0530 708 54 54
0530 708 54 54
01 Temmuz 2022 Cuma 13:00:00 - Güncelleme:01 Temmuz 2022 Cuma 13:00:00

Cüneyt Arkın'ın ardından…

Cüneyt Arkın ile koyu bir sohbete dalmışız Ulus'taki evinde... 90'lı yılların ilk yarısı...

Üzerindeki kot pantolonu gösteriyor, ‹İşporta işidir, marka takıntım yoktur' diyor. Sonra kendi çocuklarından örnek verip gençlerin 'marka tutkusuna' vurgu yapıyor, 'Kendi kültürümüzle gurur duyacak gençlerin yetişmesi için sanatçısıyla, siyasetçisiyle, toplumun tüm dinamikleriyle, gerekli şartları hazırlamak için sorumluluk almalıyız' diyor.

Sözü sinemaya getiriyor: Amerikan filmlerindeki sahte kahramanların yerine, kendi tarihimizle, kültürümüzle özdeşleşmiş gerçek kahramanları gündeme getirmeliyiz.

Türk sinemasında canlandırdığı Malkoçoğlu, Kara Murat, Battal Gazi gibi karakterlerin küçümsendiğini ama daha iyisinin de yapılmadığını söylüyor, ‹'Bu filmleri yokluklar içinde, fakat büyük fedakarlıklarla çektik' diye ekliyor.

Duruşu, bakışıyla etkileyici, karizmatik bir aktördü; dünya yakışıklısıydı...

'Birlikte çektiğimiz filmlerde' diyor Türkan Şoray, 'Benim oynamadığım sahnelerde kameranın arkasında, beni göremeyeceği bir yere geçip, onu hayranlıkla izlerdim.'

Böylesi bir karakter, isteseydi elbette Hollywood'da tutunup, dünya çapında bir şöhret olabilirdi ama 'Benim kahramanın Türk halkıdır' diyerek vatanını tercih etti.

1960'larda, dünya sinemasında olduğu gibi, Yeşilçam'da da star sisteminin egemenliği vardı.

Seyirci, başrol oyuncularına göre filme giderdi.

Yakışıklı erkekler ve güzel kadınlar hep başrolde olurdu.

Cüneyt Arkın da zaten bir dergi tarafından 'jön' seçilmemiş miydi...

Böylesi bir dönemde, Halit Refiğ tarafından keşfedilen Cüneyt Arkın, yönetmenin en değerli filmlerinden biri olan 'Gurbet Kuşları' (1964) ile sinemaya adım attı.

Romantik jön olarak başladığı sinemada daha sonra tarihi karakter filmlerinin vazgeçilmez, efsanevi oyuncusu oldu.

Uğruna doktorluğu bıraktığı sinemayı o kadar sevdi ki hareketli sahneleri çekebilmek için (o dönem) bir sirkte akrobasi eğitimi aldı.

Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, sinemamızda daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirdi.

Kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal içerikli filmlere kadar farklı türlerde filmler çekti.

Yeri geldi, doktor olduğunu hatırladı.

Bir halı saha maçında göğsüne aldığı top darbesi sonucu kalbi duran yapımcı Türker İnanoğlu'na suni teneffüsle müdahale etti.

Tek başına bir ekol oluşturduğu halde 'havalı star pozu' takınmadı, sanatı kadar toplumsal meselelere de duyarlı oldu.

Son nefesine kadar söyleyecek sözü olan, filmlerindeki cesareti hayatına da taşıyan isimdi.

Bugünün dedeleri, evlatları ve torunları, üç kuşak, onun filmleriyle büyüdü.

Hep gündemdeydi.

Yokluklar içinde canla başla çalışan, tarihi kahramanları beyazperdeye taşıyan, mesleği uğruna kılıç tutmayı, ata binmeyi öğrenen, en tehlikeli sahnelerde bile dublör kullanmayarak vücudunda kırılmadık kemik bırakmayan; Yeşilçam'ın fedakar oyuncusu, setlerin ağır işçisi Cüneyt Arkın, geriye dönüp baktığımızda, Türk sinemasının yükünü omuzlayan isimlerin en başında gelir.

Bu yüzden, onun ölümü, biraz da Yeşilçam'ın ölümüdür.

Bir şey daha var...

Bizim seyircimiz Yeşilçam aracılığıyla omuzlarına aldığı oyunculara hep sadık kaldı.

Bu insanları sevmek, daima sevmek, son nefesine kadar sevmek Türk halkına özgü bir kadirşinaslıktır.

BEDİR ACAR

Etiketler : cüneyt arkın bedir acar sanat
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX