0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

İnsan hakları business

Alman hükümeti içişlerimize karışarak ülkemize ajanlar gönderirken, bunları hâlâ “aktivist” olarak nitelendiren ve tutuklanmamaları gerektiğini söyleyen siyasiler ve medya mensupları var. Bu eğer iflah olmaz bir gaflet değilse ortada bu görüşü savunan kişilerin Türkiye aidiyeti konusunda ciddi sorunlar var demektir.

 
Ya Snowden? 
Ülkemiz bağımsız ve egemen ülkedir, hangi maske altında olursa olsun bunun çiğnenmesine izin verilemez. İnsan hakları konusunda mangalda kül bırakmayan Batı ülkelerinin bizzat kendileri söz konusu olunca nasıl ayağa kalktıklarını biliyoruz. Örneğin Batı’nın çirkin yüzünü açığa çıkaran Edward Snowden için Batılı politikacılar ya da Merkel’in adamlarından hiçbiri “aktivist” dememiştir. Yıllardır sığındığı elçilik binasından dışarı adım atamayan ve idam cezası tehdidi altında bulunan Snowden’e o anlı şanlı Batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbiri sahip çıkmamıştır. 
Şimdi farz edelim Snowden ABD ile ilgili değil de Türkiye ile ilgili bilgileri sızdırmış olsaydı ve Türkiye’ye karşı faaliyet yürütseydi, kimileri tıpkı Büyükada ve Deniz Yücel olaylarında yaptıkları gibi “Ne var bunda, o aktivist, tutuklanmaması gerekirdi” diyerek onu destekleyeceklerdi. İçinde bulundukları çelişkileri de göze alarak Türkiye’deki ajanlara kol kanat gerenler Almanlardan aferin alabilirler ama bu tutumları kendilerine her fırsatta hatırlatılacaktır. 


İçişlerimize karışılmasın 
İnsan hakları kutsal bir kavram değil, Batı’nın hegemonya silahıdır. “Human rights business” ayrıca bir ticari sektördür ve dünyanın iyi kazandıran alanlarından biridir. Dünyadaki tüm insan hakları kuruluşlarının adları istihbarat ve yıkıcı faaliyetlerle birlikte anılır. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ve Soros Vakfı gibi kişisel çıkara dayalı finans lobileri bunları kullanır. Adına “aktivist” denen ajanlar da, faaliyet gösterdikleri ülkelerde bunlarla işbirliği yapanlar da istihbarat örgütlerinin casuslarıdır. İnsan hakları aldatmacasını savunanlar bu kavramın evrensel bir değer olduğunu, ülke bağımsızlığının buna engel olmaması gerektiğini söylüyorlar. Peki, o zaman her gün medyada “Rusya içişlerimize karışıyor” diye ağlaşan Amerikalılar, Almanlar için geçerli değil mi bu evrensellik?

 
Lastikli kavram 
Rusya neden suçlanıyor, örneğin Trump neden Rusya’yla işbirliği yapmakla eleştiriliyor? Çünkü Obama ve Hillary Clinton’un kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran mesajların Rusya tarafından ele geçirilip yayınlanması söz konusu. Ama malum güruh kalkıp “Ne var bunda, kamuoyunun bilgi edinme hakkı var, gerçekleri söylemek, açıklamak suç mu?” demiyor. 
Aynı işi Ruslar yapınca suç, Batılılar yapınca insan hakkı oluyorsa, kusura bakmayın bu kavramın ne kadar lastikli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Yıllarca Amerikalılarla birlikte çalıştıktan sonra kontrolden çıktığı için yakalanan Usame Bin Ladin’in öldürülüp, helikopterden denize atılması olayını hatırlıyor musunuz? Tüm ABD’li yetkililer, başkan, bakanlar, generaller hep birlikte naklen yayından şiddet sahneleri izliyorlardı. Öldürülüp cenazesi yok edilen kişi ne kadar kötü bir insan olursa olsun sonunda bu bir yargısız infazdır, ama Batı dünyasında bunu eleştiren tek bir siyasi, aydın ya da insan hakları savunucusu olmamıştır. 
Şimdi yine farz edelim ki aynı sahnelerde FETÖ, Salih Müslim veya başka bir terörist görünsün ve izleyenler de bizim yöneticiler olsun. İlk çığlığı içerdeki hainlerin kopartacağına emin olabilirsiniz. 


Dünyayı tersyüz etmişler 
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bize kötülükler bir zorunluluk, iyilikler ise keyfi zorbalık olarak sunuluyor. Şu Türkiye’deki kendilerini insan hakları kuruluşu olarak adlandıran uluslararası ticaret erbabı 15 Temmuz’la ilgili olarak kıllarını bile kıpırdatmamışlardır. Bunların mensuplarının kanlı darbe girişiminde ne gibi roller aldıkları hukukun işidir olaydan sonra ilk kez su yüzüne çıktıkları 26 Temmuz tarihinde bir bildiri yayınlamışlardır. 
İnsan Hakları Ortak Platformu adı altında adet olduğu üzere çok imzalı olarak açıklanan metinde “Her türlü darbeye karşı olunduğu” şeklinde yasak savma kabilinden tek bir cümle vardır. Metnin tümünde ise FETÖ’ye karşı mücadele uzun uzun eleştirilmekte ve Avrupa devletlerinin Türkiye’ye müdahale etmesi anlamında aba altından sopa gösterilmektedir. İnsan haklarını asıl ihlal eden halka uçak ve tanklarla, bombalarla saldıran darbeciler savunulmakta, darbeyle mücadele suç gibi gösterilmektedir. 


Tehdit ediyorlar 
Bu utanç metninin sadece bir paragrafı Alman ajanlarının ne gibi bir kumpas peşinde olduklarını anlamaya yeter: 
“Türkiye, temel insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve hayata geçirilmesi bakımından yalnızca anayasasında yer alan hükümler açısından değil aynı zamanda BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin tarafı olarak, bu sözleşmelerde yer alan hükümler açısından da yükümlülük altındadır… Ayrıca, açıkça yazılamasa da, her iki sözleşmede düzenlenen “adil yargılanma güvenceleri” hiçbir durumda istisna tanımayan hakların korunmasını sınırlandıracak önlemlere tabi tutulamaz. Anayasada ve sözleşmelerde yer alan masumiyet karinesi dâhil, adil yargılanma temel ilkelerinden sapma ise her durumda yasaklanmıştır.” 
Bu cümlelerle küresel patronları adına devlete ihtarda bulunanları “aktivist” iltifatlarıyla korumaya çalışanlar bilsinler ki oyun şimdi açık oynanıyor, artık kendilerine gelmeliler. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX