0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Gıt gıt gıdak… Cuf cuf cuf…

Sene 1960'lar, Anadolu'dan kimisi bitişikteki tarlayı satın alabilmek, kimisi başını sokacak bir ev parası biriktirebilmek kimisi de yavuklusu için başlık parasını biriktirebilmek için yola koyulmuş...

Dişleri sayılmış!

Kan idrar tahlilleri yapılmış!

Onları çağıranlar, pazularına bakmış!

Kolay mı, İkinci Dünya Savaşı'nda yerle bir olan Batı Avrupa'yı inşa edecekler..

Kimileri de maden ocaklarında kömür çıkaracaklardı.

Dün Belçika'daydım, 1960'lı yıllarda gidenlerin çoğu Rahmeti Rahmana kavuşmuşlar, bir kısmının mezarı Batı Avrupa'da kalmış, oysa, hemencecik gidip geleceklerdi!

Ben, otuz yıl öncesinde çoğunu tanıyıp hikayelerini bizzat kendilerinden dinlemiştim.

Düşünsenize dil yok, yol, iz bilmezler!

Kendileri için yapılan haimlerde, tek odanın içerisinde ranzalara koyulmuşlar, "Hier können Sie auch einkaufen" yani, "Aha buradan da alışveriş yaparsınız" demişler.

Demişler demesine de yumurta, jilet nasıl istenir, nasıl bilsinler?

Başlarlar, "Gıt gıdak " demeye, ama nasıl anlasın ecnebi?

Portakalı alır altına, iki kokunu açar, başlar gıdaklamaya ...

Birbirlerini kaybetmemek için, birbirlerinin ellerinden tutarak yürürler sokaklarda, ne bilsinler Batı Avrupa'da iki erkeğin el ele yürümesi başka anlamlarda...!

Yine de kimi zaman kaybederler yollarını!

İşaret bahnhoflar, yani tren istasyonları...

Tarif alamazlar ve birbirlerinin arkasına tutunup, tren sesi çıkararak, "cuf cuf" meydanda dönerler!

Ecnebiler tiyatro sanırlar, başlarlar önlerine para atmaya.

Ama gösteri bitmez, anlarlar ki, bahnhofu soruyorlar, bizimkiler paraları almadan gösterilen istikamete doğru birbirlerinin ellerinden tutarak yürür giderler.

Yıl 1988...

450 kilo nohut, 300 kilo nohut satıp 1500 Mark da borç alıp düşer yollara Aksaraylı Ahmet...

Parayı, anasına iç donuna yaptırdığı cebe saklar, çengelli iğne ile de sıkıca iğneler...

Önce Macaristan sonra Almanya...

Vize yok, oturma çalışma izni yok!

Bisikletle işine giderken, araba çarpar da şikayetçi bile olamaz!

Kaldığı bekar odasını basar polis, o da dört tonluk mazot tankerine saklanır!

Çıktığında, boynundan aşağı tüyler dökülmüş!

Aksaraylı adaşım Ahmet elini uzatarak, "Hoş geldin Reis, ben son Osmanlı " diyerek tanıttı kendisini bana.

Devamında bir akrabanın ya da tanıdığın kızıyla evlenip, "ithal damat" olarak Batı Avrupa'ya gelişini anlattı.

Hepsi de hemencecik döneceklerdi.

Aradan 62 yıl geçmiş!

Son kuşak, bilgisayar, tıp, hukuk okumuşlar; kimileri yaşadıkları şehirlerde belediye meclis üyesi , belediye başkan yardımcısı olmuşlar!

Biliyor musunuz, ilk kuşaktan kalanların çoğu, Türkçe'den başka dil bilmiyor!

Kendi elleriyle yaptırdıkları camilerden başka bir yere de gitmezler;

Altı ay Türkiye 'de altı ay da Batı Avrupa'da yaşarlar.

Her yaz geldikleri vatanlarında, hem devlet hem de akrabalar ellerine bakmışlar, Mark, Frank...

Kimileri de vicdansızca istismar edilmiş, ellerindeki avuçlarındakileri kaptırmışlar!

Oysa, her biri, ne verdiyse vatan için vermiş.

Kırılmamışlar mı?

Kırılmışlar!

Ama, asla küsmemişler!

Şimdilerde, 62 yıl önce babalarının, dedelerinin elleriyle yaptığı camilerin lokallerinde hikayelerini anlatıyorlar.

Gıt gıt gıdak...!

Cuf cuf cuf...

Sizi gördüklerinde ise ilk soruları vatan vatan vatan...

Ahmet Yenilmez Diğer Yazıları

Pers Aklı

18 Nisan 2024

Benden demesi

16 Nisan 2024

Distopya

14 Nisan 2024

Gerçekten o kadar etkili miyiz dünyaya?

11 Nisan 2024

Seçim mi seferberlik mi?

09 Nisan 2024

Beceremedi

07 Nisan 2024

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX