“Yük olan annelik değil, değiştirilen algı”

Yayın Tarihi: 08 Haziran 2024 Cumartesi 10:42:00

Güncelleme Tarihi: 08 Haziran 2024 Cumartesi 10:42:00

Klinik Psikolog ve Yazar Hilal Çorbacıoğlu ile geçmişten günümüze annelik rollerinin neden değiştiğini konuştuk: "Yük olan annelik değil. Annelik dünyanın en keyifli yolculuğu. Anneliğe yüklenen misyonun farklılaşması, anneliğin anlamlandırılışındaki değişiklik zorluyor anneleri. Uzmanlar, kitaplar, sosyal medyadaki mükemmel ebeveyn örnekleri hepsi birer 'kusursuz' model çiziyor..."

AKŞAM Cumartesi

ABONE OL

AKŞAM Cumartesi'den Ali Demirtaş'ın haberine göre, günümüzde en çok konuşulan ve tartışılan konuların başında geliyor aile içi ilişkiler, ergen psikolojisi, annelik/babalık rolleri. Önemli bir konu, çünkü toplum sağlığı anne ve babaların çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine de bağlı büyük ölçüde. Sosyal medya üzerinden şahit olduğumuz Deniz Akkaya ile kızı arasında yaşananlar 'annelik'e bakışla ilgili yeni tartışmaların fitilini ateşledi. Akkaya'nın kızıyla ilgili paylaşımlarına yapılan yorumlar ebeveyn-ergen ilişkisinde ciddi sorunlar yaşandığını gösterdi. Peki sorun değişen annelik rollerinde mi yoksa ergen psikolojisinde mi? Babalar bu sürecin neresinde? İşte tüm bunları Klinik Psikolog ve Yazar Hilal Çorbacıoğlu ile konuştuk.

ANNENİN YANINDA BABAYI DA KONUŞMAK GEREKİYOR

Anneliğe bakış açısının son yıllarda değiştiğini düşünüyor musunuz?

Sanayileşme ile değişen bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bunun öncesinde evin içinde, geniş aile nedeniyle sorumluluklar konusunda daha farklı görevleri olan bir durumu vardı kadının. Artık çoğunlukla dışarıda olan, çalışma hayatında aktif rol alan kadının hem çoklu işlerden hem evdeki dinamiklerin farklılaşması ve annelik beklentisinin fazlalığından rol karmaşaları arttı. Bugün "anne" sorduğunuz bir yerde babayı konuşmak da gerekiyor. Babaların var olan yoklukları söz konusu, bazen de gerçek bir yokluk; tek ebeveynlik halinin geçmişe göre fazlalığı söz konusu. Seminer salonlarında, veli toplantılarında, kliniklerde çocuk için iletişim kurmak amacıyla ulaşılacak kişi listesinde babalar azınlıkta. İş, trafik ve çoğunlukla dışarıda olması elbette büyük etken ama eve geldiklerinde yorgunluklarıyla ekrana kilitlenmelerinin anlamlı bir açıklaması yok.

ANNENİN BABALIK YAPMASI DOĞRU DEĞİLDİR

Anne şefkat ve denge unsurudur. Çocuklarına karşı beslediği sevgi ve şefkat sayesinde adilce çözemeyeceği aile içi problem yoktur. Böylece koruyucu bir kalkan olabilir ve ailede dengeyi sağlar. Annenin babalık yapması yahut babanın annelik yapması doğru değildir. Anne her şeye yetişen kişi olmaktan, boşluk kalmasın diye çırpınmaktan yorgun ve gerginse, hastane, okul, eğitim, ödev, uyku ve ev işleri hele de çalışıyorsa bir de iş yerindeki sorumluluklar kadının fıtri dengesini bozar. Kadından şefkat duygusu geçmesi gerekirken çocuğuna gerginlik nedeniyle öfke ve bıkkınlık geçiyor. Ve biliyoruz ki duygular bulaşıcı ve etkilidir. Eşlerin birbirleriyle kurduğu ilişki evin tüm havasını etkiler.

SINIR İHLALİ ÖFKE DUYGUSUNU BERABERİNDE GETİRİYOR

Annelik son yıllarda annelere yük mü olmaya başladı sizce, anneler bu yükü taşımakta zorlanıyor mu?

Yük olan annelik değil. Annelik dünyanın en keyifli yolculuğu. Sadece yüklenen sorumluluk, gösterilen profiller yani annelikle ilgili değiştirilen algı. Anneliğe yüklenen misyonun farklılaşması, "annelik" anlamlandırılışındaki değişiklik zorluyor anneleri. Uzmanlar, kitaplar, sosyal medyadaki mükemmel ebeveyn örnekleri hepsi bir model çiziyor. Kusursuz, yapabileceğinin en iyisini yapan, her şeye koşturan, yıkılmayan, yorulmayan, tek başına her şeyi sırtlanabilen, hep pozitif, olumsuz veya zorlayıcı duygularını içinde yaşayan, sessiz ağlayan, duyduğu, okuduğu her bilginin doğru olduğunu düşünüp o uzmanların söylediklerine azami dikkat etmeye çalışan bir anne. Böylece hangisi doğru, hangisi yanlış hesap etmekten yorulan zihni 'aman', 'sakın', 'dur' diye çocuklara karşı duygularını üst düzey kontrol etmek zorunda hissediyor ve parmak ucunda yürüyor. Bu da çaresiz ve bitik hissettiriyor. Yahut aldığı sorumluluklardan yorulduğu, sağlıklı sınır çizmeyi bilmediğinden herkes için gönüllü ama evladına ayıracak vakit bulamayan anneler. Bu yorgunluk ve sınır ihlali öfke duygusunu beraberinde getiriyor. Öfkeyle zarar vermekten kaçındığı ve kendi kabuğuna çekilme ihtiyacı hissettiği için de çocuğunu ekranlarla baş başa bırakıyor. Bu da beraberinde daha çok öfke, daha çok yorgunluk, yalnızlık, çaresizlik hissi bırakıyor.

EN ÇOK ZORLANDIKLARI KONU İŞ-EŞ-ÇOCUK VE BEN DENGESİ

Çocuk da yaparım kariyer de ezberi ters mi tepmeye başladı yani?

Kadınların birçoğunun en çok zorlandıkları konu iş-eş-çocuk ve ben dengesini kurmak. İş şartları, şirketlerin çalışma temposunun anneyi zorlaması veya şirketlerin personelinin anne olmasına dair önyargılı ve isteksiz yaklaşımları kadınları seçim yapmaya zorluyor. Anne olan çalışma hayatına devam eden kadınların akıllarında ise evde bıraktıkları çocuk ve yardımcıyla ilgili sorunları, sorumlulukların fazlalığı, mesai saatlerinin uzunluğu, eve gidince devam eden tempo, sorumluluğun yüklediği duygusal ve fiziksel yorgunluk, bir süre sonra kadın için oldukça yorucu bir hâl almaya başlıyor. Çalışma ve aile hayatı arasında denge kurması zorlaşıyor. Diğer taraftan toplumsal beklentiler de var. Kadınlardan hem kusursuz birer anne hem de kariyerlerinde başarılı olmaları bekleniyor. Tek üniversite yetmiyor, lisansüstü eğitim, alanınla ilgili eğitimler, sertifikalar gerekirken ve rekabete zorlandığın mesai arkadaşlarınla ilişkilerini korumaya çalışırken diğer taraftan anne olarak da fazla zaman ayıramadığı çocuğuna karşı sıkıntılı bir döngüye giriyor. Ayıramadığı zamanı telafi etmeye çalışan kadın maddi olarak bunu karşılama çabasında oluyor. Bunun sonucunda çocuğu duygusal olarak anneden uzaklaştıran, gerçek bağın kurulamadığı, çocuğun duygusal olarak ihmal edildiği görülüyor. Bu durum nedeniyle de çocuğun isteklerine sınır koyamadığı, iradesinin zayıf olduğu, hatta tahammülü olamadığı, daha mutsuz bireylere dönüşmesini sağladığına sıklıkla şahit oluyoruz. İşte bu ikili beklenti, kadınlar üzerinde büyük bir baskı yaratabiliyor ve zaman zaman tüm başarılarına rağmen yetersizlik hissi de doğurabiliyor. Bu gitgellerin sebebi bu. Hangisi doğru, hangisi yeterli, hangisi iyi hissettiriyor veya çocuğunla daha iyi ilişki kurmanı sağlıyor sorusu geliyor tabi. Ama bunun en doğru cevabı ikisinden birini tercih etmek değil,

ANNELER, KIZLARININ YAŞAMINDA ÖNEMLİ ROL MODELLERDİR

Ergenlik döneminde özellikle kız çocukları anneleriyle daha mı fazla sorun yaşıyor, neden?

Ergenlik dönemi cinsiyete bakmaksızın kişinin bir "ben" ortaya koymaya çalıştığı, bu sınırları çizerken de hafif sarsıldığı bir dönem. Kız çocuklarının anneleri ile aralarındaki bağ çok kuvvetli ve özeldir. Bu bağ sağlıklı kurulmazsa ergenlik dönemi daha çetrefilli geçer. Bu dönemin sancılarına bakacak olursak en bariz olanı kimlik gelişimi ile ilgilidir. "Ben" sancısı burada başlar ve kız çocukları bağımsızlığını kanıtlamak için daha çok anneleriyle problem yaşar. Ergenlik döneminde meydana gelen hormonal değişiklikler, duygusal dalgalanmalara ve ani ruh hali değişikliklerine neden olabilir. Bu durum, çatışmaların sıklığını ve şiddetini artırabilir. Anneler, kız çocuklarının yaşamında önemli rol modelleridir. Bu durum, bazen annelerin kızlarından yüksek beklentilere sahip olmasına yol açabilir. Anneler, kız çocuklarının güvenliği ve refahı için koruyucu bir tutum sergileyebilir. Ancak kız çocukları, bu dönemde daha fazla özgürlük ve bağımsızlık isteyebilir. Bu durum, annelerle yaşanan çatışmaları artırabilir. İletişim tarzları ve beklentilerdeki farklılıklar da yanlış anlaşılmalara ve çatışmalara yol açar. Çocuğundan ummadığı davranışları gören anne daha öfkelenir ve bu öfkenin dışavurumu yıkıcı etkiler gösterebilir. Yahut sınırlarının ihlal edildiğini düşünen çocuk da ebeveynine karşı yıkıcı davranışlar gösterebilir. Annenin arkadaş olmaya çalışmaması, iyi bir dinleyici olması, iletişimi kuvvetlendirmesi gerekir. Şayet iletişim kuvvetlenirse annenin her şeyi reddetmeyen, sağlıklı sınırlar ve 'hayır'lar koyan yaklaşımı çocuğun da güvende hissetmesini sağlar.

ÇOCUĞUNUZ PROBLEMLERİNİZİ ÇÖZMEK İÇİN DOĞMADI

Sizin çözüm önerileriniz, yorumlarınız nedir?

Hep kriz anında müdahaleyi konuşuyoruz ama asıl konuşulması gereken önleyici olan kısım. İşler bu noktaya gelmeden büyüme sürecinde üzerimize düşen görevler. Bir yetişkin olarak büyüyünce hangi duygularınızın karşılanmaya ihtiyacı varsa çocuklarınızın da onlara ihtiyacı var. Koşulsuz sevgi, güven hissi, duyulmak, görülmek, var olmak, değer görmek, takdir edilmek, onaylanmak, sınırlarını öğrenmek, anlaşılmak, sorunlarında yanında olmak, rehberlik, sosyal hayat, bireysel alanını oluşturmak. Duygularının anlaşılması da çok kıymetli. Duyguları görülen ve ebeveynleri tarafından oldukları gibi kabul edilen çocuklar nasıl hissedeceklerini seçip ifade edebilirler. Size emanet edilen, hayatınıza eşlik eden her hareketinizi itina ile izleyen çocuğunuz hayatı zorlaştırmak için gelmediği gibi hayatınızdaki problemleri çözmek için de gelmedi. Kendi yolunda yürümek kendi hikâyesini yazmak için burada ve bunu öğrenmeye ihtiyacı var. Bunu kimden öğrenecek dünya yolunu kendisinden önce yürümüş ve yanında tutup minicik avuçlarını kavrayan ebeveyninden yani sizden. Düşecek, üzülecek, ayağa kalkacak, koşacak, hatalar yapacak, dersler çıkaracak, sizi beğenmediği de olacak, hayran olduğu da, sabrederseniz kalpten anladığı da. Neyi tercih ediyorsunuz, neye odaklanmayı ve hangi yoldan yürümeyi; sanırım bütün mesele nasıl bir ebeveynliğe niyet ettiğimizde saklı.