sosyal medya hesapları... Babasına anasına yaptığı eziyet neticesinde, yediği dayağı kayda alıp yayınlayan binlerce takipçili hesaplar... Eşine sürekli yaptığı saçma bir harekete nasıl tepki vereceğini test eden kadınlar ve erkekler... Ve daha yüzlercesi... Bu durumlara eleştirel yaklaşan veya insanlara gerçeği göstermeye çalışanlar da yok değil, fakat ne yazık ki, çok az ve diğerlerinin arasında kaybolup gitmekte.

Artık savaşlara gerek kalmadı. Bir milleti kılıçla silahla yıkamıyorsanız, ahlaki çöküntü yaşatın, derler. Ahlaki çöküntünün dibine vurmuş vaziyetteyiz. Sadece bizim milleti suçlamayın, ne yazık ki, dünya çapında bir çöküntü ile karşı karşıyayız. Çünkü, bunun böyle olmasını isteyenler insanlığa düşman. Ahlaki çöküntüsü zirve yapmış bir insanlık, belirli güç odaklarının elinde oyuncak olmaktan daha ileriye gitmez. Ve unutmayalım ki, eskiden yıkılmak üzere olan toplumlar ahlaki bağlarına sarılarak ayakta kalabilirdi, artık bağlanacak bir şeyimiz kaldı mı, bilmiyorum. Başta da söylediğim gibi, bu durum sadece psikolojimizi yıkmakla kalmayacak, vücut sağlığımızı da yerle bir edecek. Bundan da ilaç kartelleri karlı çıkacak. Allah sonumuzu hayretsin.