0530 708 54 54
0530 708 54 54
02 Haziran 2023 Cuma 07:54:00 - Güncelleme:02 Haziran 2023 Cuma 07:54:00

Batı Türkiye'yi kaybetmek istemiyor

Kaynak: Açık Görüş - Hamit Emrah Beriş / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

ABONE OL

Batılı devletler, Erdoğan'ın yalnızca Türkiye'de değil, İslam coğrafyası başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde büyük bir yönetici olduğunu gördü. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için öncelikle Erdoğan'ın hükümleri dışında bırakılacağı bir strateji izlendi. Ancak ilk turda elde ettiği oy oranı, Erdoğan'ın Türkiye'nin geleceğindeki rolünün devam edeceğini gösterdi. Bu durum, Batı dünyasındaki Erdoğan karşıtlığının ayağını gazdan çekmesini beraberinde getirdi.

28 Mayıs'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda henüz kesin sonuçlar açıklanmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeniden seçildiğinin belli olması üzerine pek çok ülkeden farklı devlet adamları tebrik mesajları gönderdi. Aynı şekilde, o saatlerden itibaren Batılı basın da seçim sürecindeki tavrının aksine Erdoğan'ın zaferini daha soğukkanlı şekilde değerlendiren haber ve yorumlara yer verdi. Uzunca bir süredir özellikle Batılı ülkelerde Erdoğan karşıtı bir kampanya olduğu biliniyor. Bazı devlet adamlarının siyasî söylemlerinde ortaya çıkan bu tutum basının diline de yansıyor. Söz konusu yaklaşımın iki ayağı var. İlk olarak Erdoğan'ın giderek otoriterleştiği ve popülist politikalar izlediği savunuluyor. İkinci olarak ise Erdoğan öncülüğündeki Türkiye'nin Batı dünyasından giderek koptuğu, İslamî bir düzene yöneldiği iddia ediliyor. Bu olumsuz bakış açısının öncelikle Türkiye'nin uluslararası düzlemde giderek güçlenen iddialarıyla ilişkili olduğu açık. Gerçekten de Türkiye son dönemde dünya genelindeki etki alanını güçlendirmek için ardı ardına hamleler yapıyor. Üretilen politikalar, pek çok açıdan Batı ülkelerinin çıkarlarına aykırı düşüyor. Bu olumsuz yaklaşımın ikinci nedeni ise Batı dünyasının Türkiye'ye yönelik beslenme kaynakları. Özellikle ülkenin siyasî ve sosyolojik gerçeklerinden uzak muhalif kesim tek bilgi kaynağı olarak kullanılınca gerçekte var olandan oldukça farklı bir Türkiye imgesiyle karşılaşılması kaçınılmaz. Üstelik CHP başta olmak üzere muhalefet de Batı'dan destek kalmak için kendi yaklaşımlarıyla Erdoğan politikaları arasındaki karşıtlığın altını kalınca çizdi. ABD ve Avrupa'ya iktidara kendilerinin gelmesi hâlinde dış politikanın yörüngesinin Batı yönünde değişeceği mesajı net şekilde verildi.

KARŞITLIKTA DOZ ARTIŞI

Seçim döneminde Batı dünyasındaki Erdoğan karşıtlığı iyiden iyiye güçlendi. Batılı politikacılarının yanında medya organları da Erdoğan karşıtı söylemlerinin dozunu artırdılar. Seçimlere kısa bir süre kala hem medya organları hem de siyasetçiler Erdoğan'ın artık kaybedeceğinden neredeyse emindi. Bir bakıma, Türkiye'de muhalefetin kendine yönelik aşırı güveni Batı dünyasını da yoğun şekilde etkiledi. Dolayısıyla Erdoğan sonrasına yönelik pozisyon alma çabaları ortaya çıktı. Açıklamaların dozu giderek sertleşti, eleştiriler hakkaniyet ölçüsünden iyice uzaklaştı. Devlet adamlarından gelen açıklamaların yanı sıra medya organlarının Erdoğan'a yönelik olarak en küçük düzeyde dahi objektiflikten uzak ve yorumlar dikkat çekti. Muhalefetin muhtemel bir zaferiyle Türkiye'nin dış politikasının "fabrika ayarlarına döneceği", yani Erdoğan'ın izlediği bağımsızlıkçı politikanın yerini Batı'yla tam uyuma bırakacağı düşüncesi yükseldi. Yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye'deki muhalefet sözcüleri de bu yaklaşımı doğrulayan birtakım açıklamalar yaptılar.

14 Mayıs'ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından yapılan yorum ve değerlendirmeler büyük oranda değişti. Öncelikle ihtiyatlı bir şekilde de olsa Erdoğan'ın zaferine yönelik daha ortada duran değerlendirmelerle karşılaşıldı. İlk tur öncesindeki aceleci karşıtlığın, yerini ihtiyatlı bir tutuma bıraktığı dikkat çekti. İkinci tur sonrasında ise hava tamamen değişti. Batılı devlet adamları henüz kesin sonuçlar belli olmadan tebrik yarışına girdiler. Erdoğan'ın zaferinin İslam ülkeleri ve Türk coğrafyası başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde ciddi bir memnuniyet yarattığı açık. Bu bakımdan, söz konusu ülkelerden gelen samimi tebrik mesajlarını ayrı bir yere koymak gerekiyor. Batılı ülkelerin tutumu ise bundan farklılık arz ediyor. Oy sayım işlemleri devam ederken ilk mesaj, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'dan geldi. Üstelik Macron, Erdoğan'ı yalnızca kutlamakla kalmadı, her iki ülkenin ortak sorunlar karşısında işbirliği yapmayı sürdürmeleri arzusunda olduğunun altını çizdi. Aynı saatlerde diğer pek çok ülkenin liderleri de ardı ardına Erdoğan'a tebrik mesajları gönderdiler. Asıl sürprizle ise ertesi gün karşılaşıldı. Seçimlerin öncesinde Erdoğan'ı sert şekilde eleştiren basın yayın organları büyük bir zaferden bahsediyorlar, birkaç gün öncesine kadar yaptıkları eleştirileri unutmuş görünüyorlardı.

TUTUMLARINI DEĞİŞTİREN NE OLDU?

Batı dünyasında yaşanan bu tutum değişikliği şaşırtıcı değil. Öncelikle şunu kaydetmek lazım: Erdoğan, dünyanın geri kalanını kendi tahakkümleri altına almak isteyen Batı dünyasının Türkiye'yi yönetmesini tercih edeceği bir lider değil. Nitekim seçimlerin öncesinde tavrın aslında Batı'nın gerçek düşüncesini yansıttığı kolayca tahmin edilebilir. Buna karşılık, Batı dünyasının pragmatik bir tavırla hemen söylem ve politika değişikliğine gidip öncesinde yaklaşımını unutturmaya çalıştığı görülüyor. Bu durum, hem Erdoğan'ın liderlik özellikleriyle hem de Türkiye'nin geldiği konumla yakından ilişkili. Erdoğan, aslında ülkeyi diplomatik açıdan başka bir lige taşıdı. Batı dünyasıyla ilişkiyi koparmadan Türkiye'nin millî menfaatleri doğrultusunda bağımsız bir dış politika yürüttü. Bu politikanın etki alanı Türkiye ile de sınırlı kalmadı. Pek çok ülke Türkiye'nin temsil ettiği adil ve eşitlikçi dış politika anlayışının paydaşı ve ortağı durumuna geldi. Üstelik bu süreç toplumları siyasî rejimlerden daha çok etkiledi. Daha açık bir ifadeyle dünyanın farklı yerlerindeki milyonlarca insan, Türkiye'nin Batı karşısında millî haysiyetin korunmasını içeren politikalarının destekçisi oldu. Böylece Erdoğan, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olma kimliğinin ötesine geçerek mazlum milletler için ortak bir lider hâline gelmeye başladı. Elbette siyasetçilerle sıradan insanların Erdoğan'a ve Türkiye'ye bakışlarının değişiklik göstermesi kaçınılmaz. Ancak şu nokta özellikle önemli: Erdoğan'a yönelik olumlu bakış açısı pek çok ülkede doğrudan tabandan gelen bir nitelik gösterdi. Dolayısıyla siyasetçiler toplumsal tabandan gelen Erdoğan sempatisine duyarsız kalamadı.

Erdoğan'ı temsil ettiği güçlü liderlik dünyada giderek daha fazla aranan, ancak örneği her geçen gün azalan bir yüz taşıyor. Küresel ölçekte toplumları birleştiren ve farklı ülkeler arasındaki uyuşmazlıkları çözmek açısından aracı rolü üstlenen lider sayısı günümüzde azalıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yirmi yıldan uzun süren iktidarı boyunca komşu coğrafya başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki sorunlar karşısında inisiyatif aldı. Hiç şüphesiz bu süreç oldukça zorlu şekilde gerçekleşti. Dünya genelinde güç dengelerini değiştirecek politikalar izlemek yumuşak ve sert güç unsurlarının eşzamanlı olarak kullanılmasını gerektiriyor. Ayrıca demokrasinin doğası gereği bu politikaların doğruluğu konusunda iç kamuoyunun da ikna edilmesi zorunluluk gösteriyor. Zira takip edilen bu anlayışın ülkeye bir maliyetinin olduğu açık. Erdoğan, bu süreci maharetle yönetti. Farklı ülke ve toplumlarla aynı anda diyalog kurabilerek bunların yaşadıkları sorunların çözümü açısından adeta hakem rolü üstlendi.

TÜRKİYE'Yİ KAYBETMEK İSTEMİYORLAR

Batılı devletler, Erdoğan'ın yalnızca Türkiye'de değil, İslam coğrafyası başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde bir etkisinin olduğunu gördü. Bu etkiyi ortadan kaldırmak için öncelikle Erdoğan'ın denklem dışında bırakılacağı bir strateji izlendi. Ancak ilk turda elde ettiği oy oranı, Erdoğan'ın Türkiye'nin geleceğindeki rolünün devam edeceğini gösterdi. Bu durum, Batı dünyasındaki Erdoğan karşıtlığının ayağını gazdan çekmesini beraberinde getirdi. İkinci turun hemen akabinde ise frene basılarak keskin bir dönüş sağlandı. Elbette bu tavrın samimi olmadığı, seçim sürecinin getirdiği zorunluluklardan kaynaklandığı kolayca anlaşılıyor. Ama Batı dünyasının Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kaybetmemek için sarf ettiği çaba oldukça anlamlı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tüm bu politikayı belirli ilkeler çerçevesinde yürüttüğü açık. Öyle ki bu ilkeler, oy kazanma mülahazalarının bile önüne geçti. Mesela Erdoğan, seçim sürecinde sığınmacılar konusunda kendisine sorulan bir soruya "Onları katillerin kucağına atmayacağız. Yardımseverliğimizi her zaman nasıl yapıyorsak öyle devam edeceğiz" şeklinde cevap verdi. Oysa muhalefet, aynı günlerde oy kazanmak için sığınmacı karşıtlığını temel enstrüman olarak kullanıyordu. İkinci tur öncesinde Kılıçdaroğlu, söyleminin merkezine Suriye'den gelen sığınmacıların acilen ve sonuçları önemsenmeden ülkelerine gönderilmesini yerleştirirken Erdoğan oy kazanmak uğruna ilkelerinden taviz vermedi. Bu durum, esasında iç siyaset açısından büyük önem taşıyan sahicilik ve inandırıcılığın uluslararası düzleme taşınması bakımından özellikle önemli. 28 Mayıs'ta Erdoğan'ın seçimi kazandığının anlaşılmasından sonra dünyanın pek çok yerinde yapılan kutlamalar aslında bu kararlı ve ilkeli duruşla yakından ilişkili. Söz konusu yaklaşım, hem lider olarak Erdoğan'ın hem de bir bütün olarak Türkiye'nin itibarını yükselten bir yüz taşıyor.

Batılı devlet adamlarının seçimlerin hemen ardından Türkiye'yle işbirliğini devam ettireceğini açıklamaları küresel ölçekte değişen dengeleri gözeten bir strateji. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli hamlelerle Türkiye'nin uluslararası sistem içindeki rolünü güçlendirdi. Ülke içinde savunma sanayi başta olmak üzere gerçekleşen yatırımlara çeşitli diplomatik adımlar eşlik etti. "Türkiye, yalnızca Türkiye'den ibaret değildir" sözü, bu yeni durumu gayet iyi ifade ediyor. Erdoğan, uzunca süredir yalnızca Türkiye'nin devlet başkanı olmakla kalmadı, dünyanın pek yerindeki insanlar açısından siyasî bir lider hâline geldi. Batı dünyası, Erdoğan'ın güçlenen pozisyonunu görüp önünü kesmek için ciddi bir çaba harcadı. Ancak 28 Mayıs'ta ortaya çıkan tablo, Erdoğan'ın yalnızca Türkiye değil, geniş bir coğrafya için etkisini sürdüreceğini gösterdi. Başka bir ifadeyle, içinde bulunduğumuz bölgede de dünyanın diğer pek çok yerinde de Türkiye'nin içinde bulunmadığı denklemlerin başarılı olma şansı yok. Batı ülkelerinin de bu durumu kabullenmesi, önümüzdeki dönemde ilişkilerin yeni bir faza gireceğini ortaya koyuyor.

Etiketler : Batı Türkiye Erdoğan Batı dünyası
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX