0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Yalnız ülke artık ABD 

“Fırat Kalkanı” harekâtı birçok bakımlardan ele alınabilir. Dar kapsamından genişe, somuttan soyuta doğru ilerleyerek bakalım: 

DAEŞ 

Gaziantep saldırısından sonra sınır güvenliği ön plana çıktı. Kilis’e havan mermileri bile düştü. Bölgedeki terörist DAEŞ unsurlarının temizlenmesi ülke sınırlarının korunması açısından hayati bir sorun haline geldi. Türkiye de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak harekât başlattı. Bu yaklaşım, operasyonun birinci nedenidir. 

PYD-PKK 

DAEŞ’in Cerablus’taki varlığı Suriye’nin Kuzeyinde daha önce benzerleri yaşanan bir kumpasa neden olabilirdi. DAEŞ o yöreden birden geri çekilebilir ve yerine PYD yerleştirilebilirdi. Zaten Cerablus’taki DAEŞ militanlarının yavaş yavaş Rakka’ya kaydırıldığı duyulmaktaydı. Bu durumda ABD icadı bir PKK- terör koridorunun hayata geçme ve Akdeniz’e ulaşma ihtimali iyice artacaktı. Türkiye bu duruma asla müsamaha edemezdi, hangi şartlarda olursa olsun, neye mal olursa olsun. Bu da operasyon için ikinci bir neden teşkil etmektedir. 

Suriye’nin bütünlüğü 

“Fırat Kalkanı” ile Türk ordusu görünüşte Suriye sınırlarını ihlal etmiş olsa da aslında fiiliyatta zaten paramparça edilmiş olan bu ülkenin bütünlüğüne yardımcı olmuştur. Bu noktada Türkiye’nin yeni Ortadoğu kavrayışı gündeme gelmektedir. Bölgede huzur ve istikrarın yeniden sağlanması için ülkelerin birlik ve bütünlükleri ön plana alınmaktadır. Komşu ülkelerimizin iç savaşlarla sarsılmaları, parçalanmaları ve hatta yok olma riskiyle karşılaşmaları ülkemiz için de ciddi bir tehdittir. Bu bakımdan rejimi ne olursa olsun tüm ülkeler için önce toprak bütünlüğüne saygı gerekmektedir. Bu da harekât için genel bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Açıktır ki, bu tür bir operasyonu daha önceki dönemlerde yapamazdık. Bu ancak “dostları çoğaltma, düşmanları azaltma” şeklinde özetlenebilecek yeni bir politikayla mümkün olabilmiştir. Bu konuyu açalım. 

Bahar yalanı 

Geçmişte Türkiye “Arap Baharı” denilen olaylar silsilesini yanlış değerlendirmiştir. Daha önce de yazdığım gibi stratejik derinlik adı altında Türkiye’nin İslam ülkeleriyle olan ortak Osmanlı tarihini ABD’ye pazarlama şeklinde oluşan yanlış tasavvur bölgemizde Batı desteğiyle demokratik değişimler olabileceğini düşünmekteydi. Hâlbuki nasıl Bush dönemindeki Irak müdahalesinin asıl amacı demokrasi değilse, Obama döneminde de politik çizgi özde değişmemişti. Irak müdahalesine karşı çıkanların Arap Baharını desteklemeleri manidardı ve Irak konusundaki tutumlarını da kuşkulu kılmaktaydı. Ama maalesef Türk dış politikasında etkili olan bu çevreler İslami soslu bir hamaset bombardımanıyla, tek tek ülke başkentlerine selam yollayarak kafa karıştırmayı başardılar. 

Sonuçta, ABD’nin amacının Suriye’yi demokratikleştirmek değil parçalamak olduğu ortaya çıktı. ABD buna rağmen Türkiye’yi çeşitli yöntemlerle kışkırtarak Suriye’ye girmeye zorladı. O dönemde Türkiye Suriye’ye girseydi tuzağa düşmüş olacaktı, çünkü ABD’nin yakın müttefiki olarak Suriye’nin parçalanmasında bir rol almış sayılacaktı. Bu da başta Suriye’nin kendisi olmak üzere, Rusya ve İran gibi ülkelerin tepkisini doğuracak, işgalci konumundaki Türkiye ABD’ye daha da yanaşmaya mecbur kalacak, ABD’nin PYD’yi destekleme ve PKK ile anlaşma tekliflerini kabul etmeye zorlanacaktı. 

Bugün durum değişti 

Türkiye’nin bugünkü operasyonu geçmişte ABD’nin bizden istediği “Suriye’ye girme” senaryolarından çok farklıdır. Çünkü bugün Türkiye Suriye konusunda ABD’den çok Rusya’ya ve İran’a yakındır. Bu ülkeler de son gelişmelerle kendilerini Türkiye’ye mecbur hissetmişlerdir.  Bu iki ülkenin Şam hükümeti üzerindeki etkisi bilindiğinde Esat’ın operasyonu neden sadece cılız ve biçimsel bir tepkiyle karşıladığı anlaşılacaktır. Kısacası bundan örneğin 1 yıl önce biz Suriye’de yapayalnız iken bugün yalnızlık sırası ABD’ye gelmiştir.  Bu yalnız ve çirkin Amerikalı bölgede kendisine PYD dışında bir müttefik de bulamamaktadır. 

Bu noktada Türkiye’nin edinmesi gereken yeni bölge vizyonuna değinmeliyim. ABD, Ortadoğu’da en az 35 yıldır bitmeyen bir savaş organizatörü gibi davranmaktadır. Adeta kontrollü bir kaos yaratmış, birbiri ardından değişen düşman devletler ve örgütler icat ederek onlarla savaşmış ve başka ülkeleri de kendi hayali mücadelesine katmak istemiştir. Bu arada birçok ülkeler ya fiilen ortadan kalkmışlar ya da sonu gelmez badirelere yuvarlanmışlardır. Artık bir vizyonu da kalmayan, insanlara acı ve gözyaşı dışında hiçbir şey vaat etmeyen bu büyük devletin Ortadoğu, Batı Asya, Balkanlar ve Afrika’dan çekilme zamanı gelmiştir. 

Bölgenin sorunlarını ancak bölge ülkeleri halledebilir, bunun için de sağlam bir işbirliği ve dayanışma ortamı gereklidir. Ve bölge ülkelerinin birbirlerinin içişlerine karışmadan, mevcut ulus devletleri koruyup, güçlendirerek bir arada yaşamaya yönelmeleri halinde terörle mücadelede daha başarılı olacakları ortadadır. 

ABD’nin vizyonu bitti 

ABD’nin kendi iç ve dış sorunları yüzünden bölgemiz için olumlu projeler önermesi bile bugün imkânsız hale gelmiş, sorun çözmeye yeltenen ABD’nin kendisi bir sorun olmaya başlamıştır. Bölgemiz için eskiden sık sık kullanılan “Ortadoğu batağı” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır, asıl bataklık ABD’nin politikalarıdır.

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX