0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

ABD-İngiltere ilişkileri 

ABD-İngiltere ilişkileri, dünyanın en karışık ilişkilerinden biri, buna nüfuz edemiyoruz. Öte yandan homojen bir Amerikan ya da İngiliz devleti iradesinden tam olarak söz edebilir miyiz, bu da meçhul. ABD’de FBI ayrı bir kurum, CIA ayrı bir kurum, Pentagon ayrı bir kurum, NASA’nın ise aslında tam olarak ne yaptığını bilen de yok. Amerika garip, özgün bir yer, ne Osmanlı’ya benziyor ne de Roma’ya. Aslında kendisini oluşturan Britanya İmparatorluğu’na da benzemiyor. En nihayetinde ise Anglo-Sakson dünyanın dışında bir şey de değil. Öte yandan Amerika, İngiltere’yi yenerek onu alaşağı etmedi ki! İngiltere, geriledi. Gerilemesi de normaldi. Çok uzun süren bir egemenliği vardı. Hakikaten yıpranmış, kendisine karşı dünya çapında kin ve nefret hayli birikmişti. Uzun yılların sömürgecisi İngiltere’nin, demokrasi ve insan hakları söylemini taşıması mümkün değildi, buna kendi halkı bile inanmazdı. 

İngiliz aklı, temelde hakikaten gariptir, “Birlik”in temel düşmanıdır. Atom sırlarını Ruslar’a vererek ABD’nin tek başına dünya hâkimiyetine müsaade etmediler, patronu ikiye böldüler, Birlik’e müdahale ettiler. Ruslar’a karşı da Komünist Çin’i himaye ederek, Komünist âlemde de “ikilik” yarattılar. Dünyada daima gözettikleri şey, “ikilik”tir. Bunun Kozmos’taki yerinin tam olarak anlaşılabilmesi için “Şeytan”ın tam olarak ne olduğunun doğru anlaşılması şarttır.
 
İngiliz Aklı’nın kaynaklarından biri, hiçbir prensip tanımamaları, kuralsız savaşmalarıdır. 

ABD ile İngiltere arasında özel bir ilişki olduğunu dile getiren ilk kişi, Washington’u 2. Dünya Savaşı’na müdahil olmaya ikna eden Winston Churchill’di. İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, “Amerika Birleşik Devletleri ile birçok konuda görüş birliği içinde olmamızın nedeni, bu paralelliğin çıkarımıza olmasıdır” demişti. “ABD’nin sırtından geçinen asalak” olmakla da suçlanan Londra ise Washington yönetimine yakın olmanın uluslararası siyaset dünyasında büyük bir ağırlığa sahip olmak anlamına geldiğinden emin. 
İki ülke arasındaki özel ilişki, zaman zaman ciddi sınavlar da verdi. Süveyş Krizi’nde (1956) ABD’nin SSCB’yle aynı safta yer alması üzerine İngiltere ve Fransa’nın bölgeden çekilmek zorunda kalması, Londra ve Paris’in küresel bir aktör olarak sahneden çekildikleri, süper güç statüsünün Amerika ve Sovyetler’e geçtiği gerçeğini ortaya koydu. Süveyş’ten sonra İngiltere, bir daha tek başına hiç askeri güç kullanmadı. Artık Amerika’nın yedeğindeki bir güçtü. Bugün bazı tarihçiler bu krizden İngiltere’nin ders aldığını, o gün bugündür de, bir daha Washington’un destek ve onayını almadan küresel icraatlarda bulunmadığına dikkat çekiyorlar. 
Madalyonun bir diğer yüzünde ise başka hakikatler var: ABD, İngilizleri dinlemeden kolay kolay stratejik karar almaz, aldığı zaman da sorun çıkar.  İngilizler, ta başından beri -muhtemelen bugün de- Amerikan devletinin kritik noktalarına yuvalanmıştır. Tarihçi İlber Ortaylı’ya göre de “Bugün ABD cihan devletidir. Onunla itişme olamaz. Dünya enerji kaynaklarını kontrol eder. Ancak ABD’nin dünya politikasını kontrol eden, İngiltere’dir. ABD’de önemli kararlar, İngiliz diplomatların kararıyla alınır. Ve onların izni, haberi olmadan adım atmaları mümkün değildir. Amerikalılar bir tek İngiliz diplomatları dinler. İngiliz idari, diplomasi, kanunlar sistemi, uzun süre gidecektir. 50 yıl önce biz, Fransa için Cezayir’e ihanet ettik. Bugün Fransa ve Almanya harcayamayacağımız ülkeler değil. Ama İngiltere harcayamayacağımız bir ülke.” (Kaynak: 13 Mart 2011 – İlber Ortaylı’nın Turkish Forum’un konuğu olarak Londra’da verdiği konferans) 
Bu konuya yarın devam edeceğiz.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX