Türkiye tarihinin kara lekesi 28 Şubat'ta ne oldu? İşte 28 Şubat sürecinde yaşananlar
Yayın Tarihi: 28 Şubat 2019 Perşembe 08:46:00
Güncelleme Tarihi: 28 Şubat 2019 Perşembe 10:19:00
Türk siyaset tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin üzerinden 22 yıl geçti. 28 Şubat zulmünün toplumda açtığı yaralar hala taze. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat bin yıl sürecek" sözü hiç unutulmadı. Rejim ve başörtüsü tartışmalarıyla zulmedilen nice insan hafızasındaki yerini koruyor. Peki Türkiye tarihinin kara lekesi 28 Şubat'ta ne oldu? İşte 28 Şubat darbesi hakkında tüm merak edilenler
Refah Partisinin 1995'teki genel seçimlerden birinci çıkmasıyla başlayıp irtica tartışmalarıyla alevlenen sürecin kırılma noktalarından 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının üzerinden 22 yıl geçti.
Tartışmalı kararların alındığı MGK toplantısının yapıldığı tarihle anılan ve "Gerekirse bin yıl sürecek" denilen 28 Şubat süreci Türk siyasi tarihinde kara bir leke olarak zihinlere kazındı.
28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBE NASIL OLDU?
Türkiye, Aralık 1995'te yapılan seçimlerde bir ilki yaşamış, "Milli Görüş"ün lideri Necmettin Erbakan sandıktan zaferle çıkarak, yüzde 21 oyla Meclisteki 550 sandalyenin 158'ini kazanmıştı.
Seçimlerden sonra Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında, Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) koalisyonuyla 28 Haziran 1996'da 54. Hükümet kuruldu. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak hükümette görev aldı.
"Rejimin tehdit edildiği" görüşünün sık sık dillendirildiği bu dönemde, huzursuzluğun ilk sinyali Ağustos 1996'daki Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) belirmeye başladı. YAŞ üyeleri irticai faaliyetleri gerekçe göstererek hükümete eleştiriler yöneltti.
Devletin zirvesindeki tartışmalar dışında farklı kesimlerden benzer sesler yükselmeye başladı. Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen ile Yargıtay Başkanı Müfit Utku, adli yıl açılışındaki konuşmalarında şeriat ve laiklik vurgusu yaptı.
Erbakan'ın önce İran gezisi ardından Ekim 1996'daki Mısır, Libya ve Nijerya'ya yaptığı ziyaretler tartışma konusu oldu.
Hatta Libya gezisi için Meclis'te Erbakan hakkında gensoru verildi ancak kabul görmedi.

28 Şubat post-modern darbesi, Türkiye'deki demokrasinin dördüncü kez asker tarafından sekteye uğradığı ve Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti.
NEDEN POST MODERN DARBE OLARAK ANILIYOR?
Türkiye’de 28 Şubat post-modern darbesi, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. Cumhuriyet siyasi tarihinde geçmiş üç örneğin aksine bu sefer askerler yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.
27 MART 1994 YEREL SEÇİMLERİ
Refah Partisi, bir önceki yerel seçime kıyasla oy oranını yüzde 19.14'e çıkarırken, on beş büyükşehir belediyesinin beşini kazandı. Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı.
Bu seçim Refah Partisi ve Erbakan'ın bir sonraki seçimlerde iktidara yürüyüşünün ilk habercisi olmuştu.
24 Aralık 1995 Genel Seçimleri
Aralık 1995 seçimleri çok parçalı bir siyasi yapı ortaya koymuş, ancak Refah Partisi (RP) yüzde 21.37 oy alarak birinci parti olmuştu. 550 milletvekilliğinden 158'ini kazanan RP, 1990'ların başında yükselme eğilimine giren siyasal İslam'ın, 1994'teki yerel seçim başarısının ardından ulaştığı noktayı gözler önüne serdi.
Anavatan Partisi 132, Doğru Yol Partisi 135, Demokratik Sol Parti 76, Cumhuriyet Halk Partisi de 49 milletvekilliğine sahip oldular.
O GECEYE SORUŞTURMA VE TANKLAR SİNCAN SOKAKLARINDA
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı, tepkilere yol açan "Kudüs Gecesi"ni düzenleyen RP'li Belediye Başkanı Yıldız hakkında 2 Şubat 1997'de ayrı ayrı soruşturma başlattı.
Söz konusu gecede konuşan İran'ın Ankara Büyükelçisi Bagheri, 3 Şubat 1997'de Dışişleri Bakanlığına çağrılarak protesto edildi.
Bu gelişmeler gündemdeyken, 28 Şubat sürecinin unutulmayacak görüntüsü olarak tarihteki yerini alan "Sincan'dan tankların geçmesi" olayı yaşandı.
Sincan'da 4 Şubat 1997'de 15 tank ve 20 kariyer aracı, ilçeden geçerek Yenikent'teki tatbikat alanına gitti.
Siyasi tartışmalar
Tüm bu olup bitenler, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de dahil olduğu ciddi siyasi tartışmalara yol açtı.
Dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, yaşanan süreçten duyduğu rahatsızlığı Başbakan Erbakan'a iletti. Gelişmeler, koalisyon ortakları arasında çatlağa neden oldu.
Siyasiler arasındaki gerginlik, toplum tabanına da yansıdı. Bu kapsamda, sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri tarafından Ankara'da geniş katılımlı bir miting düzenlendi.
İran Büyükelçisi Bagheri ise Kudüs Gecesi'ndeki konuşmalarının ardından, artan tepkiler üzerine ülkesine gitmek zorunda kaldı.
Çevik Bir'den "Demokrasiye balans ayarı yaptık" yorumu
"Kudüs Gecesi"nden 4 gün sonra İçişleri Bakanlığına bir yazı gönderen dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, "Belediyelerdeki köktendinci kadrolaşmanın derhal incelenmesini" istedi. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener, valiliklere gönderdiği yazıda "Cumhurbaşkanı'na bilgi verilmek üzere" konunun araştırılması talimatını verdi.
Başbakan Erbakan, 21 Şubat 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel ile yaptığı görüşme sonrasında "Türkiye'nin rejim meselesi yok." açıklaması yaptı.
Aynı gün, Washington'da Türk-ABD Konseyi kapanış balosunda konuşan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, yıllarca zihinlerden silinmeyecek "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık." sözlerini sarf etti.

Tartışmaların en yoğun döneminde, Cumhurbaşkanı Demirel'in 26 Şubat'ta Başbakan Erbakan'a "rejim konusunda endişelerini dile getiren bir mektup gönderdiği" ortaya çıktı.
Çankaya Köşkü'nde 8 saat 45 dakikalık toplantı
Tüm bu gelişmelerin ışığında, 28 Şubat 1997'de kritik MGK, Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlığında toplandı.
MGK tarihinin en uzun toplantılarından biri olan, Türkiye'ye siyasal ve sosyal anlamda yeni bir istikamet çizen bu tarihi toplantı, 8 saat 45 dakika sürdü. Çankaya Köşkü'nde saat 15.10'da başlayan toplantı, 23.55'te sona erdi.
MGK toplantısına Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç da katıldı.
Toplantıda, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Taner ile MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral Necdet Timur da hazır bulundu.
4 maddelik MGK bildirisi
Toplantı sonrasında yayımlanan 4 maddelik MGK bildirisinde özetle "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" belirtilerek, "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" vurgulandı.
STK'lerden MGK kararlarına destek geldi
MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından, 1 Mart 1997'de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği 20 madde ortaya çıktı. Bu taleplerin arasında, "Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'deki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi" de vardı.
Başbakan Yardımcısı Çiller 2 Mart'ta DYP Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, askerin hükümetten istediği taleplerine direnilmemesini istedi. Bundan sonra DYP'de "hükümetten çekilelim" sesleri yükselmeye başladı.
Bu süreçte bir basın toplantısı düzenleyen Erbakan, yeni hükümet arayışlarına tepki göstererek, "Hükümet TBMM'de kurulur, MGK'da kurulmaz" ifadelerini kullandı.
Bazı sivil toplum kuruluşları da açıklamalar yaparak, MGK kararlarına tam destek verdiklerini ifade etti.
DYP ve RP arasında yol ayrımı
Çiller, Başkanlık Divanı toplantısında MGK kararları ve uygulanması konusunda TBMM'de genel görüşme açılması için Erbakan ile anlaştıklarını, genel görüşme önergesini hafta başında Meclise sunacaklarını açıkladı. Ancak diğer partilerin sert tepki göstermesi üzerine bu plan uygulanamadı.
Cumhurbaşkanı Demirel, MGK'nin anayasal ve kendine özgü bir kuruluş olduğunu vurgulayarak, "MGK kararlarının uygulanmaması halinde devletin yürümeyeceğini, uygulamayanların sorumlu olacağını" kaydetti.
Bunun üzerine Erbakan, MGK kararları için RP'li bakanlar Fehim Adak ve Şevket Kazan ile DYP'li Nevzat Ercan'dan oluşan bir "uygulama komitesi" kurdu.
Bundan sonraki süreçte, başta 8 yıllık kesintisiz eğitim olmak üzere MGK kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan tartışmalar, DYP ve RP arasındaki yol ayrımını hızlandırdı.
RP'ye kapatma davası
Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümünde konuşan Cumhurbaşkanı Demirel, "Kimse laik Cumhuriyet'e alternatif aramaya kalkışmasın" ifadelerini kullandı. Demirel, 22 Nisan'daki bir başka konuşmasında ise Türkiye'nin içinde bulunduğu krizden çıkış yolunu "seçim" olarak gösterdi.
MGK, 26 Nisan'da toplandı ve 28 Şubat'ta alınan kararların ne kadar uygulandığını belirleyebilmek için "İzleme Komitesi" kurulmasını kararlaştırdı. Bu komite, her ay MGK'ya bir de rapor sunacaktı.
Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 21 Mayıs 1997'de "Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği açıklıkla anlaşıldığı" gerekçesiyle, RP'nin sürekli kapatılması istemiyle dava açtı.

ERBAKAN İSTİFASINI SUNDU!
Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 11 Haziran'da irticaya karşı "Batı Çalışma Grubu" oluşturuldu.
Haziran ayının 18'inde Başbakan Necmettin Erbakan ile yardımcısı Tansu Çiller, "Giderek artan toplumsal gerginlik nedeniyle hükümetin nasıl devam edeceği" konusundaki görüşmede uzlaştılar. Başbakanlığı Çiller devralacak, BBP hükümete girecek ve erken seçim yapılacaktı. Bu anlaşmadan sonra Erbakan aynı gün hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Demirel'e sundu.
Cumhurbaşkanı Demirel ertesi gün muhalefet lideri Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Hüsamettin Cindoruk ile görüştü, ardından da hükümeti kurma görevini ANAP Genel Başkanı Yılmaz'a verdi. Yılmaz'ın görevlendirilmesine RP, DYP ve BBP liderleri tepki göstererek, Demirel'i eleştirdi.
RP'nin 14 yıllık siyasi yaşamı sona erdi
Demirel başkanlığında 25 Haziran'da gerçekleşen MGK toplantısı, Erbakan'ın katıldığı son MGK toplantısı oldu. 30 Haziran'da 55. Cumhuriyet Hükümeti, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kuruldu.
ANAP-DSP ve DTP ortaklığıyla kurulan hükümette DSP lideri Bülent Ecevit Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.
MGK kararlarından en çok tartışılan 8 yıllık kesintisiz eğitim ile ilgili yasa tasarısı, 16 Ağustos 1997'de TBMM'de 242'ye karşı 277 oyla kabul edildi. 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, 1997-1998 eğitim-öğretim yılının açıldığı 15 Eylül'den itibaren uygulanmaya başlandı.
CEZASIZ KALMADI
'Postmodern darbe' cezasız kalmadı! Türk siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak bilinen ve dönemin Başbakanı Erbakan'ın istifasını getiren 28 Şubat döneminin failleri, bağımsız mahkemece yapılan yargılama sonucu cezasız kalmadı.
Türk siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak bilinen ve dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın istifasını getiren 28 Şubat döneminin failleri, bağımsız mahkemece yapılan yargılama sonucu cezasız kalmadı.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün de bulunduğu 21 sanığı müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Refah Partisi (RP) ile Doğru Yol Partisi (DYP) arasında, 1996 yılındaki seçimlerin ardından, REFAHYOL Hükümeti olarak bilinen 54. Hükümet kuruldu, Başbakanlık görevine de dönemin Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan seçildi.
Söz konusu dönemde yaşanan bazı olayların ardından, Sincan'da tankların yürütülmesi ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Erbakan'a, rejim konusunda endişelerini dile getirdiği mektubu göndermesinin sonrasında 28 Şubat 1997'de toplanan Milli Güvenlik Kurulunda (MGK) alınan kararlar ve uygulamalar, Türk siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak bilinen süreci başlattı.
![]()
Başbakan Erbakan'ın, 5 Mart 1997'de imzaladığı kararlar sonrasında, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in, ABD'de yaptığı konuşmasında, "demokrasiye balans ayarı yaptık" sözlerini kullanması, demokratik hayata yapılan müdahalenin dışa vurumu niteliğindeydi.
Sürecin devamında Erbakan, 18 Haziran'da Başbakanlıktan istifa etti ve yeni bir hükümet kuruldu.
İlerleyen yıllarda Anayasa'daki değişikliklerle 28 Şubat darbecilerinin yargılanmalarının önü açıldı. Ülke genelinde 28 Şubat'ın sorumluları hakkında birçok suç duyurusunda bulunuldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma ile birleştirilen suç duyurularının ardından ilk operasyon, 12 Nisan 2012'de düzenlendi.
Operasyonlar sonucu dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay İstihbarat ve İKK Daire Başkanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri emekli Orgeneral İlhan Kılıç, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ahmet Çörekçi, Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Köksal, Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Teoman Koman ile eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün de arasında bulunduğu birçok kişi 28 Şubat'ın faili olarak tutuklandı.
16 YIL SONRA HAKİM KARŞISINA ÇIKTILAR!
Soruşturma sonucunda 22 Mayıs 2013'te, 103 kişiye, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehlerine olan Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle yetkili Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı.
Toplam bin 309 sayfalık iddianamede, suç tarihi olarak 54. Hükümetin kurulduğu 8 Temmuz 1996 ve sonrası gösterildi. İddianamede Tansu Çiller "mağdur", Meral Akşener "tanık", Şevket Kazan, Şeref Malkoç, Merve Kavakçı, Mehmet Bekaroğlu, Teoman Rıza Güneri, Bülent Orakoğlu, Hüda Kaya, Mehmet Ali Yavuz, Kazım Arslan ve Cafer Güneş'in de aralarında bulunduğu 481 kişi ise "müşteki/mağdur" olarak yer aldı.
İddianamede, Refah Partisinin 1994 yerel seçimlerindeki başarısının ardından TSK içinde bir grubun askeri müdahale için harekete geçtiği ifade edilerek, bu nedenle ilk olarak askeri darbeye karşı çıkabilecek personelin ordudan ilişiğinin kesilmesini sağlamak amacıyla faaliyette bulunulduğu anlatıldı.
Refah Partisinin bir yıl sonraki genel seçimlerde en fazla oyu alması ve koalisyon hükümetinde büyük ortak olması üzerine askeri müdahale düşüncesine sahip bu yapılanmanın parti ve halk üzerinde psikolojik harekat yürüttüğü kaydedilen iddianamede, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adıyla faaliyet yürüten yapılanmanın, 28 Şubat kararlarının alınmasını sağladığına yer verildi.
Davanın iddianamesinde, 28 Şubat 1997'deki MGK'da alınan kararlar ve bunların uygulanmasıyla ilgili sürecin ülkeyi derinden etkilediği belirtildi.
Dava kapsamında savunma yapan ilk sanık olan dönemin Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Bir, iddianamede "temelsiz, hukuk dışı, birbiriyle ilgisi olmayan" hususlara yer verildiğini ileri sürdü ve "İsnat edilen suçla ilgi kurulmaya çalışılan iddialar, tümüyle mevzuat çerçevesinde cereyan eden faaliyetlerdir." dedi.
Sanıklardan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Karadayı ise "28 Şubat süreci, bazı çevrelerce söylendiği gibi bir darbe süreci asla değildir." değerlendirmesinde bulundu.
Çetin Doğan da "BÇG ve 28 Şubat iddianamesi adıyla açılan dava, Ergenekon ve Balyoz türevindendir." iddiasını paylaştı.
Mahkeme, yargılamada sanık savunmalarının alınması sürerken, değişik tarihlerde tutuklu sanıkların tahliyesini kararlaştırdı. Son tutuklu sanıklar Çevik Bir, Erol Özkasnak, Çetin Doğan ile emekli Tümgeneral Kenan Deniz ve emekli Tuğgeneral İdris Koralp de 19 Aralık 2013'te adli kontrol şartıyla tahliye edildi.
Mahkeme değişikliği
TMK'nin 10. maddesiyle görevli mahkemelerin kapatılması sonrasında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava dosyası, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Bu mahkemedeki ilk duruşma ise 27 Haziran 2014'te görüldü.
Yargılama sırasında dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller "mağdur/tanık", dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, "mağdur" olarak dinlendi.
55. Hükümet'in Başbakanı Mesut Yılmaz, eski TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Necmettin Erbakan'ın özel danışmanı İlnur Çevik, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, DYP'li milletvekillerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi de mahkemeye "tanık" olarak ifade verdi.
28 ŞUBAT DAVASINDA KARAR!
Sanıkların esasa ilişkin savunmalarının alınmasından sonra 13 Nisan 2018'de mahkeme hükmünü açıkladı.
Mahkeme, sanıklar dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ahmet Çörekçi, dönemin Genelkurmay MEBS Başkanı ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Hayri Bülent Alpkaya, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Hikmet Köksal, dönemin Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Aydan Erol, Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Cevat Temel Özkaynak, dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin Saner, Genelkurmay İstihbarat ve İKK Daire Başkanı emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, dönemin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri emekli Orgeneral İlhan Kılıç, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı Çetin Dizdar, eski YÖK üyesi emekli Korgeneral Erdoğan Öznal, dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Hakkı Kılıç, dönemin Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Plan Şube Müdürü İdris Koralp, dönemin Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Başkanı ve Başbakan Askeri Başdanışmanı Kenan Deniz, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muhittin Erdal Şenel, dönemin Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı Vural Avar, dönemin Genelkurmay Personel Başkanı Yıldırım Türker ve dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ü, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehlerine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Sanıkların yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını takdiri indirim nedeni kabul eden mahkeme, cezalarını müebbet hapse çevirdi ve sanıklar hakkında uygulanan adli kontrol şartlarının devamına hükmetti.
Yargılama sürecinde hayatını kaybeden Teoman Koman, Eser Şahan, Salih Eryiğit ve Tevfik Özkılıç hakkındaki dava ise ölmüş olmaları nedeniyle düşürüldü.
68 beraat, 10 zaman aşımı
Mahkeme, 765 sayılı TCK'nin 147. maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak" suçundan dava açılan 10 sanığın eyleminin, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak"a ilişkin "gizli ittifak" suçu kapsamında kaldığına hükmetti.
Bu suça ilişkin 765 sayılı Kanun'da 10 yıllık asli zaman aşımı süresi bulunduğuna dikkati çeken mahkeme, bu sebeple sanıklar hakkındaki kamu davasını zaman aşımından düşürdü.
Mahkeme, 68 sanık hakkında ise yüklenen suçları işlediklerinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı verdi.
Kararın ardından ceza verilen sanıkların tutuklanmaları yönünde bazı katılanlar tarafından üst mahkemeye itirazda bulunuldu. Kararı değerlendiren mahkeme itirazları reddetti.
Gerekçeli karardan
"Postmodern darbecileri" yargılayan ve mahkum eden Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın gerekçeli kararını 3 Temmuz 2018'de açıkladı.
Kararda, "Dava konusu olayda, hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş oldukları anlaşılmaktadır." ifadeleri yer aldı.
Sanıklardan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in, "54. Hükümetin düşürülmesine yönelik tüm faaliyetlerden bilgileri olduğu" ve suça iştirak ettikleri vurgulanan gerekçeli kararda, "Hiçbir görev hiç kimseye suç işleme hak ve ayrıcalığı vermez." denildi.
BÇG'nin yasal dayanağı olmayan faaliyetlerde bulunduğu kaydedilen gerekçeli kararda, Sincan'da tankların yürütülmesine ilişkin, "Sincan'ın işlek caddelerinde tankların ve zırhlı araçların yürütülmesi, 54. Cumhuriyet Hükümeti'ni cebren düşürmeye, devirmeye elverişli bir eylem olarak kabul edilmiştir." değerlendirmesi yer aldı.
Gerekçeli kararda, sanık Çevik Bir'in, BÇG'nin faaliyetleri ve sonrasında 54. Hükümetin istifa ettirilmesi ile sonuçlanan sürece ilişkin "postmodern darbe" sözünü bizzat kullandığı belirtildi.
Söz konusu dönemde "postmodern" darbecilerin, REFAHYOL Hükümetini hedef aldığı, bakanlıklar, belediyeler ve mülki amirlerle ilgili yasa dışı tespit ve fişlemeler yaptığı, hazırlanan eylem planları ve yürütülen bütün çalışmaların seçimle iş başına gelmiş meşru hükümetin devrilmesine yönelik olduğu kaydedildi.
(AA)


















