0530 708 54 54
0530 708 54 54

YAZARLAR

Müslümanlar nasıl azınlık haline getirildi? 

 

Bugün birçok Müslüman kendini Batı uygarlığı içinde yaşayan bir azınlığın mensubu olarak görüyor. Sadece ABD’de oturanları ya da orada okuyup liberal ideolojiyi benimseyenleri değil kendi ülkelerinde yaşayan okumuş ve belli bir gelir düzeyinin üstündeki Müslümanların çoğu da bu zihniyettedir. Onlar, ibadetlerine ve yaşam tarzlarına hoşgörü gösterilip, kutsal mekânları da güvence altına alınınca kapitalizmle hiçbir sorunlarının kalmayacağını sanıyorlar. 


İslam bir alternatifti 
Bu Müslümanlar tabii ki kendi inançlarının bile farkına varamamış, dinin evrenselliğini kavrayamamışlardır, şuursuzluk içindedirler, ama Batı tarafından bu noktaya getirilmeleri kolay olmamıştır. 
Daha öncesine gitmeyelim, 6 yüzyıllık Osmanlı döneminde ülkemiz bir cihan devletiydi. Bunun anlamı İslam ülkesinin evrensel bir nitelik taşıması, dünyadaki bütün dinlerden ve ırklardan halkları bu geleneğe ait olan devlette huzur ve esenlik içinde yaşatabilecek durumda olmasıydı. Türklerin tarih boyunca kurdukları dünya devletleri, çeşitli kavimler ve inançlar için gerçek bir seçenek olmuşlardı. Osmanlı döneminde de İslamiyet Batı uygarlığı karşısında ayrı bir yolu, ayrı bir çizgiyi temsil ediyordu. Osmanlı’nın yıkılması ve Halifeliğin kaldırılmasından sonra bu seçenek fiili olarak ortadan kalkmışsa da zihinlerde yaşıyor ve Batı için potansiyel bir tehlike olarak varlığını sürdürüyordu. Ta ki 1948 sonrasına kadar. 


İsrail bir toprak parçası değil küresel sistemdir 
Suudi kralı İbn-i Suud’la ABD Devlet Başkanı Roosevelt arasında yapılan 1945 Quincy Paktı ve 1948’de İsrail’in kuruluşundan sonra tüm dünyada İslam davası bir Filistin sorununa indirgendi. ABD ve Suud tarafından finanse edilen ve piyasaya çıkarılan sözde İslamcı örgütler bu imajın yaratılmasına büyük katkıda bulundular. 
Dünya çapında Müslümanların tüm davasını İsrail’le mücadele olarak gören bu yaklaşım milli politikalara da karşı çıkıyordu. Dünya Müslümanlarını sadece İsrail’in toprak bakımından genişlemesi meselesine yöneltmeye çalışıyordu. Hâlbuki İsrail teokratik ve küresel bir devlettir, bir Yahudi devletidir. Bir devletin en önemli iki ayrıcalığı olan vergi toplama ve askere alma yetkilerine bakalım. Dünyadaki bütün Yahudiler kadın-erkek İsrail ordusunda askerlik yapar ve hepsi o ülkeye vergi öderler, büyük çoğunluk da çifte vatandaştır. Konu bölgesel değil küreseldir. Bu durumda Müslümanların “Biz sadece Siyonizm’e karşıyız” demeleri anlamsız olmaktadır, çünkü siyonizm kapitalizmin ta kendisidir. 


Hiç sanıldığı gibi değil 
İsrail devletinin varlığı ve sınırları 70 yıldır tartışılmıştır. Ama neden dünyadaki Yahudilerin çoğunun İsrail’e göç etmedikleri konusu hiç konuşulmamıştır. Özellikle etkili ve zengin olanları, dünya finans lobisi içinde seçkin bir yere sahip bulunanları ABD ve İngiltere gibi ülkelerde yaşarlar. İsrail’in asıl başkenti neredeyse tüm İsrail kadar bir Yahudi nüfusu barındıran New-York’tur. Bunları meselenin siyonizm meselesi olmadığını, sorunun sadece İsrail’in devlet olmasında değil, dünya kapitalist sisteminin ve finans sermayesinin İsrail’i kullanmasından kaynaklandığını vurguluyorum. Bunları bilmek sağlıklı bir analiz yapabilmek için zorunludur. 
Ancak Müslümanlar bu sevimsiz gerçekleri görmek yerine İsrail’e karşı ABD’den ve Batı ülkelerinden yardım istemeyi, dünya sisteminden adalet talep etmeyi tercih etmişlerdir. Bunun kuzuyu koruması için kurda dilekçe yazmaktan farkı yoktur. 


ABD’ye karşı birleşilmeli 
İsrail’i Müslümanların üzerine süren dünya finans egemenliğinden, yani pratik olarak onun politik gücü ABD’den başkası değildir. ABD ve Batılı ya da Arap ortaklarından Mescid-i Aksa konusunda destek beklemek sadece kendini oyalamaktır. Yapılması gereken inanç ve sistem farkı gözetmeden tüm bölge ve dünya ülkelerini küresel düzeni değiştirmeye davet etmek ve ABD-Batı egemenliğine son vermek için tüm barışseverleri birleştirmektir. 
Kendilerini İslamcı olarak adlandıran kimi Ortadoğu akımlarının meseleye global bakmamaları sadece ABD’den finanse edilmelerinden kaynaklanmıyor. Onlar kendi gelenek ve değerlerinin evrensel niteliğinin, alternatif karakterinin farkında değiller, yani adına konuştukları kavram hakkında gerçek bir bilgileri dahi yok. Temsil ettikleri toplumu bir aşiret, Hristiyan deyimiyle “Muhammedan” bir kabile, dünya sistemi içinde hakkı yenmiş ve adalet arayan herhangi bir mazlum grup olarak ele alıyorlar. 


Oyun açık 
ABD ve finans lobisi “ılımlı İslam” adı verdiği bu akımı FETÖ, Komünizmle Mücadele Derneği, Rabıta vs. gibi tüm türevleriyle yıllarca desteklediler. Şimdi artık bu desteğe de ihtiyaçları kalmadı, oyun açık oynanıyor ve İslamiyet olduğu gibi hedef alınıyor. Batı, antisiyonizmle antisemitizm arasındaki farkı da kaldırmıştır. Geç de olsa uyanmanın tam vaktidir.   


Ezikliği bırakalım 
Eski Batı takipçisi yaklaşımla bir adım dahi ileri gidilemeyeceği bellidir, zaten 70 yıllık aymazlığın özeti de budur. Batı’ya bel bağlayan akımların kaynağı Mısır gibi ülkelerdeki aydınların sömürgecilik karşısındaki ezikliğidir. Burada şaşırtıcı olan Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye’de kimilerinin kendi gelenek ve şanlı tarihlerini bir yana bırakıp Mısırlı eziklere imrenmeleridir. Hâlbuki Ortadoğu’da şu veya bu, tüm sorunların çözümü Türkiye’nin yeniden güçlenmesi ve bütün mazlumları birleştirecek etkiye ulaşmasıyla sağlanır. Tek devlet, tek millet ilkesinin ruhu buradadır. 

Kayahan Uygur Diğer Yazıları

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanan aydınlatma metnimizi okumak için buraya, mevzuata uygun çerez politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya, gizlilik politikamızla ilgili detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
closeX