Hakkını helal et Devlet ağabey!

Bu ihtiyar dünya ki, elbette neler gördü geçirdi!

Kimler neler yaşadı da gittiler bu ihtiyar dünyadan!

Ne afetler, milyonlarca insanın öldüğü salgınlar, savaşlar, katliamlar, soykırımlar…!

Ne zalimler, ne mazlumlar..!

Ve mazlumların adına zalimlere karşı durmayı varlık sebebi sayan yiğitler..!

Ahlar vahlar, feryatlar çığlık oldu yükseldi semaya, yaşandı yaşanmasına her şey, lakin ne zalimi bitti ne de mazlumu, bu ihtiyar dünyanın!

Zalimin ve mazlumun olduğu yerde her daim biri vardı ki, o da asil Türk Milleti idi.

Ta Viyana kapısından tutun, Afrika’nın en ucuna, Türkistan’dan, Miammar’a varıncaya kadar tüm mazlumların sesini bu asil Türk Milleti duydu, duyuyor, duyacak!

Hele hele bugünlerde, bu kadar mazlumun olduğu bir dünyada yükü daha da ağırlaştı!

Geçtiğimiz günlerde Lübnan’da bir patlama oldu!

2500 ton patlayıcı..!

Tam da ABD’nin Hiroşima’ya binlerce insanın öldüğü atom bombasını attığı günün seneyi devriyesinde...

Zalim gerekli tahkimatı yaptı, kendince vakti zamanı geldiğinde de düğmeye bastı ve yüzlerce insan can verdi, binlercesi de yaralı!

Hemen hemen hepsi de Müslüman...

Bu seferki patlamanın sonrası, ne Suriye ne de Lübnan’daki patlamaya benzemiyordu!

Fransa Devlet Başkanı Macron soluğu hemen Lübnan’da aldı ve, “Kardeşlik ve yardım söz konusu. Yanılmayın. Çok taraflılığa ve Lübnan halkının çıkarlarına inanan Fransa rolünü oynamazsa, Lübnan’ın iç işlerine karışan İranlılar, Türkler, Suudlar ve bölgedeki diğer güçler olacak. Bu ülkelerden bazıları bunu Lübnan halkının aleyhine kendi jeopolitik ve ekonomik çıkarları için yapacak” dedi.

Bu sözün hemen akabinde Lübnan’da, “Lübnan’ı on yıl süreyle Fransa idare etsin” diyerek birileri internet üzerinden (kampanyasının internet üzerinden düzenlenmesi bir rastlantı ya da kolay olması için değil, istenilen sonucun kolay alınabilmesi için yapılmıştır) imza kampanyası başlatıldı!

Yani, 22 Kasım 1943’te Fransız mandasından kurtulan Lübnan, 77 yıl sonra tekrar Fransız mandası olmak istiyor!

Tam da Türkiye Libya ile “Deniz Yetki Anlaşması” yapıp, darbeci Hafter’in defteri dürülmek üzereyken...

Peki, bunun anlamı nedir?

Bunun anlamı, ihtiyar dünya tarihinde yiğitliğin timsali, mazlumun zalim karşısında sesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin nefesini kesmek!

Karşımızdaki bu ittifakın karşısında tek dezavantajımız da ayrışmamız!

Zaman bize, “çözüm, çözmek, hesaplaşmak” değil, ülkede, tüm yapılarda hesapsız, hasbi bir helalleşmeyi dayatmıştır!

Böyle bir helalleşme, çözülmesi gereken tüm sorunları halledecektir.

Siyaset, ticaret, hatta birbirleri için canını vermeyi göze almış ideolojik yapılar gibi hemen her yapıda ayrışmalarımızı..!

Tam da bu süreçte, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’den İYİ Parti’ye, “Evine dön” çağrısı yapıldı.

Bu dönemde bu çağrı, her zamankinden daha önemli bir çağrıdır!

Çağrının muhatabı başını iki elinin arasına alıp, iyice düşünüp öyle cevap vermeli.

Zira, yapılan bu çağrının cevabını, tarih özellikle yazacaktır!

Bu yazımı bir vesile ile geldiğim Ankara Kocatepe Camii karşısında bir misafirhane odasında yazıyorum. Bir zamanlar bana bu şehirde zaman yetmezdi, şimdi randevu saatini beklerken zaman geçmiyor! Çünkü, nereye gitsem, hangi kapıyı çalsam, bir tarafı üzeceğim!

Derin bir iç çektim ve Kocatepe Camii’ne baktım…

Birbirimize sarılıp ağlayarak kimleri yolculamadık bu caminin avlusundan!

Bize şahsiyet kazandıran, daha yirmili yaşlarda bizi devlet yönetmeye talip kılan Ülkücülerin Başbuğ’u Alparslan Türkeş'i...

Başbuğ’un manevi evladı Ülkücülerin ağabeyi Muhsin Başkan’ımı...

Madem ki, bu dünyanın asil Türk Milleti’ne ihtiyacı var ve madem ki Ülkücüler bu asil milletin teminatıdır, ağabeyim, baba yarımız Sayın Devlet Bahçeli Bey, bir helalleşme çağrısı mı yapsanız?

İnanın, zaman zaman sizi kırmış , üzmüş bir kardeşiniz olarak, “Hakkını helal et Devlet ağabey” diyerek, ilk koşanlardan olurum!

Emin olun ki, bir çok Ülkücü hesapsız, hasbi bir helalleşmeyi bekliyor!