Yayın Tarihi:
08 Ekim 2020 Perşembe 06:57:00
5 yıl sonra...
Beş yıllık uzunca bir aradan sonra, dün itibarıyla Kuruluş Osman isimli diziyle yine ekranlardaki beraberliğimiz başladı.
Öncelikle, Bozdağ Film’in sahibi Sayın Mehmet Bozdağ’a ve yaklaşık otuz yıllık yol kardeşim Metin Günay’a teşekkür etmek istiyorum.
Malum Covid 19 sürecinde tiyatro salonlarının kapalı olduğu bir dönemde, kendilerinin zaten belli bir başarıya ulaşmış dizisi Kuruluş Osman ‘a bendenizi de davet etmeleri, benim için çok anlamlı oldu.
Kimine göre beş yıl kısa bir süre gelebilir.
Öyle ya, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl, yarım asır, bir asır, hatta asırlar boyu süren nice ayrılıklar, ayrı düşmeler vardır, ancak konu meslek, konu ekmek kavgası olunca beş yıl uzunca bir süre oluyor!
Neden beş yıl uzak kaldım sorusunun elbette bir açıklaması var!
Yaptıklarımla ve yapamadıklarımla, yaptığım haksızlıklar ya da uğradığım haksızlıklarla ilgili, zaman elbet, kararını verecek!
Ekranların öyle pek aranan, eksikliği hissedilen oyuncularından biriydim diyemem, lakin Kuruluş Osman isimli dizide rol alacağım duyurulduğu andan itibaren aldığım tepkiler, bana durumun pek de öyle olmadığını gösterdi.
Belki, asıl üzerinde konuşulması gereken hadise de bu olsa gerek!
Mademki özleyen, ekranlarda olmamı bu kadar çok isteyen vardı, neden öyleyse araya beş yıl girdi?
Aslına bakarsanız, araya giren bu beş yılda ekranlardakilere bakınca soru cevabını bulmuyor değil, hem de milli yerli olan her şeye düşmanca tavır takınanlar ekranlarda arzı endam ederlerken..!
Yaşadıklarım bu durumun iki sebebi olduğunu gösteriyor, birisi milliyetçi, muhafazakâr kesimde muhacir seviciliği diğeri de bu camialarda sanatın ne denli önemli olduğunun yeni yeni farkına varılıyor olması!
Evet, bu iki sebep hemen hemen herkesin malumu olup, ‘’Sağda sanat yapılmaz’’ gibi hiç de hak etmediğimiz bir inanışın yerleşmesine sebep olmuştur!
Son 18 yıllık dönemde ekonomi, bayındırlık, sağlık, ulaşım alanında, önceki dönemlerin toplamından daha fazla başarı gösterilmişken, medeniyet, kültür, sanat alanında ne yapıldı diye saymaya kalksak bir elin parmaklarını aşamıyoruz!
Bu sebeplerin yanı sıra elbette, birçok sosyolojik sebep sayabiliriz, ancak bu iki ana sebepten biri var ki, işte insanı o kahrediyor!
Muhacir seviciliği!
Son zamanlarda iş öyle bir seviyeye geldi ki, yüzümüze karşı ekranlarda, sahnelerde ailemize değerlerimize alenen küfredenlerin, bizden olan işlerde arzı endam etmeleri!
Hadi biz geldik gidiyoruz!
Bizim ekmek kavgasının ötesinde açlığı, susuzluğu, ekmeği unutturan başka kavgalarımız var!
Asıl, bizden sonra gelenlere ne olacak?
Bizim zamanımızda konservatuvara girmek bizler için bir hayalken, ailesine, çevresine rağmen konservatuvara girip, bin bir meşakkatle okuyup bitirenler ne yapacak?
Hep bu soruların kavgasını vermeye çalıştım!
Ben bunların kavgasını verirken, kendim için bir şeyler istiyorum, diye düşünenler de oldu!
Böyle düşünenler, değişmeyen ve hala geçerli, ‘’Sağda sanat olmaz’’ algısının farkındadırlar sanırım!
Demem o ki, sağ parti, sendika ve STK‘ lar bu hususta, acil çare üretmeliler!
Unutulmamalıdır ki, hikayesi anlatılmamış hiçbir başarı kalıcı olmayacaktır!
Hülasa!
Bu işte olmalıydım !
Olduran Allah’a hamd olsun!
Vesile olanları olanları mahcup etmem inşallah.