0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Devlet içinde NATO'cu FETÖ'cü çekişmesi 

Kim ne derse desin Türkiye’nin bölünmesi küresel güçlerin gündeminden hiçbir zaman çıkmamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra uygulanmaya çalışılan projeler Rusya’nın küresel kapitalist sistemden çıktığı 1920’den itibaren adeta buzdolabına konmuş, ancak 1990’dan sonra ise yeniden piyasaya sürülmüştür. Zamanın Sovyet Rusya lideri Gorbaçev’in 1991’de ülkesini ucuza sattığı dönemde ABD’nin Irak’a saldırıp bu ülkeyi parçalamaya başlaması ve Barzani devletinin temellerinin atılması tesadüf değildir.  Bu müdahale elbette ki Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü de yakından ilgilendirmekteydi. 

Karanlık işler 

Apo’nun kendi anılarında belirttiği gibi PKK’nın kuruluşu da karanlıktır. Öcalan, CIA tarafından finanse edilen Komünizmle Mücadele Derneği’nin sıkı bir müdavimidir. Tıpkı FETÖ elebaşısı Gülen gibi. Bunlar biliniyor da, 12 Eylül’ün en sıkı günlerinde memlekette kuş uçurulmazken PKK’nın nasıl isyan hareketleri başlatabildiği sorusu hiç sorulmuyor.  O yıllarda “önemli değil, birkaç çapulcunun işi” şeklinde konuşan devlet yöneticilerinin birkaç yıl sonra “federasyon tartışılmalı” nutukları atmaları çok dikkat çekicidir. Devletin PKK ile uzlaşma çabalarına karşı çıkan Kürt kökenli General Eşref Bitlis’in esrarengiz bir kazaya kurban gitmesi de manidar bulunuyor. 

Ancak ülkemizin yeniden dizayn edilmesine destek her zaman aynı kesimlerden gelmeyebiliyor. Türkiye’nin bir federasyon olmasını, iki devlete bölünmesini, her birinin ayrı ayrı birer bayrağı ve milli marşı olmasını, ülkenin isminin de değişmesi gerektiğini savunan parti kimdi? Yanılmayın HDP, DEP, HEP gibi hepsi aynı kaynaktan bir dizi partiden biri değil. Bu talepler 1988 yılında kurulup 1992 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Sosyalist Parti’nin programındandır. Bu tür federasyoncu bir çizginin o dönem Özal’a karşı olan sol bir partiden gelmesini nasıl yorumlamak gerekir? 

Devletin çizgisi buydu 

Bu partinin liderinin 1991 yılında Apo’yu ziyaret edip onunla bir dizi görüşme yapması yoğun tepkilere neden oldu, ama benim amacım eleştiri değil sadece kamuoyu tarafından bugüne dek pek anlaşılamayan bir gerçeğe değinmek. Kendisi hakkındaki eleştirilere karşı “devlet adına orada olduğunu, bölünmeyi engellemek için Apo’ya bir proje götürdüğünü” söylemişti. Kimileri ona inandı, kimileri inanmadı. Bu partiyi destekleyen akım şimdi milli çizgidedir ama önemli olan o partinin değil değil,  devletin şimdi bize çok aykırı gelen o dönemki çizgisidir.  

1990’lar Türkiye’si 

Aradan yıllar geçti, aynı akım başka bir parti kurdu. 2000’li yıllarda baktık ki bu partinin yönetici kadrosunun çoğunluğu emekli general ve yüksek rütbeli subaylardan oluşmuş. Zamanında TSK içinde en kilit yerleri işgal etmiş olan devlet görevlileri o partiye gelmiş. O zaman herkes emin oldu ki, Sayın Genel Başkan haklıymış. Gerçekten bir devlet göreviyle orada bulunuyormuş ve devletin o dönemdeki tutumu Sosyalist Parti’nin o dönemdeki taleplerinden pek de uzak değilmiş. 

Anlaşılıyor ki Türkiye’nin şu veya bu şekilde parçalanması yönündeki küresel talepler devlet içinde olumlu bir yankı bulmuştur. Türk devleti içindeki NATO’cular ile Müslüman görünümlü FETÖ’cüler arasında devletin bölünmesi konusunda bir görüş ayrılığı olmamıştır. Her iki grubun da küresel çıkarlar doğrultusunda bir darbe gerçekleştiğinde Türkiye’de bir Kürt federatif devleti kurulmasına sıcak baktıkları anlaşılmaktadır. İktidara el koyma mücadelelerinde birbirlerine çelme takmış, her biri darbeler için proje ve girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak ne onlar, ne de işbaşındaki iktidarlar bir federasyon projesini halkın önünde açıkça savunacak cesaret bulamamışlardır. Devletin bekası için kendini tankların önüne atan halkımızdan korkmuşlardır. 

Günümüzün tezgâhı 

15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cüler ordudan geniş ölçüde tasfiye olmuştur, Kemalist görünümlü NATO’cular ise eski güçlerinden çok uzaktır. Cumhurbaşkanımız devleti cuntalardan temizlemiştir. Eski NATO’cular Doğan Medya ekranlarından sık sık arz-ı endam etseler de onları siyaseten ciddiye alan pek kimse bulunmamaktadır. Günümüzün tezgâhı ne Kemalist ne de ılımlı İslamcı görünen gruplardan geliyor. Şu anda inisiyatif hükümetin çevresini kuşatmaya çalışan sermayededir. 

Bakınız Doğan medyanın dış politika yazarı ne diyor: “Özellikle Kuzey Irak ile Kuzey Suriye arasındaki sınırlar anlamını yitiriyor. Türkiye’nin Güneydoğusundaki Kürt nüfusla Kuzey Suriye Kürtleri de bu geçirgenlikten azade değil. Kısacası 20. Yüzyıl başında ulus-devletlerin yani üniter devletlerin sınırları belirlenip kalın çizgilerle çizilirken… Bugün sınırlar kalınlaşmak yerine aksine inceliyor, silikleşiyor.” 

Yazar başlığında “ABD Kürt devleti mi kurmak istiyor” sorusunu telaffuz ettiği yazısında kibarca “Evet, olabilir ve olur” diyor, hem de Türkiye’de. Bir kere bu ABD’yi muktedir gören küreselleşmeci bakış Türkiye’yi ve özellikle dış politikayı 10 yıl geriden izlemektedir.  Küreselleşmenin 2008’den beri durduğunu, aksine ulus devlete geri dönüşün başladığını atlamıştır. Ayrıca, 15 Temmuz gecesi Doğan Medya’yı hangi medya mensuplarının ve yardıma yönelttiği kitlenin kurtardığını da unutmuş görünüyor. Türkiye’yi bölmeye cuntaların, hükümetlerin gücü yetmediği gibi ABD’nin de o kadar etkinliği bulunmadığı artık anlaşılmalıdır.  

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX