0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

İngiltere, ABD şimdi de Fransa 

Fransa’da sağın Cumhurbaşkanı adayı olarak François Fillon’un belirlenmesi Almanya’nın ve özellikle Angela Merkel’in biraz daha yalnızlaşması anlamına geliyor. Fransa’da Mayıs ayında yapılacak seçimlerde açık ara en güçlü aday olan Fillon birçok konuda Merkel’le ters düşüyor. Kamuoyu yoklamalarında ikinci sırada gösterilen radikal sağ aday Marine Le Pen’in AB’ye tamamıyla karşı olduğu düşünüldüğünde yeni cumhurbaşkanı kim olursa olsun Fransa’nın dış politikada kesin bir dönemeç alacağı ortadadır.    

Milletler Avrupası 

Fillon, Avrupa fikrine pek de sıcak bakmayan bir politikacı ve sık sık kullandığı şu cümle onun yaklaşımını çok iyi özetliyor: “Avrupa bir araçtır, bir din değildir, önemli olan Fransa’dır”. Avrupa’da 1992 yılında yapılan Maastricht kriterleriyle ilgili referandumda “hayır” oyu kullanan sağcı aday Fransa’nın tarihi lideri General De Gaulle çizgisinde ve “egemenlikçi” bir siyasetçi olarak görülüyor. Ülkelerinin egemenlik haklarından taviz vermeyen, ulus devleti savunan ve Avrupa’yı bir bütünleşme örgütü değil de sadece işbirliği anlaşması olarak algılayan egemenlikçiler “milletler Avrupası” fikrini savunuyorlar. 

Fillon, ekonomik alanda bazı liberal görüşler savunsa da örneğin Avrupa Merkez Bankası üzerinde sıkı bir kontrol olmasını istiyor. Sosyal konularda ise tamamıyla muhafazakâr bir çizgidedir.  Fillon eşcinsellere sosyalist hükümet tarafından tanınan evlat edinme hakkını geri alacağını söylüyor ve kürtaj dâhil birçok konuda Katolik kilisesine yakın görüşler savunuyor. 

Çok kültürlü bir topluma karşı olduğunu açıklayan sağcı lider sadece ülkede yaşayan Müslüman azınlığı değil Yahudi toplumunu da Fransa değerlerine yeterince saygı göstermemekle eleştiriyor. Ülkesinin eski değerlerine geri dönmesini Fransız ve Katolik kalmasını savunuyor, Fransız kültürünün Amerikan tipi bir AB değerleri potasında eritilemeyeceğini vurguluyor. 

Rusya dostu Fransa 

AB siyasetine tüm bu noktalarda getirdiği dönüşümler bir yana Fillon’un asıl ayırt edici politikası Rusya’ya karşı tutumudur. Eski başkan Sarkozy’nin Başbakanlığını yaptığı dönemde o zaman Rusya başbakanı olan Putin’le çok yakın bir ilişki kurmuş olan Fillon sıkı bir Rus dostu olarak biliniyor. Tabii bu dostluk politik alanda etkilerini gösteriyor ve Mayıs ayından sonra Fransa’nın yeni başkanı olarak göreceğimiz bu sağcı lider Rusya’ya uygulanan ambargoların tamamıyla kaldırılmasını istiyor. 

Önseçimlerde Fillon’a oy vererek yüzde 66’lık net bir destekle başkan adayı olmasını sağlayan Fransız sağcıları ambargonun yersiz olduğunu, Rusya ile ekonomik ilişkileri geliştirmenin AB’nin ABD’ye karşı var olma mücadelesinde hayati önemde bulunduğunu söylüyorlar ve milliyetçi çizgide Fillon’a destek veriyorlar. 

Almanlar rahatsız 

Bu nedenle Fillon’un adaylığına Almanya’da çok olumsuz bir gelişme olarak bakılıyor. Alman Meclisi Bundestag’ın Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, “Rusya’ya karşı tavizsiz bir tutum takınmanın şart olduğunu, bu konuda Almanya ile Fransa arasında zaten var olan farklılıkların daha da derinleşeceğini” kaydediyor. 

Fransa’nın 2017 Mayıs ayındaki muhtemel başkanı Rusya ambargosunu tartışmaya açarsa bu konuda eskiden beri aynı görüşü savunan İtalya’yı da yanında bulacaktır. Bu durumda Rusya ile zaten tarihsel anlaşmazlıkları bulunan Polonya dışında Almanya’nın bu konuda yakın bir politik müttefiki kalmayacaktır, çünkü ekonomileri ve özellikle enerji politikaları Rusya ambargosu nedeniyle ağır yara alan AB ülkelerinin neredeyse tümü bu uygulamaya karşıdır. Geçtiğimiz yıllarda AB’yi Rusya’ya ambargo uygulamaya zorlayan Obama iktidardan düşmüştür. Rusya ile sorunları askeri tırmanma ile değil görüşerek çözme yanlısı olan yeni ABD Başkanı Trump’ın bu konuda Almanya’ya destek vermeyeceği de ortadadır. 

Koalisyon çatırdıyor 

Fransa’nın muhtemel yeni başkanının önerdiği bir başka politika değişikliği Ortadoğu ve özellikle Suriye ile ilgilidir. Fillon, ülkelerin siyasal rejimlerinin dış müdahaleyle değiştirilmesi fikrine kesinlikle karşıdır. Ortadoğu’da ABD öncülüğündeki koalisyonun önemli bir parçası olan Fransa’nın bu tutum değişikliği çok önemlidir, çünkü bu ülke aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 üyesinden biridir. ABD, İngiltere ve Fransa kampı ile Rusya ve Çin kampının sürekli birbirlerinin önerilerini veto ettiği Konsey’de bu şekilde ağırlık bir taraftan diğerine kaymaktadır. 

Son bir yılda dünyada çok önemli değişiklikler olmuştur. ABD’nin başını çektiği küresel emperyal kamp önce İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla sarsılmıştır. Ardından da ABD’nin kendisinde iktidar değişimi olup “içe kapanmacı” bir yönetim iş başına gelmiştir.  Kapitalizmin ana merkezlerini ilgilendiren bu iki gelişme eski küreselleşme döneminin sona ermesi için yeterli olmuştur. Şimdi de tarihte her zaman olduğu gibi önce İngiltere ve ABD’de başlayan gelişmeler Fransa aracılığıyla kıta Avrupası’na sıçramıştır. 

Değişim 

Fransa’daki değişim ulus devlete dönüş akımını kuvvetli bir biçimde AB’ye sokmuştur. Önümüzdeki günlerde bir referandum yaşayacak olan İtalya’yı da önemli değişiklikler beklemektedir. Bu durumda 2017 Eylülünde genel seçim yaşayacak olan Almanya’nın pozisyonu da yerinden oynayacaktır. Çok önemli bir sanayi merkezi olan Almanya’nın ekonomik gücünü Polonya’nın kaprisleri ve Ukrayna’nın hatırı için har vurup harman savurması beklenemez. Avrupa büyük alt üst oluşların eşiğindedir! 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX