0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

NATO bizi koruyacak mıydı? 

Rus uçağının 24 Kasım 2015 tarihinde düşürülmesi Türkiye tarihinin en önemli olaylarından biriydi. Geçmişte hiçbir NATO ülkesinin Rusya’ya ait bir uçağı düşürmemiş olması durumun vahametini ortaya koyuyordu. Hükümetin o dönemde olaya sahip çıkmış olması medyadaki tüm vatanseverlerin ister istemez devletimizin yanında durmasına yol açtı. Bugün, bu olayın bir komplo olduğu, devlet içine sızmış olan dış bağlantılı unsurlar tarafından gerçekleştirildiği sadece Türk makamları yönünden değil Rusya yöneticileri tarafından da genel kabul görüyor. 

Suriye kumpası 

Uçak düşürme olayının Rusya ile Türkiye’nin arasını bozmak için planlanmış olduğu artık biliniyor. “Obama’nın 2015 yılının Eylül ayında Rusya’yı koalisyona katılmaya davet etmesi ve Rus Hava Kuvvetleri’nden özellikle Türkmenlerin bombalanması talebi herşeyi ortaya koymaktaydı” deniliyor. Peki, Türkiye ile Rusya’nın çatıştırılma girişimleri sadece uçak düşürme olayıyla mı sınırlıydı? 

Aslında asıl hesap 2011 yılında belki de daha önceleri yapılmıştı. Türkiye’nin PKK ve PYD ile beraber Suriye’ye saldırarak rejimini değiştirmesi, toprak bütünlüğünü bozması ve ABD’nin isteğine uygun olarak bölüp parçalaması planlanmıştı. 

PKK’yı aklama hazırlıkları 

PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettirmek şeklinde kurgulanmış algı oyunları bu planın bir parçasıydı. Maalesef çözüm sürecinde “Akil Adam” olarak görev yapmış olanlardan bazıları bu kötü niyetli senaryolarda rol aldılar. Ardından, sanki biz Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların, Gürcülerin, Çerkezlerin ve diğer etnik grupların oluşturduğu tek bir millet değilmişiz gibi Türk-Kürt ittifakından söz edildi. Çarpıtma, bu uydurma ittifakın Ortadoğu sınırlarını değiştirebileceği hayali kurdurtmaya kadar uzatıldı. Bu zehirli propaganda Türk milletini emperyalizmin hizmetindeki maceralara sürmek isteyenlerin kumpaslarının devamıydı. Bu “şeytanla işbirliği” manevrasını uzun süre oyalayan Türkiye sonunda bu ip cambazlarının ipini kesti. 

Türkiye 2014 yılına kadar ABD’nin Suriye konusundaki tüm kışkırtmalarına ayak diredi, diplomatik bir savaş vererek ısrarlı teklifleri “siz önden buyurun” diyerek geri çevirdi. Türkiye’nin Suriye’deki muhtemel varlığını mültecileri korumak gibi insani bir amaçla belirlenmiş olan “güvenli bölge” kavramıyla sınırlandırdı. Obama’nın bu dönemde “güvenli bölge” önerisine ısrarla karşı çıkmış olması ABD’nin Suriye’de insancıl amaçlar gütmediğinin açık bir kanıtıydı. Obama’nın burnu savaş kokusu almıştı bir kere. 

DEAŞ tuzağı 

ABD, Türkiye, Rusya ve bölgedeki diğer güçleri Suriye’deki karşıt cephelere çekemeyince 2014 yılı Temmuz ayında Irak’taki DEAŞ’ı bir şekilde oraya doğru genişletti. Bu şekilde aynı yılın sonbaharında Türkiye’deki Kobani provokasyonlarını organize etti. Suriye’ye sınırına namlularını çevirmiş halde duran Türk tanklarının fotoğrafı dünyayı dolaştı. Türk hükümeti bu sıkıştırmaları da atlattı, bu kez Batı medyası “mademki PKK’nın arkasında değilsin, o halde DEAŞ’tan yanasın” demagojisine sarıldı. Türkiye’nin ABD’nin kara gücü olmayı reddetmesi bazılarının canını fena halde sıkmıştı. 

ABD’nin Türkiye’yi Suriye cephesinde kullanma ısrarı 2015 yılında PKK’nın sivil kolu HDP’nin pazarlanması kampanyalarıyla devam etti. Ekranlardan saz çaldırılarak sempatik gösterilmek istenen Demirtaş’ın eli kanlı terörist PKK’nın savunucusu olduğu neredeyse unutturuldu. HDP’ye oy verme modasını yayan bir kesim medya, muhafazakâr medyadaki CIA unsurlarıyla bir cephe kurdu. Bu cephe 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti-CHP koalisyonu için çırpındı, amaçları yine ABD yanında savaşa girecek bir hükümet oluşturmaktı. 

Kırım ayağı 

Türkiye’yi Suriye’de savaşa sokup bir noktaya kadar ilerletmeyi düşünen ABD, o aşamada Esad’ın hamisi olarak devreye girecek olan Rusya ile ülkemiz arasında uzun soluklu bir savaşın hesapları içindeydi. Hatta ABD savunma medyası böyle bir savaş ihtimalinde kimin kazanacağına dair tahminler bile geliştirmişti. Bu projelerin Kırım ve Ukrayna ayağına hiç değinmiyorum. Batı medyasında 1853 Kırım Savaşı’nı hatırlatan makalelerden, Türkiye’deki Kırım lobisinden, Kırım’da sözde İslam gerçekte ABD adına çalışan ajan şebekesinden, DEAŞ teröristlerini Türkiye eliyle Rusya’ya taşıma planlarından söz etmiyorum. Bütün bunlar global bir planın parçalarından ibarettir. 

NATO’nun cevabı 

İşte, bu projelerin hiçbiri tutmadığı bir ortamda Rus uçağı düşürülmüştü ama sormamız gereken bir soru var: Gerçekten bir Türk-Rus savaşı çıksaydı “stratejik müttefikimiz” ABD ve NATO bizi koruyacak mıydı?  Bunun cevabını Suriye’deki ABD Koalisyonu sözcüsü Albay Steve Warren vermiştir: “Bu konu Türkiye ile Rusya arasında bir meseledir”. Aynı şekilde NATO Türkiye’yi korumak için hiçbir önlem almamış, Obama ise 15 Temmuz darbesinden sonra yaptığı gibi “taraflara itidal tavsiye etmekle” yetinmiştir. 

Aslında sorunun cevabı bellidir. Batı, nasıl iki dünya savaşında Almanya ile Rusya’yı kapıştırdıysa aynı şekilde Türkiye ile Kuzey komşusunu harap edene dek birbirleriyle savaştıracaktı. ABD, iki savaşta da yaptığı gibi yıpranmamış kalacak, iki taraf da yıkıldıktan sonra müdahale edecekti. 15 Temmuz iç işgal girişimi gerçekleşemeyen bu tasarının “B” planıdır. Bugüne dek hiçbir milli davamızda ve de demokrasi mücadelemizde yanımızda olmayan NATO ise bizim koruyucumuz değil gardiyanımız gibi davranıyor, bunu anlamak için çok geç değil. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX