Ahmet Yenilmez


Yayın Tarihi:

09 Haziran 2024 Pazar 10:57:00

Adacıklar

Resmi olarak yaz aylarına girmiş bulunuyoruz. Şahsen yaz aylarını oldum olası sevmemişimdir. Sıcak beni çok daraltır ve sıcağın insanı tembelleştirdiğine inanırım; ki bu tezimi çok çok daha sıcak olan memleketlerdeki çalışma süreçlerimde de tasdik etmiş bulunuyorum. Seveni de az değil güneşin ve açık havanın içinde kelebekler uçuştuğu hissiyatını da bir çok kişiden duyarım. Zevkler ve renkler tartışılmaz, kim hangi mevsimi seviyorsa sevsin. Lakin bir sonbahar yağmurunun yerini hiçbir şey tutmaz diyor, zevkler ve renkler konusunu kapatıyorum.

Yaz geldi mi olmazsa olmaz nedir? Tabii ki, tatil tatiller... İş durumu uygun ve tatilsiz asla yapamam diyenler tee kış ayından planlarını, rezervasyonlarını yaptırırlar ve günü gününe uyarak planlarını uygularlar. Ben hayatımda hiçbir zaman bu kadar planlı programlı bir hayat yaşamadım, yaşamayı da tercih etmedim daha doğrusu. Bir saniye sonrasını bilemediğimiz bir olgu da aylar sonrası için plan yapmak bana biraz büyüklük gibi geliyor. Aman, sakın yanlış anlamayın yargılamıyorum kimseyi sadece kendi durumumdan bahsediyorum. Bir çok insana göre de plansız yaşamak ahmaklık gibi geliyor olabilir buna da saygı duyuyorum. Zaten tercihlere, fikirlere azami saygı duysak bambaşka şeyler konuşuyor olacağız da neyse, felsefeye girmeyeyim. Dediğim gibi planlar yapıldı, Bir yaz daha Bodrum'da lahmacun kaç bin TL olmuş, Çeşme'de Beach Club'lara ( plajlara) giriş ücreti ne kadar olmuş? Fethiye'de paraşütle atlamanın fiyatı kaç para olmuş? Kapadokya'da balonla havalanmak kaç Euro olmuş? Evet Euro üzerinden belirttim çünkü artık Kapadokya'da balona binmek isterseniz size Euro para birimi ile fiyat söylüyorlar. Memleketimizde her şey turistlere göre belirlenir oldu artık. Hotel fiyatları da yabancı turiste göre, taksi ücretleri de turistlere göre, plaja giriş ücreti de turistlere göre ( insanın aklı almıyor Allah'ın denizine girmek ve kumuna basmak için para veriliyor), balona binme fiyatı da turiste göre belirleniyor. Arkadaş, turizm tabii ki çok önemli, turizmden gelen gelir göz ardı edilemeyecek düzeylerde. Hangi ırktan olursa olsun turist düşmanlığı da son derece tehlikeli. Bizim düşmanlık yaptığımız Arap turistleri kendi ülkesine çekebilmek için İspanya gibi bir ülke bir yerlerini yırtıyor affedersiniz. Ne reklam kampanyaları neler neler yapıyorlar. Tabii ki ülkemize, örf adet ananelerimize uygun davranış sergileseler keşke, lakin turist bu. Gittiği ülkeye para kazandırdığı için kendisini ülkenin sahibi gibi görme gerzekliğini yapanlar var maalesef. Lakin bu davranış şeklini sadece Araplara atfetmekte haksızlık olur. En medeni milletlerden biri sayılan İngilizler veya Almanların bazen ne kadar kötü, saygısız hatta hayvanca davrandıklarına da şahidiz. O yüzden turist düşmanlığını bırakıp memleketimiz için sabır göstermeliyiz turistlere karşı. Bu işin bir yüzü, yani ülkemize gelen turistlerle alakalı tarafı. Asıl söyleyeceklerimle pek alakası yok, ancak söylemeden edemedim. Asıl söylemek istediğim ise, bu yaz ülkemizden Yunan adalarına olacak, tabiri caizse kavimler göçü. Evet, bu yaz öylesine kalabalık bir şekilde Yunan adalarına tatile gideceğiz ki, muhtemelen birkaç milyar dolar nakit bırakacağız oralara. Yunanistan hükümeti kendilerince akıllı bir hamle yaptılar ve önce 5 adada kapıda vize uygulamasını hayata geçirdiler. Ardından baktılar ki, Türkler çılgınlar gibi rağbet gösteriyor, biz bu sayıyı 10'a çıkaralım ve toplamda 10 adaya girişte sınırlı gün olmak kaydıyla kapıda vize uygulamasını yapalım, dediler. Peki, neden Yunan adalarına bir kavimler göçü misali gitme eğilimi var? Adalar aynı adalar, Yunanlılar aynı Yunanlar, deniz aynı deniz, yenilen içilenler aynı. Peki, bu rağbet neden? Tabii yanlış anlaşılmasın daha önce de Yunan karasularında tatil yapmak revaçtaydı, lakin o kesim biraz daha kaymak tabaka idi. Gittikleri yerler genellikle Mikonos, Santorini'ydi. Özellikle de Mikonos beachlerinde milyarlar ezmeyi pek severler. Pekiii, bizim Marmaris'imize, Fethiye'mize, Kaş'ımıza, Bodrum'umuza, Çeşme'mize, Çanakkale'mize, Datça'mıza, Kuşadamıza, Alanya'mıza, Akyaka'mıza ve daha aklıma gelmeyen onlarca cennet sahillerimize kıran mı girdi? Hayır! Sahillerimiz aynı yerlerinde aynı güzellikte duruyorlar. Peki, sorun ne? İnsanımız neden çılgınlar gibi 10 adadan birine gitmek için kanımca birazda aşağılıyıcı bir uygulama olan kapıda vize alarak (okuduğum kadarıyla kapıda vize uygulaması basit bir işlem değil, shengen vizesi alır gibi tüm aşamalar aynı, konaklanacak yer, vapur biletleri vb. shengen vizesinde ne isteniyorsa aynıları yani. Artı olarak hakikaten de kapıda ciddi saatler bekleniyormuş. O sıcağın altında (bavullarla belki de çoluk çocukla) bu yerlere gitmek için yarışıyorlar? Bu kadar lakırdıdan sonra sebebe gelecek olursak. Sebebi ekonomik durumumuz, pahalılık ve esnafımızın ahlaksızlık derecesinde fahiş fiyat politikası. Ekonomi bozulur düzelir, maalesef bizim gibi memleketlerde stabil bir ekonomik düzen inşa edilemiyor ya da edilmek istenmiyor ya da edilmek istenilince karşısına güçlükler çıkarılıyor, bu başka bir tartışma konusu. Asıl meseleye gelecek olursak ekonomimiz çalkantılı. Peki, eyvallah ekonomi kötü, lakin 2 kişilik bir yemeğin ortalama 2.000- 3.500 TL arasında olmasını hangi ekonomik çalkantı açıklar? Tabii, işletmeler olarak zor günler geçiriliyor farkındayım. tiyatro işiyle uğraşan bir şirket sahibi olarak, bir işletme sahibi olmanın kadar zor olduğunu zor bir dönemden geçildiğinin de gayet tabii farkındayım. Fakat arkadaş, lezzeti kendinden menkul nimet olmasalar çok daha farklı ifade edeceğim ürünleri önümüze yiyecek olarak getirip, üzerine bizlere binlerce lira hesap ödetmek ahlaksızlıktır! İşin kötü tarafı, enflasyonla beraber birkaç terim daha hayatımıza girdi maalesef, Shrinkflation yani "küçültülen enflasyon" ya da "küçülme enflasyonu" diye çevirmek yanlış olmaz. Örneğin: 900 gramlık bir ürün 1000 gramlık paketine konularak üzerine 900 gram olduğu yazılıyor. Restorana gittiğinizde porsiyonların küçülmesine rağmen aynı fiyatı ödemeniz, bir ruloda daha az tuvalet kağıdı ya da havlu kağıt olması, şeker yerine mısır nişastası kullanılması, bir aracın yeni modelinde daha az otomatik güncelleme olması ya da kaldığınız otelin daha önce yaptığının aksine her gün havluları yenilememesi ya da ücretsiz wi-fi hizmetini kaldırması ama sizden aynı miktarda gecelik ücret alması da "küçülterek enflasyon yaratmaya" giriyor.

Sanırsam bu yazdıklarımın hepsi tüm işletmelerde ucundan kıyısından var. Ve bizler fazla fazla para vermeyi göze almışken, işletmelerin yüklerinin farkında olan halk olarak en azından yediğimiz şeylerde lezzetsizliğin dibine vurmasalar. Korkunç ücretler verip üzerine saygısızca tavırlar ve lezzetsiz ürünler ile karşılaşınca insanın kanı çekiliyor. Türk turiste ve yabancı turiste aynı otelin aynı odasının farklı ücret olması ( Türklere daha pahalı olması) meselesine hiç girmiyorum bile. Hal böyle iken, vatandaşımız hem farklı bir ülke ( aslında hiç de farklı değil) hem saygılı güler yüzlü çalışanlar, hem lezzetli ürünler hem de Allah'ın denizine girmek için eşek yüküyle para ödememek için, Yunan Adalarını tercih ediyorlar edecekler de... İşin bir başka boyutu ve garip gelen yönü de bence şu ki, Yunan ekonomisi de iyi değil. Ve yıllardır değil, hatta ve hatta batık bir ülke. Hal böyle iken Yunanistan kendi vatandaşına tatil için ucuz, hatta bize bile ucuz. Euro bölgesi olmasına rağmen. Kendi paramızdan 34 katı pahalı olan para biriminin olduğu ülkede daha ucuza hem daha bol kaşık hem daha lezzetli ürünler tüketilebiliyor. Buna akıl sır erdiremiyorum. Sosyal medyada karşıma çıkıyor ve kıskanmıyor da değilim. Deniz aynı deniz, toprak aynı toprak, ama Yunanistan'da deniz ürünleri yiyip paylaşanlar bol kepçe oluşunu ve ürünlerin tazeliğini bahsederken kahroluyorum. Neden orada öyle de memleketimizde rezalet denebilecek derecelerde? Bir çoğu bu ifadelerime kızabilirler. Kızsınlar. Bu işin sürdürülebilirliği yok! Rezalet diz boyu. Kaliteli ürün kalitesiz ürün farkı kalmamış. Kaliteye para verilir, lakin her girdiğimiz mekanların mutfaklarından haberdar olmak mecburiyetinde değiliz. Biz müşteriyiz, tek bir isteğimiz var verdiğimiz ücretin karşılığını alabilmek. Bir başka boyutu ise, Yunanlılarla olan ebedi dostluk ve düşmanlığımız. Son yıllarda Yunan hükümetinin bazı adalara musallat olduğu bizim de izlediğimiz malum. İşin duygusal boyutu olarak benim içim hiç rahat değil, milyarlarca dolar veya Euro kazandıracağımız için. İngiltere gibi bir iklime sahip olsak eyvallah yapacak bir şey yok. Lakin, bizim sahillerimiz çok çok daha güzel olmasına rağmen bu durum içimi acıtıyor.

Bu Yunan adalarında tatil işinin zirvesini bu yaz yaşayacağız. Şimdiden giden insan sayısını merak ediyorum. Peki, odalarının boş kalmasını göze alarak bu fahiş fiyat ve saygısız işletme modelini niçin sürdürüyor işletmelerimiz? İşte, bunun cevabını bir çokları gibi ben de merak ediyorum ve yaz sonunda hesap ne olacak bakacağız. Hayırlı Pazarlar...