0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

ABD Genelkurmay Başkanı hoş gelmiyor

Kimileri, ABD Genelkurmay Başkanı’nın ziyaretine değinerek Türk-ABD ittifakını hatırlatıp duruyor, Doğrudur, Türkiye ABD’nin stratejik müttefikidir, çünkü son yıllara kadar ülkemiz ABD’nin stratejilerine oldukça uygun bir dış politika izlemiştir. Peki, ABD Türkiye’nin stratejilerine yardımcı olmuş mudur? Bu sorunun cevabını 15 Temmuz’dan beri herkes biliyor ve bırakınız bir yana müttefikliği, insanlarımız artık ABD’nin dostluğunu bile sorguluyor. 

Ortak noktada değiliz 

Türkiye’ye saldıran, insanlarımızı katleden, demokrasimizi yıkmak, ülkemizi parçalamak isteyen 3 terör örgütü var: FETÖ, PKK ve DAEŞ. Bu üç meselede ABD politikalarına bir göz atalım. 

ABD’nin FETÖ örgütünün sadece arkasında olmakla kalmadığı, bu örgütü bizzat ABD istihbarat örgütlerinin destekleyip, geliştirdiği çok açık bir gerçektir. Ordu içindeki FETÖ generallerinin aynı zamanda ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu’daki faaliyetlerinde seçilmiş muhatapları olduğu ABD sözcüleri tarafından da onaylanmıştır. FETÖ’nün askeri darbe formu içindeki iç işgal girişimi adeta ABD adına yapılmıştır. Bu koşullar altında, Türk-ABD ilişkilerini en iyimser bir bakışla ele alacak bir gözlemci için bile sorulması gereken basit bir soru var: Terör örgütü liderini barındırıp, koruyan bir ülkenin askeri lideri Türkiye’de ne yapacaktır?  

ABD’nin PKK’ya karşı mücadele konusunda Türkiye’ye yardımcı olmadığı, ülkemizi kana bulayan terör eylemleri karşısında bize barış görüşmeleri öğüdü vermekten başka bir şey yapmadığı eskiden beri biliniyordu. Ama son iki yıldır ABD, Suriye’de PKK’nın bir kolu olan PYD ile birlikte çalışmakta, ona silah, para, istihbarat vermektedir. ABD bununla da yetinmemekte, PKK’yı askeri danışmanlar, gözlemciler, hatta paralı askerlerle desteklemektedir. Ayrıca PYD tartışmalarının gözden kaçırdığı başka bir gerçek var: ABD, Irak’ta PKK ile doğrudan ilişki kurmuştur ve Kandil’de temsilcileri vardır. 

ABD ve DAEŞ 

ABD, DAEŞ’e karşı mücadelede ise gerçekte ne Türkiye’ye ne de diğer Ortadoğu ülkelerine yardım ediyor. DAEŞ’teki yabancı savaşçıların 100 farklı ülkeden gelerek bölgeye ulaştıkları ve bu yapılanmanın ABD işgali altındaki Irak’ta doğduğu düşünüldüğünde senaryo bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor. Öte yandan, Türkiye’nin Batılı ülkelere DAEŞ’le mücadele konusunda önerileri vardır: Suriye’de terörü azdıran Esad rejimine tavır alınması ve Irak hükümetinin mezhepçi yaklaşımlarının önlenmesi ... ABD, bu konularda aklın ve mantığın emrettiğini yapmak yerine medya kampanyaları aracılığıyla Türkiye’yi DAEŞ’ten petrol almakla suçlamıştır. Çöldeki petrol kuyularının tümünü sadece birkaç dakikada imha edebilecek olanların bu komik iddiaları aynı zamanda kötü niyetlerinin bir kanıtıdır. 

Görüldüğü gibi, 1979’da Afganistan’da, daha sonra Çeçenistan’da yaptığı gibi terörü desteklemekte ve kendi siyaseti için terörizmi kullanmakta hiçbir beis görmeyen ABD ile terörün her cinsini reddeden Türkiye arasında derin farklılıklar o kadar derinleşmiştir ki bu iki devletin ortak bir noktada buluşması oldukça zorlaşmıştır. 

ABD’nin yeni planları 

ABD, 2 yıldır DEAŞ’in elinde bulunan Musul’u kurtarmak isteyen Irak’a gerekli desteği vermekte ayak sürüyor ve Irak’ta şiddetli tepkilere neden oluyor. Askeri gözlemcilere göre ABD’nin çekincesi askeri bir zaferden çok, DAEŞ’in yenilgisinden sonra başıboş kalacak olan yabancı savaşçılara ne yapılacağı konusudur. Rus kaynakları, ABD’nin DAEŞ savaşçılarının önemli bir kısmını Kırım’a göndermek istediğini, o bölgede ve muhtemelen Çeçenistan’da ortaya çıkabilecek olan yeni bir gerginlikte Rusya’yı Güney’den kuşatabilecek projeler yaptığını söylüyorlar. 

ABD, Suriye’de PYD ile ilgili politikasını değiştirmek karşılığında Türkiye’den Rusya’ya karşı projelerde yer almasını ve Kırım konusuna daha fazla dâhil olmasını istemiş midir?  Bir dönem Rusya ile yaşadığımız gerginliğin bu konudaki politik gelgitlerle ilgisi var mıdır? Ülkemizdeki bazı politik kişi ve çevreler Kırım sempatisi nedeniyle bu projelerin promosyonuna yardımcı olmuşlar mıdır? Bu konular önümüzdeki haftalarda daha iyi anlaşılacak. 

Westmoreland hatası 

ABD Genelkurmay Başkanı Türk muhatabıyla birlikte ancak ve öncelikle bir hasar tespiti yapacaktır. FETÖ’nün iç işgal girişimi Türk-ABD ilişkilerine hem kısa, hem de uzun vadede büyük darbe vurmuştur. ABD, darbede başarısız olunca bölgede ve dünyada büyük güç kaybetmiştir. 

ABD’de adına “think tank” denilen düşünce kuruluşlarındaki aklı evveller son olaylardan sonra Türkiye’nin zayıfladığını iddia ediyorlar. ABD’yi hep haklı ve güçlü görüyor, ABD çizgisinden bir miktar sapan bütün ülkeleri hatalı varsayıyorlar. Bu tipik bir “Westmoreland kompleksi” olmalıdır. Tüm Vietnam savaşı boyunca, ABD birliklerine komuta eden bu dar kafalı askere herkes işlerin çok yolunda gittiğini söylemiştir. Think tanklar bünyesinde istihdam edilen entelektüeller de Vietnam halkının ülkeye demokrasi getiren ABD’ye şükran duyduğunu tekrarlamış durmuştur. Sonuç: ABD askerlerini geride metreslerini ve hizmetçilerini bırakarak apar topar helikopterlerle kaçması. İşte bu kendine çok güvenip, olaylara çok sübjektif yaklaşmaya “Westmoreland tavrı” denir. 

ABD yenildi 

15 Temmuz demokrasi devrimi bu açıdan Vietnam’ın ABD işgaline karşı zaferinin zaman bakımından küçük ölçekte ama anlam bakımından daha da önemli bir benzeridir. ABD Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye’ye gelirken bu konu üzerinde acı acı düşünmesi gerek.

 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX