0530 708 54 54
0530 708 54 54
04 Şubat 2023 Cumartesi 07:24:00 - Güncelleme:04 Şubat 2023 Cumartesi 07:24:00

Adam yine kazanacak

Kimse kendi beceriksizliğini bahanelerle örtmesin. Adam sahada. Adam her gün 18-20 saat koşuyor, terliyor, çalışıyor. Adam bir siyaset virtüözü. Adam sokakları tanıyor. Adam toplumun nabzını çok iyi tutuyor. Adam yine kazanacak.

SPOT 1: Kimse kendi beceriksizliğini bahanelerle örtmesin. Adam sahada. Adam her gün 18-20 saat koşuyor, terliyor, çalışıyor. Adam bir siyaset virtüözü. Adam sokakları tanıyor. Adam toplumun nabzını çok iyi tutuyor. Adam yine kazanacak.

SPOT 2: 'Afrika'da Eşitler İlişkisi' diplomasisi yürüten Türkiye büyük karşılık bulurken, Türkiye güven ilişkisi kurarken, bu ülkelerle olan dış ticaretini büyütürken, son 10-15 beş yılda ortaya çıkan Avrupa'nın siyasi cüceliği doğal olarak Erdoğan'ın liderliğini hedefe koydu.

Dr. Hülya Bulut / Yazar

Türkiye Cumhuriyeti'nin işleyen ve demokratik bir yapıya sahip olan seçim sisteminde gerçekleştirilen yerel, genel ve başkanlık sistemi seçimlerinin tamamında, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlık esasına dayalı ve eşit haklara sahip özgür halkı tarafından seçilen liderin adı Erdoğan. Böyle bir lidere "diktatör" yakıştırması yapmak son derece yanlış, haksız ve kötü niyetli bir yaklaşımın sonucu. Öyle ki, bu kasıtlı tutum sadece Erdoğan'a yönelik değil; bu tutum ile aynı zamanda Türk milletinin de aklı küçümsenmekte ve Türk seçmeninin özgür iradesi yok sayılmakta.

Kaldı ki, diktatörlük iddiasında bulunanlara sormak lazım: Yapılan seçimler ve kazanılan başarılar açık ve net bir şekilde ortada iken, ne halka rağmen ilan edilmiş bir başkanlık sistemi ne de halksız ilan edilmiş bir başkanlık sistemi varken bu garez niye acaba? Gelin hep birlikte, diktatörlükten bahsetmenin son derece habis bir ruh olarak zuhur ettiğini bir kere daha kendi gözlerimizle görelim...

"Çıkmışsın yenmiş!

Çıkmışsın yenmiş!

Yenmiş de yenmiş,

Yenmiş de yenmiş!"

Hatırlayacaksınız ki, yukarıdaki dörtlüğün şairi 'gel buraya Muharrem' idi. Yahu, ne garip bir ülkede yaşıyoruz; 'sağın sol, solun da sağ' olduğu bir ülke. Yazılan siyasi yazıların ve makalelerin önemli bir kısmı 'diktatör Erdoğan' diye tepinmekte. Hem ülkede diktatör olacak, hem de Erdoğan diktatör diye yazan çizenler her gece rahat bir uyku çekecek. Gülsek mi, ağlasak mı? Ama bizi bilenler bilir, nükteli ve yapıcı bakmayı severiz. Bu bakımdan düşünüyorum da, Türkiye bu manada en keyifli ülkelerden biri.

İddia var, ispat yok

Sen ana muhalefet partisi olacaksın. Büyük laflar edeceksin. Demirelvari 'kim ne verdiyse beş fazlasını veririm' diye altı boş salvolar üfüreceksin. Sonra asrın sloganını bulup, 'Ekmek için Ekmelettin' sloganıyla kimsenin tanımadığı adayla seçime gireceksin. Allah dünün de, bugünün de toplumu güldüren eğlendiren bu siyasetçilerinden razı olsun. İşin bir ilginç boyutu da kazanamayınca 'elektrikler kesildi', 'çöpte oy pusulası bulundu' gibi iftiralar atacaksın. O dönemin, CHP seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı Emre Halıcı'nın söylediği gibi: Genel Başkan, seçimlerle ilgili ileri geri konuşuyor ama, sandıklardan seçimlere ilişkin hiçbir usulsüzlük tutanağı gelmiyor.

Yani demem o ki; öyle üniversitelerden değil, liselerimizden yirmi otuz gencimizi alsak da, muhalefete yerleştirsek, vallahi de billahi de muhalefette gözle görülür bir toparlanma yaşanır. Tarihe, 'Ekmek için Ekmelettin' kazası olarak geçen olaydan sonra, 2018 yılında yeni sistemin ilk başkanlık seçimlerinde hatırlarsanız CHP tarafından az kalsın Abdullah Gül aday gösteriliyordu. Neyse ki, partinin ana damarından gelen ve gerçek milliyetçiliğiyle tanınan Muharrem İnce, Kılıçdaroğlu'nu 'sen aday olmalısın, olmuyorsan ben olacağım' diyerek sıkıştırdı da, CHP siyasi namusunu korudu. Çünkü, gerçek CHP'liler aslında çoktandır Abdüllatif Şener'den, Abdullah Gül'den, Mehmet Bekaroğlu ve tayfasından sıkıldı, bunaldı. Deniz Baykal da, sıradışı bir lider değildi ama, milli ve yerli idi. Bugünün CHP'si de, altılı masası da, hatta yedili masası da ülkenin ve toplumun gerçek ihtiyaçlarından değil, Batılı emperyalistlerin nasıl baktığı ve ne istediği noktasından hareket etmekte.

Kılıçdaroğlu adeta İnce seçilmesin diye gayret gösterdi

2018 başkanlık seçimlerine aday olan Muharrem İnce, oldukça geç aday gösterilmişti. Hatta kendi ifadesiyle kampanya sürecinde 'diktatörlükle ve tek adamlıkla haksız yere suçlanan Erdoğan'dan değil, görüntüyü kurtarmak için kendisini zoraki aday yapan Kılıçdaroğlu ve ekibinden en büyük zararı görmüştü. Kısacası, İnce'yi aday gösteren Kılıçdaroğlu adeta İnce seçilmesin diye gayret göstermişti. Hizmetleriyle girdiği her seçimde halkın ilgisini ve desteğini kazanan Erdoğan tekrar seçildiğinde Muharrem İnce, CHP genel merkezine rağmen Erdoğan'ın hak ederek kazandığını vurgulamak için 'adam kazandı!' demişti. Sen her seçimi kaybedeceksin, başkanlık seçimlerinden kaçacaksın, kendi partinden mecburen aday gösterdiğin kişinin altını oyacaksın, sonra da Erdoğan diktatör olacak öyle mi! Haydi oradan.

Pakistan'ın ardından Macaristan Başbakanı Orban da, Erdoğan'ı Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Kur'an-ı Kerim yakmayı ifade özgürlüğü zanneden İsveç, Erdoğan'a da Türkiye'ye de Nobel Barış Ödülü'nü vermez. Bu arada yeri gelmişken hatırlarsanız, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM'de yaptığı basın toplantısında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 4-6 yaş arasındaki çocuklara verdiği Kur'an eğitimini eleştirmiş ve okul öncesinde verilen din eğitimini orta çağ zihniyeti olarak tanımlamıştı. Çok merak ediyorum doğrusu; kamusal alanda, siyasi bir parti adına konuşma yapan bu kişi, söz konusu Türkiye'de Kur'an eğitimi olunca böyle vulgar bir iletişim dilini hiç çekinmeden rahatlıkla kullanabilme özgürlüğüne sahip iken; Türkiye'de nasıl olur da diktatörlükten bahsetmek mümkün olabilir?

Sizce de asıl sorgulanması gereken şey, halkın yüzde 99'unun Müslüman olduğu kendi ülkesinde inançlara karşı son derece saygısız bir iletişim dilini hiç çekinmeden en sert şekliyle kullanabilen samimiyetsiz CHP'nin, İsveç'te Kur'an-ı Kerim mushafını yakma eylemlerinin orta çağa dayandığını hiç aklına getirmemesi değil mi? Yine sorgulanması gereken şey, insan hakları ve ifade özgürlüğünün arkasına saklanarak Avrupa'nın 2023 yılında bile hala yaşamakta olduğu orta çağ zihniyetine karşı, CHP'nin kendi ülkesinin Müslümanları için kullandığı kibirli ve vulgar iletişim dilini onlar için de kullanmaması değil mi?

Mesele ödül almak değil

Dönelim Nobel'e. Mesele zaten Nobel Ödülü'nü alıp almamak değil. Mesele, diktatör suçlaması yapılan Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin Filistin meselesinde dik durabilmesi, mülteci krizinde milyonlarca insanı ölümden kurtarması, ABD'nin dünyaya dayattığı Ukrayna-Rusya savaşında barış araması, kimsenin gerçekleşmesine ihtimal vermediği Tahıl Koridoru'nu hayata geçirmek marifetiyle milyonlarca ton gıdanın israfını önleyerek dünyanın kıtlıkla baş başa kaldığı bir dönemde toplumları rahatlatmasıdır.

Tam yüz yıl sonra Avrupa'da, yine kan gövdeyi götürdü, götürecek. Bir süredir hızla yükselmekte olan faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve nefret suçları Avrupa'yı çaresiz bir şekilde kilitlemiş ve daraltmış durumda. Fransa, Hollanda ve İspanya koloniyel ülkelerinin Afrika'dan veya diğer kıtalardan elde ettiği havadan gelirler, artık o kadar da kolay akmıyor. Fransız ordusu ve kurumları Cezayir ve Mali gibi ülkelerden kovulmuş durumda. Erdoğan liderliğinde 'Afrika'da Eşitler İlişkisi' diplomasisi yürüten Türkiye büyük karşılık bulurken, Türkiye güven ilişkisi kurarken, bu ülkelerle olan dış ticaretini büyütürken son on- on beş yılda ortaya çıkan Avrupa'nın siyasi cüceliği doğal olarak Erdoğan'ın liderliğini hedefe koydu.

Türkiye muhalefetinin işte Batı'nın bu miyop siyasi zümresi ile aynı ifadeleri paylaşıyor olması acaba bir tesadüf mü? Size yakın dönemde olacakları söyleyeyim: İddiasız ve pısırık muhalefet, günü kurtarmak için zar zor gecikerek açıklayacağı adayın arkasında bile yine tam vücut durmayacaktır. Kendi özgün ve vizyoner projeleri olmadığından, icracı Erdoğan'ın her yaptığına karşı çıkmakla, istemezük naralarıyla büyük projeleri engellemekle ve hasbel kader iktidar olurlarsa çoğu projeyi, çalışmayı, yürütülmekte olan işleri durduracaklarını söylemekle yine bu ferasetli toplumdan yeterli oyu alamayacak.

İşte diktatör dedikleri Erdoğan, Türkiye'nin 1950'lerden itibaren yapageldiği açık ve adil seçimlerinden birini daha kazanacak. Belki de, en önemlisi işte o söylenen Türkiye Yüzyılı'nın bir yansıması olarak 2023-2028 yılları arasında Akkuyu Nükleer de, hızlı tren ağları projesi de, milli muharip uçak da, Karadeniz gazı da, altın madenleri de, lityum yatırımları da, hatta Doğu Akdeniz'deki kaynaklar da tamamlanacak ve faydaları tamamen piyasalara akacaktır. Bu nedenle şimdiden şerh koymalı ki; kimse kendi beceriksizliğini bahanelerle örtmesin. Adam sahada. Adam her gün 18-20 saat koşuyor, terliyor, çalışıyor. Adam bir siyaset virtüözü. Adam sokakları tanıyor. Adam toplumun nabzını çok iyi tutuyor.

Gönül gözleri kör olmuşların gözleri açılır mı bilmem, ama gerek kendilerine Batılı danışmanlar seçerek gerekse diğer küresel liderler ile iş birliği yaparak "sözde diktatörlüğün" yıkılması için Batılı liderleri Türkiye'ye karşı hareket etmeye çağıran dayanaksız, temelsiz, hain ve kibirli kesimlere Türk demokrasinin temel erdemlerinde ve Türk milletinin özgür iradesinde boğulun demek geliyor içimden.

'Adam yine kazanacak!'

[email protected]

Etiketler : Afrika Gönül gözleri Akkuyu Nükleer
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX