0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Batı medyası, yalanlar ve Trump

Medyası 4-5 büyük grubun elinde bulunan ABD, küresel sermayenin jandarması olduğu kadar yalan imparatorluğunun da merkezidir. Ama Türkiye’de Batı medyasındaki art niyetli yalanlara körü körüne inanan binlerce insan var. Amerikan gazetelerindeki köşe yazılarını çevirttirip, virgülüne dokunmadan basarak yıllarca gazetecilik yapanlar, hatta bu sayede siyasilerin yakın çevresine sızanlar bile gördük. İstihbarat ajanlığı sonradan ortaya çıkmış olan bazı Amerikalıların “yakın dostluğunu” kendileri için övünç kaynağı sayanlar da oldu. Yine de bu gibi insanlar hep çok azınlıkta kaldı, aydınların önemli bir kısmı bu medyanın en azından Türkiye’nin milli davalarıyla ilgili yorumlarına isyan edip karşı çıktılar. Çünkü bu medya geçmişte Türkiye’yi ilgilendiren Kıbrıs, Ege, hava sahası, 1915 olayları, PKK terörü gibi bütün olaylarda genellikle aleyhimizde yayın yapmıştı. 

Madem inanıyorsunuz 

Batı medyası, Türkiye’deki askeri rejimleri,  darbeleri, işkenceleri, insan hakları ihlallerini açıkça desteklemişti. Ama son yıllarda bu medyanın ülkemizle ilgili ağırlıklı yayınını Cumhurbaşkanımız aleyhindeki iftira ve karalamalar oluşturdu. Bu durumda geçmişte Batı medyasına “yalancı” diyen bir kısım ulusalcılar da dâhil olmak üzere Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye düşmanı ne kadar unsur varsa hepsi oradan beslenmeye başladılar. Nasıl bir mantıksa, 1915’ten söz ettiklerinde yalancı olarak suçladıklarının Erdoğan’ın sözde diktatörlüğüyle ilgili iddiaları kimileri için bir referans kaynağı haline geldi.  Onlara, “madem şimdi bu kaynaklara güveniyorsunuz, Türkiye’yle ilgili diğer suçlamalarına, örneğin Cumhuriyet’in kurucusuyla ilgili yalanlarına da inansanıza” desek de hiçbir etkisi olacağını sanmam, çünkü nefret gözlerini döndürdüğü için her türlü iftiraya gözleri kapalı inanıyorlar. 

Batı medyası deyince durup düşünmeli 

Ancak, bir de olaylara geniş bakmasını bilmeyen, alışkanlıklarının ve fetiş zihniyetinin kurbanı olanlar var. Bunlara Türk medyasının her eğiliminde rastlamak mümkündür. Örneğin, uyduruk Kuzey Kore haberlerini, Batı medyasının bu ülkeyle ilgili masallarını, DAEŞ’le, İslam ülkeleriyle, hatta ABD medyasının pek hoşlanmadığı Brezilya hükümetiyle, Venezuela ile ya da Afrika ile ilgili tutarsız haberlerini aynen nakletmek gibi. Mademki Batı medyasının Türkiye’yle ilgili çarpıtmalarını, yalanlarını biliyoruz, diğer konulardaki haber ve yorumlarında da ihtiyatlı olmamız gerekmez mi?   

Anti-Trump kampanyaları 

İşte Batı medyasının özellikle dikkat edilmesi gereken haberlerinden bir kısmı da ABD seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’den aday olan Donald Trump’la ilgili olanlardır. Anlaşıldığı kadarıyla Trump’un adaylığı küresel sermayeyi rahatsız etmiştir ve onu kötülemek için emrindeki bir kısım medyaya sistematik kampanyalar düzenletilmektedir. Aydınlarımız buna kapılmamalı, gerçeğe bakmalıdır. Verilmek istediği imajın tersine Trump faşist değil, kendi halkının değerlerini savunan sağcı, popülist, medyatik bir liderdir. Örneğin Avusturya’daki faşist Hofer’e değil, İtalya’daki Berlusconi’ye benzer. İslam aleyhine yaptığı konuşmalar onun İslam düşmanlığından çok, İslamofobya etkisine girmiş seçmeninden oy toplama kaygısından ileri gelmektedir. Trump’a eleştiriler getiren Obama’nın döneminde dünya Müslümanları'nın başına gelenler hatırlandığında sinsi ve kumpasçı bir düşmanın vereceği zarardansa açık politikalar izleyen bir liderin daha az tehlikeli olduğu düşünülebilir.  Nitekim Trump’un önceki gün açıkladığı dış politikası bugünkü ABD politikasından daha makuldür. 

Dış politikada Trump 

Trump, müdahalecilik yerine ABD çıkarlarını savunmaktan yanadır. Irak ve Libya müdahalelerini birer felaket olarak görüyor. Trump’a göre soğuk savaşın bitiminden itibaren ABD’nin pusulası şaşmıştır. Hâlbuki esas olan ABD’yi yeniden inşa etmek ve özellikle “artık eskimeye başlamış olan” askeri gücünü tazelemektir. 

Trump, Cumhuriyetçi Parti içindeki “neo-con” Bush çizgisine kesinlikle karşıdır. Dünyaya “demokrasi götürmek” gibi bir amaç olmamalıdır. Kesin zorunluluk olmadıkça ve kısa sürede büyük bir zafer kazanılmayacaksa hiçbir askeri müdahale yapılmayacaktır. ABD’nin savunduğu ülkeler kendi savunma masraflarını kendileri ödemelidirler, yoksa ABD onları savunmak adına veya dünyada barışı garanti etmek için kendi cebinden tek dolar harcamayacaktır. Trump, “NATO’daki kaçak yolculardan” söz ediyor. Bunlar, savunma harcamalarına hiç katılmayan bazı Avrupalı üyelerdir. 

Trump ve Clinton 

Trump, Obama yönetimini Mısır’da Mübarek rejimini devirmekle, İsrail’le ilişkileri bozmakla ve İran’la iyi ilişkiler kurmakla suçluyor.  İnşaatçı aday, diplomasiye özel bir önem verilmesi gerektiğini belirtiyor, büyük bir devletin kendini kontrol etmesi gerektiğini ve ihtiyatlı olması zorunluluğunu vurguluyor, Rusya ve Çin’e mesaj veriyor. Artık ne bildiği varsa, Trump kendisi iktidara gelirse DAEŞ’in en kısa zamanda biteceğini söylüyor. Cumhuriyetçi Parti’nin milyarder adayı ABD’nin Ortadoğu’da “evrensel değerleri” değil “Hıristiyan değerleri” savunması gerektiğini söylüyor.  Aslında Trump’un sözlerini “açık olalım, tutumlu olalım, kendimizi bilelim, her şeye karışmayalım” diye de özetlemek mümkün. 
Şimdi bu Trump, bizim için Clinton-Obama çizgisinden daha mı kötüdür? Tartışılır. Batı medyasını sorgusuz sualsiz takip edenler bunu iyice düşünmeli.

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX