0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Amerikan gözbağcılığının bitişi-3 

ilk iki yazımda 1933’ten beri devam eden Amerikan yanlısı “İslamcılık” hareketini anlatıp bu tür “İslamcıların” adil olmayan düzene ve Batı emperyalizmine hizmet ettiklerini açıklamıştım. Ortadoğu’da 1950’li yıllarda birbiri ardından iktidara gelen modernleşmeci ve Arap milliyetçisi akımlar Amerika ve İsrail’i rahatsız ediyordu ve ABD istihbarat örgütleri bu tehlikeye karşı “Suudi tipi İslamcılık” hareketini kullanmaya karar vermişlerdi. 

İslam dünyasında Suudi egemenliği hayali 

Suudi Arabistan’daki yönetim ABD ile olan işbirliğini haklı göstermek amacıyla, ülkeleri için hayali bir komünizm tehdidi uydurmuştu. Öte yandan Suudiler tüm İslam dünyasının tek lideri olma hevesindeydiler ve adaletsiz sistemlerini tüm Araplar üzerine, hatta Türkiye’ye ve Pakistan’a bile yaymak için ABD desteğine güveniyorlardı. 

O dönemde Mısır’daki laik milliyetçi Nasır rejimiyle Suudiler arasında bir çekişme vardı. ABD’nin maktul başkanı Kennedy Mısır’la arayı bozmak istememiş, Suudi’lere reform tavsiye etmişti.  Kral Faysal o yıllarda 10 maddelik bir demokratikleşme planı da hazırladı. Ama Kennedy kendi ülkesinde şahinlerin ağır bakısı altındaydı ve bir suikasta kurban gitti. Kennedy’nin yerine geçen Johnson Nasır’a karşı Suudilere tam desteğini ilan etti, reform paketi de çöpe atıldı. 

Nasır iyice Sovyetler Birliği’ne yaklaşınca ABD laik milliyetçi rejimlerle mücadele etmeye karar verdi ve bu amaçla kendi deyimleriyle “politik İslam” adını verdikleri bir akım yarattı. Bugüne dek ulaşan “ılımlı İslam” kavramının doğuşu bu gelişmelere dayanır. 

“Ilımlı İslam” işte budur 

ABD tam “politik İslam” seçeneğini desteklemeye başlarken Kral Abdülaziz Avrupa’nın ünlü otel ve kumarhanelerinde jet sosyetenin ünlü kadınlarıyla zaman geçirip alkol ve gece hayatının dibine vuruyordu.  Amerikalılar duruma müdahale edip alelacele onu tahtından indirip yerine kardeşi Faysal’ı getirdiler.  Aynı yıllarda Türkiye’de adı Rabıta olarak bilinen Muslim World League kuruldu. Bu örgüt bir yandan Vahhabi anlayışını, bir yandan da Amerika ile iş birliğine dayanan tuhaf bir “İslamcı” görüşü savunuyordu. 

1967 Yılında laik milliyetçi Arap rejimleriyle İsrail arasındaki savaşta Arapların yenilmesi tüm Ortadoğu’da büyük bir hayal kırıklığına ve moral bozukluğuna yol açtı. 6 Gün savaşı adı verilen bu olayda Gazze Sina yarımadası, Ürdün toprakları, Kudüs’ün tamamı ve Golan Tepeleri kaybedildi. Bu olayın şokuyla Arap milliyetçiliği büyük itibar kaybetti, terörizme sürüklendi ve Suudi tarzı “İslamcı” akım bu durumu sonuna kadar istismar etti. 

ABD’nin ortakları 

Bu savaşın rövanşı 1973 yılında oldu. Kippur Savaşı’nda son anda müdahale edip İsrail’i kurtaran Amerika’ya karşı Arap ülkeleri petrol boykotu uyguladılar. Suudiler de boykota katılıyor göründüler ama el altından Vietnam Savaşı’na giden Amerikan gemilerine petrol sevkiyatı yaptılar. 

Arap petrol boykotu Batı’da büyük bir şoka yol açtı, petrol fiyatları aşırı yükseldi. 1973’ten sonra 3 sonuç belirdi. Birincisi Suudiler çok zenginleşti. İkincisi Kissinger’in çabalarıyla Suudi paraları Amerika’ya yatırıldı ve iki ülke tam anlamıyla ortak oldu. Amerika Suudi desteğiyle petrol ticaretinde doların kullanılmasını şart koşmayı başardı. “Petrodolar” kavramı ortaya çıktı ve ABD dünya liderliğini garantiledi. Üçüncü ve bu yazı açısından en önemli gelişme Suudi’nin kazandığı dolarlarla Amerikancı “İslamcılık” propagandası için müthiş bir fon oluşturulması oldu. 

ABD’nin ilk “İslami” terör örgütü 

1971’te Nasır’ın ölümünden sonra iktidara gelen Enver Sedat her yıl Suudi’den aldığı milyarlarca dolar sayesinde Batı’ya döndü. Nasırcılığı bıraktı, ülkeyi çokuluslu şirketlere açtı ve Camp David Antlaşması’yla İsrail’e teslim oldu. Arap dünyasına diz çökertilmişti. 

70’li yıllarda Batı büyük bir kriz içindeydi. Ortadoğu ve Afrika’da (Türkiye’de de) halklar Amerika’ya ve İsrail’e karşı büyük bir nefret duyuyor ve yeni bir dünya düzeni istiyorlardı. Amerikalılar bu mücadeleyi bastırmak için 1976 yılında “Safari Club” adlı gizli bir örgüt kurdular. Bu örgütte ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Fas, Mısır, Kongo ve Şah’ın İran’ı vardı. Örgütün görevi ABD ve İsrail’e karşı çıkabilecek olan her türlü hareketi bastırmak, ABD yanlısı “İslamcılık” gibi siyasi akımları finanse etmek ve darbeleri desteklemekti. Rabıta işte bu örgütün parçası ve küresel kontrgerillanın bir ayağıydı. Diğer ayağı dünya anti-komünist birliğiydi. Yani World Anti-Communist League. Bir yanda Islamic League, diğer yanda Anti-Communist League. Amerika dünyayı güzel örgütlemişti. 

12 Eylül’e böyle gidildi 

Anti-komünist birlikte Tayvan, Güney Kore ve Anti Bolşevik ülkeler Grubu adı verilen Ukraynalı bir örgüt vardı.  Moon Cemaati, çok sayıda eski Nazi savaş suçluları bu örgütteydi. Türkiye’de 1970’lerde cereyan eden terör olayları Amerikan yanlısı “İslamcı” örgütlere fonlanan Suudi parası ve Tayvan, Güney Kore olanaklarıyla gerçekleştirildi. Kanlı 1 Mayıs, kontrgerilla eylemleri ve bunları örtbas eden aydınlar finanse edildi, Fetulah Gülen ve Öcalan gibi teröristler Komünizmle Mücadele Derneklerinde yetiştirildi. Bu örgüt mensupları NATO’ya bağlı Gladio ile birlikte çalıştılar. Bu konuya devam edeceğiz. 

 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX